Meydan, bulvar, cadde ve sokaklar la beraber dizilen binalar;
Park ve bahçeler gibi yeşil alanlar;
Mabedler, mektepler, resmî kurumlar ve iş merkezleri gibi kamu binaları;
Çarşı, pazar ve dükkanlar gibi ticaret ve esnaf alanları;
Kaldırımlar, alt ve üst geçitler ile oto park alanları ve dinlenme yerleri;
Su, kanalizasyon, elektrik, internet, doğalgaz ve atık sular gibi altyapı şebekeleri...
Bunların tümünün yanında eğitim ve bilinç seviyesi başta olmak üzere sağlık, güvenlik, ticaret, kültür ve esnaflığın toplamıdır Şehir.
Bir şehrin seviyesinin ve durumunun iyi veya kötü oluşunu bunları gözeterek notlandırırız...
Bir Şehrin Mimarisi o şehri kuran, o şehirde sözü, buyruğu, fermanı ve talimatı bulunanları tanımada bir göstergedir.
Ahlak ve kültürü eksen alan milliyetçi cenah aydınlarımızdan Erol Güngör; “Büyük bir sosyal değişme içindeyiz. Şehirlerin karakteri o kadar bozulmuştur ki, bunlara yeni gelenlerin belli bir sosyal atmosfer içinde kendilerine biçim vermeleri imkânı artık yoktur. Kısacası, işi kendi haline bırakmakla bir çözüm bulamazsınız.” (Millet 7 Temmuz 1982) diye feryad ediyor.
Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanlarından Lütfü Şahsıvaroğlu da; “Şehirleri ve mâbetleri bile İslâm şehir ve mâbet mimârîsinin dışında yepyeni tanrıların cüretkâr heveslerine oyun alanı yapan yeni karakter âbidelerini görseydi acaba (Erol Güngör) ne yazardı” diye üzüntüsünü ifade ediyor. (Karar 17.04.2021)
Betonun ve plastiğin modern yapıdaki hızlı, karlı ve pratik işlevi yanında insanın aşırı çıkar ve tamahı; maalesef estetik ve tabii olanın geriletilmesini sağlamaktadır.
Plastik ve betonun egemenliği doğaya meydan okuyor!
Bu meydan okuma mekan boyutunda kalıyor, ama zaman çizgisinde varlık gösteremiyor.
Taş, tuğla, kiremit, seramik ve hatta toprak kerpiçler bin yıllara meydan okurken; plastik ve beton yapılar onyıllara tutunabiliyor ancak.
Plastik ve beton, hafıza ve hatıra düşmanıdır.
Taş ve toprak ise binlerce yıllık hafıza ve hatırayı taşıyarak geleceğe aktarır.
Beton ne dündür, ne de yarındır; yalnızca şimdidir.
Toprak ve taş ise hem dündür, hem yarındır. Bugün için de kültür, tarih, ihtişam, turizm ve estetiktir...
Mardin özelinde bakarsak; ‘Antik-Mardin’ ve ‘Yenişehir-Mardin’ bunu çok çarpıcı anlatır.
Şehirlerimiz yöneticilerimizin ufkunu ele verir; ya da ufuksuzluğunu...
Yerel yöneticiler de şehirde mukim olanların seviyesini ya da seviyesizliğini..
Yani kendimizdir ‘Kent’imiz!..
Şehir planlaması stratejiktir; gelecek yüzyılları etkileyebilir. Onlarca neslin huzur ya da sıkıntısına vesile olur.
Huzur, sükun, dinlenme, ve moral sağlayan şehirler ve binalar olduğu gibi; yorgunluk, moralsizlik, iç sıkıntı, daralma ve tedirginlik veren şehirler ve binalar da vardır.
Kentsel dönüşüm veya yeniden inşa adı altında
Mardin’imizi on yıl öncesi ile bugünü “huzur” ve “huzursuzluk” açısından kıyaslamak için sadece bir kaç örnek verelim;
-DİKA binası önünden ayrılıp Vali konutu arkasından dolanan dar, keskin virajlı, yönü ve çıkışı öngörülemeyen, sokak ve cadde arası gel-gitleri olan “yol”!..
-Zamanında şehrin en pahalı ve prestijli triplekslerinin inşa edildiği villalar (avamice kırk haramiler) bölgesinde mantar gibi biten yüksek katlı binalarla kuşatılması...
