Şehir, içinde yaşayan insanlarının belirli özelliklerini (yönetim, estetik, ticaret ve imkânlarını) taşıyan ve yansıtan açık ve somut vesika/belge/ ayet hükmündedir.
Bir arada ve ortak mekânda hüküm süren veya yaşayan insanların kapasite, yetenek, imkân, seviye, tercih, beğeni ve gücünü yansıtır ve geleceğe taşır.
Şehirlerin bedenleri ve organları yanında duyguları ve ruhu da vardır. Sarayları, medreseleri, mabedleri, ticari yapıları, kalesi, surları ve su şebekeleri, sokak ve meydanları şehrin bedenini ve organlarını oluşturur.
Bir şehirde iz bırakan hükümdarlar, bilginler, müzisyenler, edipler ile orada vuku bulan savaşlar, yaşanmış hatıralar, imalar ve çağrışımlardan müteşekkil hafıza ise ‘Şehrin Ruhu’nu ve duygu atmosferini teşkil eder.
Bazen bir yaşlı dut veya incir ağacı, bir yıkık duvar, bir enkaz, bir kaya kütlesi, bir kuyu veya çeşme bile onlarca hüzün veya neşe dolu hatırayı taşıyan ‘Şehir Hafızası’ değerinde olabilir.
Şehir; duruşunu, iddiasını, imasını ve kimliğini bunların üzerinden ikame eder.
Şehre ait kimlik ve bu kimliği benimseme ve sahiplenme duygusu beraberinde aidiyet bilinci ve sorumluluk duygusu oluşturur.
Mardin’in mukimleri, ‘Şehir Kimliği’ni oluşturan maddi ve manevi unsurlardan ne kadar haberdardır?
Şehrin ruhunu ve bedenini yeterince tanımayan hatta umursamayanların şehiri sahiplenmeleri mümkün mü?
Daha açıkçası; Mardin’lilik, şehire dair bir aidiyet ve sorumluluk hissini var edebiliyor mu?
Son zamanlarda Mardin’de bir sahipsizlik, bedbinlik ve lakaytlık olduğunu herkes bir şekilde dillendiriyor. Mardin’i sahiplenmek ne demek, Mardin’e nasıl sahip çıkılır sorusuna doğru cevap bulmak için öncelikle samimi ve duyarlı olmak zorundayız.
“Sahib” kelimesi arapça kökenli olup yakın, sıcak ve samimi, dost, kollayan malik olan gibi anlamları içerir.
Mardin’i sahiplenmek; Mardin’in evlerini, boş alanlarını, kaldırımlarını, manzarasını, rantını adına geçirerek temlik etmek, başkasından kapmak ya da güç ve otorite kaprisiyle egemen olma çabasıyla olamaz.
Bu sahiplenmek değil, haramilik, çetecilik, düzenbazlık ve açgözlülüktür. Bu yaklaşımlar şehrin ruhunu taciz etmek, hayat damarlarını kurutmak ve şehri nefessiz bırakmaktır.
Şehir İmar Planında kurnazca oynamalarla şehrin yeşil alanlarını azaltmak, okul, cami, mezarlık, sağlık merkezleri, park alanları ve benzeri kamu alanlarını ücra yerlerle değiştirerek, ya da arsaya çevirip ranta dönüştürenlerin bu şehre ebediyen ihanet ettiğini ve bu şehrin hem bugün yaşayan, hem de yarın burada yaşayacak nesillerin hukukunu çiğnediklerini unutmamak gerekiyor.
Az katlı binaların (Kırk haramiler olarak bilinen ve Vali Konağının da yer aldığı tepecik gibi) olduğu yerde çok katlı mütecaviz binaların dikilmesine izin verenler, ma’mur şehir yerine kibirli ve adaletsiz bir yapıya nasıl yol açtıklarını görmek gerekiyor.
Dazerki (Devlet Hastanesi arkası ve Telekom civarı başta olmak üzere)ve DİKA- DEDAŞ arası arka yol çevresindeki yapıların düzensizlik, uyumsuzluk ve plansızlık kimlerin vebalidir? Daralan engebeli yollar, yüz metre mesafeyi görmeye izin vermeyen keskin virajlar ve iğreti bina konumlandırmalarıyla huzur ve sükûn bulmak mümkün mü?
Şehire nostaljik ve romantik yaklaşıyor diyenlere cevabım; şehiriyle duygusal bağ kuramayanların şehir aidiyetinden yoksun olduklarıdır. Aidiyet bilincini yitirenlerin yahut oluşmayanların bu şehirde köklü, kapsamlı ve kalıcı bir şeyler yapmaları da muhaldir.
Toprak ve doğayla barışık yapıları taciz etmek, kibirli ve iğreti yapılarla dört bir yanındaki meskenlerin mahremiyetini ihlal etmek, Mardin’i inşa eden kurucu iradeye de ihanettir.
Unutmayalım; Mardin Müslümanların kurduğu, Müslümanların hassasiyetlerinin öne çıktığı bir İslam Şehridir. Kaleye sığınmış Mardin Hz. Ömer döneminde feth edilmişse de, Kalenin doğudan batıya kıble tarafında bir gerdanlık gibi dizilmesini sağlayan Müslüman Artuklu Beyliğidir.
Mardinin bedenini makyajlayıp ruhunu tazip etmenin ne manası var?
Mardin, tarihte “Güvenli Şehir” olarak bilinir. Farklı inanç, kültür, dil ve mezheplerin bir ebru misali etkileşim içinde ve geçişken olduğu, ancak renklerini de muhafaza ettiği Medeniyet Tarihimizin önemli kavşağında ‘Başşehir’ olarak ‘Kimlik ve Duruş’ sergilemiştir.
Bir şehrin yaşanılabilir olması her şeyden önce doğası ve sosyal dokusuyla barışık olabilmesidir.
Sosyal sivil dinamikler kadar yönetim mekanizması ve ‘Kamu Gücü’ bunu oluşturmada önemli pay sahibidir.
Mardin’i kişisel görünürlüğü için, kariyer yapmak için, rantını hortumlamak için, kaos oluşturmak için, intikam duygularını tatmin için ya da terbiye etmek! için basamak olarak kullanan nice fanilere karşı metanet ve vakarını koruyabilmiştir.
Kamu otoritesi veya yerel güç odaklarının şehire karşı en önemli sorumluluğu şehrin kimlik ve aidiyet bilincini zayıflatmak değil güçlendirmektir.
Modernizmin köksüzleştirme ve kimliksizleştirme dayatmasına da, yerel ve geleneksel olanın donuklaştırıcı ve daraltıcı baskısına da direnilerek ‘Mardin ve Mardinli olmak’ yarınlara bir emanet gibi taşınabilir ancak.
Mardin bir Kudüs, bir Konya, bir Bursa, Bir Bağdat…kadar nadide bir şehirdir.
Yeniden ve hep beraber şehrimizi sahiplenme zamanıdır.