Şiddetli eklem (özellikle sırt ve bacak) ağrılarıyla başladı bir ikindi vakti.
Gecenin ilerleyen saatlerinde patlatırcasına alışık olmadığım baş ağrısı ve tüm vücudumu terden sırıl sıklam eden ısı...
Anladım; “ben”imdir dediğim bedenimin zorba yeni ortakları oluyor ve bu kolay olmayacak.
Ertesi gün Mardin Devlet Hastanesinde çektiğim tomografi temiz çıkınca yüzde elli rahatladım. Sonra boğaz ve burundan PCR testi için numune alındı ve sonuç pozitif çıktı...
Bu zorlu süreçte sağlıklarını hiçe sayarak koşturan sağlıkçılara minnet ve şükran borçluyuz.
İlk üç gün (bel ve boyun fıtkımın da katkısıyla) yatağa uzanarak ve okuyarak geçirdim.
Bir günlük hikayem özetle;
Gece 23.00’te ilaçlarımı aldım ve uyudum. Sabah namazı kıldıktan sonra yine yattım ve sabah saat 07.00 da uyandım.
Evin içinde bir kaç tur yürüdüm.
Duş aldım.
Dört rekat nafile namaz kıldım, Dua ettim..
Hidayet ve İstikametin rehberi Kuran okudum. Bugün Neml süresini -her bir sayfasını defalarca- derinlemesine tefekkür ederek okudum ve notlarımı aldım.
Prof Adnan Demircan’ın Urfa-Mardin Hattı kitabından yaklaşık 40 sayfa okudum. Montaigne’den Denemeleri tekrar okumaya çalışıyorum.
Saat 10.00da kahvaltı sofram odama getirildi.
Sair günlerden daha iyi bir iştahla yedim ve ilaçlarımı aldıktan sonra dinlenmek üzere yatağıma geçtim..
Telefonla arayan dost ve akrabalarla sohbet ettim.
Memleket meselelerine dair notlar aldım.
Karantinayı evin bir odasında zorunlu ikamet gibi değil de, her türlü beşeri temastan azade olarak kişinin içe yolculuk imkanı olarak gördüm.
Bu süreçte bedeni varlığın sınırlı, ağır ve netameli; anlam dünyasının ise engin ve sınırlandırılamaz olduğunu daha yakından hissedebildim.
Zaman hızlı geçiyor ve okuyacaklarım/yazacaklarım için yine “Zaman Yönetimi”nde çakılacağım galiba.
Kaynağı belirsiz korkuya “kaygı” denir. Ne olacağı, nasıl olacağı ve nereye varacağı hakkında kafamızda mesele netleşmediğinde kaygılanır ve huysuzlanmaya başlarız.
Bir düğüm çözülmeyi, bir soru cevaplanmayı ve beyindeki bir karanlık nokta aydınlatılmayı bekliyorsa beyin zonklar.
Ama rutine bindi mi bir şey, artık aklın öncülüğüne ihtiyaç kalmaz. Tekrarlanabilir olma durumu akla nefes aldırır.
Corona’nın şöhreti kendisinden daha korkunç..
İnsan tanımlanamayan hususlarda iki yoldan birini tercih eder; Tanımlamak, yani çerçeve/sınır oluşturarak rutin oluşturmak, ya da işi duygularına havale edip bir teslimiyet/ iman oluşturmak.
İnsanoğlu aklın rehberliğinde çözüp aydınlatarak düze çıkma çabasını çoğu defa ihmal ederek gereksiz kutsallar, tanrılar, güçler ve vehimler edinerek arayışını bitirir. Paganizmin (Putperestlik) ve politeizmin (çok tanrıcılık) Temel’inde de bu kolaycılık yatmaktadır.
Sevgili Coronam ile yeterince tanışmıyoruz ve zorunlu beraberlik yaşıyoruz.
Vücuduma tutunarak beni yaşamına ram etmek istiyor ve bunun için didiniyor. Ama benimle ilk defa teması olduğu için gereksiz yere hırçınlaşıyor. Daha erken davranıp beni tepkisiz kılmaya çalışıyor.
Vücudum bu yabancı misafire karşı bütün hücreleri ile direnmeye çalışıyor.
Ter, baş ağrısı ve eklem ağrıları kendisini hep hissettiriyor ama rutini bozacak çapta değil..
İlla da ağız tadındaki kekremsi acılık..
Dördüncü günde coronam ile daha yakından tanışıyoruz ve bedenimde hırçınlaşmadan tutunmasına izin çıkıyor.
Alyuvarlarımdan fışkıran öfke yerini sükunet ve uzlaşıya bırakıyor.
Ter, ağrı, huzursuzluk ve allerjik pozisyon aşılıyor.
İşin tıbbi tarafını bilmiyorum ama ikinci defa gelse galiba “kaygı” olmayacak.
Mark Twain bunu “ insan tatmini” diye açıklıyor İnsan Nedir adlı diyaloglarında.
Sıradan bir grip vakası kadar fiziki sıkıntı yaşadım. Ama psikolojik etkisi kat be kat idi.
Muhtemelen ikinci karşılaşmamızda psikolojik tahkimata ayrılan enerji tüketilmeyeceğinden daha normalite içinde geçer.
Ertuğrul Özkök, Corona'ya yakalanan Fatih Terim’e Kendini nasıl hissediyorsun diye sorar. F. Terim cevaben;
Acziyet ve yetersizliğimin farkına vardım. Gereksiz hırs ve kinimizin artık bırakılmasının farkına vardım diye cevaplıyor.
Özkök, ama egosu olan insanlarız; bunları sen mi söylüyorsun diye şaşkınlığını ifade edince,
F.Terim; Ortada ego mu kaldı? Baksana egosu yere göğe sığmayan Trump ve Johnson bile korkusundan sığınacağı deşik arıyor.
Erdemli olmak için “Acziyet ve Hayret” makamında olmayı mutasavvıf zevat da telkin ediyor.
Ve Coronam’la yabancı değiliz artık..
Artık Tanışıyoruz Seninle...
Paylaş