-Zamanında Yenişehir’in hakim tepesinde inşa edilen ve etrafı ormanlık alanla çevrelenen gözde “Vali Konutu”nun, üsten ve yandan çok katlı binalarla mahremiyetinin ihlal edilmesi...
-Telekom ve Hastane arkası geniş dağlık alanın çarpık, yamuk, iğreti ve standardı olmayan kalabalık yapılar nedeniyle on yılda yaşanılamaz hale gelmesi... (bu bölge on yıl önce boş alan iken; bugün plansız, öngörüsüz, ölçüsüz yaklaşımlar nedeniyle yol, sokak, yeşilalan, meydan ve görüntü sıkıntısı had safhadadır)
-On yıl önce bölgedeki tüm binalar en çok beş-altı katlı iken; Öğretmenevinin yanı başında dikilen ve çevresine üstten bakan orantısız yapısıyla çook katlı “iş merkezi”...
-On yıl önce arsasının üçte ikisi yeşil alan olan üç bloklu dört katlı mütevazi Çağdaş Yüksel Sitesi yıkıldı; yerden derinlemesine, kenarlarından yatay ve yukarıya dikey olarak yükseltilip genişleyen yeni bina dikildi. Tüm arsayı tek parça kaplayan çook katlı dev beton blok...
-Konumu itibariyle Yenişehir’in gözde bölgesinde beş katlı ve arsasının büyük kısmı yeşil alan olan Öğretmenler Sitesinin yıkılarak tüm sathı kaplayan ve Doğu batı ekseninde ufku ve rüzgarı dahi kesen tek parça dev bir blokun oturtulması...
-Şehrin orta yerinde, oturulabilir ağaçların kapladığı en yoğun yeşil alan olan “Karayolları Parkı”nın orta yerine genişçe iki tane ‘kafe-pastane’nin kondurulması..
Ve daha nice nicesi...
On yol önce ile bugünkü mevcut manzarayı karşılaştırdığımızda içi burkulanlar mı, içi ferahlayalar mı çoğunluktadır?
Şehir medeniyettir.
Şehir kural ve görgünün oluşturduğu yüksek kültürdür.
Şehir kamu yararı için bireysel emelini sınırlandırmaktır.
Şehir dünden devralınan ve yarınlara tevdi edilecek bir emanettir.
Bu nedenle Şehrin imar ve fen işleri ağır ve kutlu bir sorumluluktur.
Eğer şehir halkı bundan on yıl öncesini bile arar durumdaysa, bunun vebali kimindir?
Bu durumun oluşmasında Kim(ler)in kararı, onayı, imzası, çıkarı, yetkisi ve sorumlulukları olmuştur?
Galiba Sezen Aksu doğru söylüyor; “Masum değiliz hiç birimiz.”
Mardin’de üç kişi bir araya geldiğinde homurdanma ve iç çekmelerinin, ortak gündemlerinin birisi de bu hususlardır.
Biz bugünün icraatlarıyla şehrin gelecekteki sakinlerini, torunlarımızı üzmeyelim.
Bu arada iyi örnekler de var; Dağ, toprak ve yeşillikleriyle tek katlı ve bahçeli KAYACAN Sitesi, doğa ve şehir dokusuyla uyumlu DİKA binası, İsra sitesi, İl tarım binası, müftülük binası vb. sayılabilir...
(Bahçeli ve tek katlı KAYACAN sitesi de maalesef ilk basamaktaki bir evin yıkılarak çok katlı apartmanın dikilmesiyle mahremiyet ve estetiği büyük yara almıştır... Ravzanın üst yamacında yan yana üç villanın önüne dikilen apartman da şık olmamıştır)
İnşaat ruhsatı verilirken bölgesel ve işlevsel değerlendirmede de bulunulamaz mı?
Bin üçyüz sekseniki yıl önce ‘darul islam’ olmuş ve üçyüz yıl boyunca “başkent” olarak Artuklu beyliğine ev sahipliği yapmış olan Mardin; entellektüel, sosyal, ekonomik, kültürel ve idari potansiyeli ile daha iyisini umut etmemizi telkin ediyor.
Bu potansiyel kuvveden fiile çıkar inşaalah.