Neyse ki kullandığım yazı dilini; beni doğuran anama mal etmeden, mahalle dedikodularının septiklerine heba etmeden ve konunun özerkliğinden dem vurma cesaretini yakalamışken şiddettin varoluş tanımlarından bahsetmek gerekir.
Literatürcüler, terörün Fransızca bir kelimeden türediğini söylerler. Şahsi kanaatimin sondajlarına kulak kabarttığımda ise bu kelimenin Farsça (darmadağın ve altüst olmak), sözcüğünden esinlenerek oluşturulduğu hissi uyandırmaktadır
Kelimenin tam olarak sözlük anlamı şöyle: Alt üst eden, felç ederek aşırı korku salmak. 2.Bir topluluğun, bir cemiyetin yaşama direncini kırmak, korku toplumunu oluşturacak bir hükümranlığı olağanüstü tedbirlerle ve şiddet zemininde temellendirilerek siyasi işlem veya rejim oluşturma manasına gelmektedir. Gelinen son noktada terör kavramı, normal hayatın temellerini bertaraf etme anlamına da gelebilir.
***
Mesele terör ve teröristlerdir elbette…
Toplumsal meselelere çözüm bulma iddiasıyla infaz rotasında tavır çizenler, sarhoşluk şiresi içinde kafa bulup sarhoş olanlardır. Terör zihniyle formatlanan beyinlerin masa üstünde; sürekli kargaşa ve şiddetin ön planda olduğunu söylemeyecek çok az insan vardır. Bunların felsefe deryalarına kulaç attığınızda; derin ve basit argümanlarla hayatı okuduklarını, size değişik hatlardan beslenen ve kurumak üzere olan bir sürü ırmağı örnek gösterdiklerini görürsünüz. Hatta kendilerini ideolojilerinin kahramanı ilan ederler, bazen cennetten bir huri, bazen de tanrılarına yakın tanrıcıklar nitelemesinde ve güya günahsız bir melek suretinde hareket ettiklerine şahit oluyorsunuz. Bu arada Terör(ist): Milletin huzur, güven, adalet ve refah duvarlarını sağlam örmeye çalışan kamusal otoritelerin canına okumak olduğunu görmemek gibi bir yeteneğe yeltenmediğimin iddiasında da değilim. Lakin görünen vakaların aydınlık yüzlerine kanmış/kandırılmış/kazanılmış/bazı devirlerde hukuk dışında planlanmış ve sonunda demetlenip paketlenerek tarumar olmuş bir insan çokluğu ile karşı karşıyayız.
Her devirde, yarı resmi bir güzergâhla haşir neşir olurlar. Biz yaşamın ve hayattın kaynağıyız derler. Niteliksiz eylemlerin hazırlıklarını ruhlarından arındırılmış inançtan; sahici imandan yoksun ve gizemin karanlığında yaparlar. Yeryüzünün tüm psikologlarını ters köşe ederler, hiçbir zaman tam olarak anlaşılmazlar; Eylemlerin sebep-sonuç örgülerini kavramamıza az imkân verirler.
Ulu orta dizilen ve nezihten uzak kelimelerin dansı ile daha fazla keyiflenmeden şunu söyleyeyim.
Güttükleri teoremin ana gayesi, toplumsal yaşamın hayat damarlarını felç etmek veya felce gidecek süreci hızlandırmaktır. Teröristler, birebir kişiyi hedef alma gibi bir çabaları ve amaçları yoktur. Tek vazifeleri canlı yaşamı öldürmektir. Terörün kurbanları ölenlerden ziyade, hayatta kalanlardır. Terör faaliyetlerinin keşmekeşliğinden; daha çok hayata tutunan insanlar etkilenir ve aslında terörün bir numaralı kurbanları da hayata kalan bireylerdir.
Bu minvallerin ışığında terör niçin çıkar? Sorusunu soranlara el cevab: Terörün çıktığı durum ve olgular, o toplumun belli bir konuda direnç gösterdiği vakalardır. Güç kazanmaya çalışan illagalitelilerin istediği şey; hali hazırdaki baskılarını, ya artırmak yâda bu baskılarını en azında ellerinden kaçırmadan devam ettirmektir. İnsanları galeyana getirmektir, düşünceyi ve düşünmeyi karartarak, akli selimliğin kökünü kazmaktır. Terör ve teröristler, makullüğü ortadan kaldırmak isterler ve kitlelerin moral ve motivasyonlarını bozmada tereddüt etmezler.
Tabii ki kitlelerin toplumsal sorunlarına pembe gözlükle bakmadığımızı ve bu sorunların işitsel kavgalarını duymama gibi bir işitme arızasına bulaşmadığımızı söylemek isterim. Ancak aynı kitlenin bireyleri, sadece kendi hallerine gözyaşı dökme alışkanlığı ile süslendiklerini ve huy haline gelen bu kabiliyet sınavından da başarılı olamadıklarını biliyoruz.
Zorunlu bir tarafgirlik temaşası ile terör ve teröristlerle beraber yaşama direncinin eleğinden geçenler olarak bize düşen şey: Olgunluğu ve aklıselimliğimizi elden bırakmamaktır. Baskı ve korkunun hâkim olduğu mekânların yaşamsal alanlarını canlı tutmalıyız. Sokak cellâtlarının pek istemediği; ancak tarumarlığın panzehiri olan “itidalle olaylara yaklaşma” tarzımızdan asla vazgeçmemeliyiz. Aksi takdirde asıl hedeflenen şeyin, terörün sağ kalan kurbanları olarak lanse edilmemiz ve o pozisyonuna sürüklenme riskimizdir.
Vesselam herkese…