İnsan bu, unutur…
Yaptıklarını, kendisine yapılanları, verdiği sözleri, yaptığı antlaşmaları, edindiği tecrübeleri unutur gider.
Yaşanmışları yaşanmamış gibi, olanları olmamış gibi, bedelleri ödenmemiş gibi yeniden-yeniden, bir daha-bir daha sürgit devam ettirir. M. Akif’in dediği gibi; ‘Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar, İbret alınsaydı hiç tekerrür mü ederdi.’
Ancak İnsanlık tarihinde öylesi hadiseler vaki olmuş ki insana unutturmuyor.
1929’da tüm dünyayı etkisi altına alan ve yıllarca etkisi devam eden Büyük Kıtlık Yılı (Sala Ğelé) veya 93 harbi olarak meşhur olan 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı ya da Kerbela olayı gibi…
Unutulmaz izler ve dönüşümlere yol açarak özel veya genel, bölgesel veya küresel ölçekte kendisini hissettiren ve unutulmaz kılan hadiselerden biri de yaşadığımız Korona Salgını (Covid19 Pandemisi) dir.
Virüs salgını Ulaşım, Ticaret ve Turizm’in hareketliliği üzerinden kısa zamanda tüm coğrafyalara ve halklara sirayet edebildi ve hayatın doğal akışını bozarak yeni bir yaşam ve ilişkiye zorladı.
Yaşananları kendi özelimde özetleyerek bugünlerin yarınlara aktarılmasında bir nebze katkıda bulunmak istiyorum;
Salgın için önerilen “evde kal, maske tak, fiziki mesafeyi koru ve temizliğe riayet” kuralları içinde -bu süreçte- kendimle daha barışık bulduğum “evde kalmak” prensibi oldu.
Yanlış anlaşılmasın; asosyal, içe kapanık veya sosyal duyarsızlık gibi temayülüm olmadığı gibi özellikle son on beş yılını toplumsal meselelere hasrederek ve söyleyecek sözü olduğunda kamuoyuyla paylaşmaktan imtina etmeyerek dış bükey özelliğiyle tebarüz eden biri olduğum malumun ilamıdır.
Charles Bukowski’nin ‘Ve öyle günler olur ki, tanıdığın her insan yüzünden biraz daha yalnızlaştığını göreceksin’ diye yakındığı bir ruh halini henüz yaşamıyorum.
Ya da Hz. Ali’nin ‘öyle zamanlar olur ki; tanıdığın her insan yüzünden biraz daha yalnızlaştığını göreceksin’ tecrübesine de henüz haiz olmuş değilim.
Ama yine de Pandemi günlerinde “Evde Kal” prensibini çok içselleştirdim.
Ramazan ayının içe yolculuk, oto kontrol, iç muhasebe ve duyguların rikkatine yönelik manevi atmosferi de buna ayrıca katkıda bulundu.
Mart ortasında başlayan ve gittikçe yukarı doğru bir grafik çizen Korona salgınına tedbir olarak sosyal izolasyonun öne çıkması neticesinde gündüzleri çoğunlukla, geceleri ise tümüyle evde geçirdim.
55 yıllık yaşam sürecimde hatırlayabildiğim en uzun süreli “evde zaman geçirme” serüvenim oldu.
Mart ve nisan aylarında (Ramazan ayının başlamasına kadar) eş ve çocuklarımla her gece bir sinema filmi izledik. Farklı kategorilerde ve yerli-yabancı çeşitli içerikte ailece beraber izlediğimiz bu filmlerin bana katkısını unutamam.
En zayıf olduğum sinema alanında birikimini benimle paylaşarak yaklaşık otuz seçkin filmi izlememe katkıda bulunan Abdusselam Şahin dostuma teşekkür ediyorum.
Her bir film bir kitap kadar öğretici oldu; görsellik ise artısı… Bu vesileyle kurgusal ve görsel olanın farklı bir öğretici tarafını da tecrübe etmiş oldum.
Eşim ve beş çocuğum için apartman katındaki dairemiz tam anlamıyla ‘sükûnet ve muaşeretin meskeni’ oldu. Evin tüm odaları ve alanları etkin şekilde kullanıldı.
Ev mimarisinin eksik, aksak ve gereklilik taraflarını daha iyi fark edebildim. ‘Misafir Odası’ olarak tasarlanan ve ‘Salon’ olarak isimlendirilen evin en geniş alanının ailece hepimizi bir arada barındıran genişlikteki kıymetini yaşayarak öğrendik.
Eskiden iç mekâna açılan ve ailenin nefeslenmesine vesile olan geleneksel ‘sofa’ yerine dış bükümlü ‘Balkon’ eklentisi oluştu. Ancak Pandemi günlerinde ‘Hayat Eve Sığar’ ve ‘Evde Hayat Var’ mottolarının, kullanışsız/yetersiz balkonlar nedeniyle Mimar Hakkı Yırtıcı’nın ‘Balkon, ülkemizde konut mimarisinin üvey çocuğudur.’ tespitini haklı çıkardığına şahit olduk.
Dünya Tarım Örgütü (FAO) 2017 istatistiklerinde 821 milyon insanın, yani her dokuz insandan birisinin açlık çektiğini; ayrıca üretilen gıdaların üçte birinin heba edildiğini gösteriyor. Evde kaldığımız bu üç ayda yemek israfı, dışarıda yemek etkinlikleri, şatafatlı tören ve karşılamalar, hastane viziteleri, gezme-tozma’da yakıt harcamaları ve çevre kirliliğine yol açan zararlı edimlerin büyük kısmından imtina etmiş olduk.
Sosyal medyaya da yansıdığı gibi aile içinde birçok yetenek keşfedildi veya ihya edildi. Üç erkek çocuğumun saçlarını kendim tıraş ederek ‘berberlik yeteneğimi’ keşif etmiş oldum. Başka zamanlarda saçlarına dokundurtmayan gençler de buna amade oldular.
En yakın ve en önemli taziyeler -ki bölge insanı için özel bir ilgi gösteriliyor- bile uzaktan ve telefonla yapılabildi ancak.
Cuma namazlarının kılınmaması, teravihlerin ve hatta bayram namazının camiye gidilmeden evde nafile olarak kılınması ile ilgili fetvalar ve teşvikler tapıldı. Eski DİB Mehmet Görmez Hoca’nın bu konuda topluma moral ve metanet veren haftalık sohbetlerinin de ciddi karşılık bulduğu kanaatindeyim.
Nisan ayının son haftasında Ramazan ayını idrak ettik. Çok farklı bir Ramazan ayı oldu benim için.
‘Evlerinizi kıblegah edinin’ ayeti kerimesinin tecelligahı oldu evimiz.
Beş vakit namazı ailece cemaat ile kılmaya özen gösterdik. Teravih namazlarıyla tüm aile efradı olarak -sekiz rekât teravih artı üç rekât vitir olarak- Ramazan gecelerinde kıyama durduk.
Günde bir cüz Kur’an’ın karşılıklı tilavetiyle mukabele şeklinde hatim yaptık. Birçok aile bunları evlerinde icra ettiler. Ramazan ayında Kur’an tilaveti ve tetkikleri diğer tüm okumalarımı tali kıldı.
TRT’de her gece iftar sonrası yayınlanan ‘Kuran-ı Kerimi Güzel Okuma’ yarışmasını izledik ve hem haz aldık, hem de istifade ettik.
Bayramın ilk gününü ailenin yaşlısının/direğinin yanında olmadan ilk defa geçirmiş olduk. Mardin geleneksel yemeği ‘Kaburga Dolması’nı da bayram yemeği olarak ailece kendi aramızda –maalesef misafir olmadan- yemiş olduk. Aile efradı olarak bayramlıklarımızı giyip evde bayram namazı niyetine cemaatle nafile namazı kıldık ve bayramlaşma fotoğrafı oluşturduk..
Corona günlerinde kişinin başını sokacak bir evi olmasının ne kadar büyük bir lütuf olduğunu, aslında en büyük devletin hane, mutluluğun zemininin de aile olduğunu müşahede ettik. Allah evsizlerin ve muhacirlerin yardımcısı olsun.
Telefon ve sosyal medya platformları ile de bir çok uzaklık yakınlaşmış oldu. Bayram, taziye ve hasretlerin giderilmesinde büyük bir imkan olarak görüldü.
Elhasıl; Corona Virüs Salgını, öncesi ve sonrasıyla yeni alışkınlıkların oluşmasında ve eski bazı alışkanlıkların bırakılmasında bir milat işlevi görmüş oldu.
Uluslararası ilişkiler, güvenlik, ticaret, sağlık, gıda, ulaşım ve mimari konusunda, ama aynı zaman da felsefe, din ve teolojik yaklaşımlarda da bazı yeniliklerin oluşacağını bekleyebiliriz.