Şair, “yaşamadıklarını/yaşayamadıklarını yazar”, derler.
Üstad Sezai Karakoç’ta “Kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır/Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır/Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır.” Mısralarını yürekten gelen ilhamla dile getirirken; aslında bir medeniyeti tasavvur eder, gönlündeki medeniyetin hali hazırda yaşanmadığını ifade eder ve medeniyet şairi olduğunu haykırır, bir diriliş ruhu ile düşünürdü.
Erdem Beyazıt’a “Bütün bunların üstüne/Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim/Vatanım, milletim, tüm insanlar ve kardeşlerim/Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna, adın gelmeli/Adın kurtuluştur ama söylememeliyim.” Diye sıralar…
Ve daha sonra devamında, “Can kuşum, umudum, canım sevgilim, vatanım” dizelerini bir özlem duygusu ile var olan ve var olacak hasretlik duygularını ve bu duygu dünyasının adını söylemeden yüreğinde kor ateş ile volkanlanan bir hissiyat ile yazar durur/dile getirirdi. Tıpkı Üstad Sezai’nin de tekrar ettiği; her daim mübareklik atfettiği ve hepten bir umut diye takrirleyerek sakladığı gibi geleceğin yeniden diriliş ruhunu bir derviş tarzında söyler dururdu.
Şimdilerde ise medeniyet ve diriliş kokan ve özlenen, belki de millet nezdinde bir dervişin söyledikleriyle can bulan sözler/mısralar; siyaset ve politika arenalarında, miting şevvallerinde, içi boşaltılmış mistik hamasetlerle süsleterek duygu kökenleriyle hemhal edilmektedir. Şairlerin duygularını açığa çıkaran mısraların içleri boşaltılmış ve poli-tika-cıların hitabetlerine kurban verilmekte; siyasi sohbetlerine meze yapılarak miting ve konferansların kitlesel ruhlarında istenilen ve arzulanan yeni ruhları acımasızca tüketmektedir. Şairin ulu ve önder mısraları bu festivallerde değersizleştirilerek anlamsızlaştırılmaktadır.
Hâlbuki ne kederle yazılmıştır, ne düşüncelerle, ne ilhamlarla dizeler sıralanmış, ne rüyalarla şiirler söylenmiştir. Şairler, birer rüya ve birer diriliş olan şiirlerini bu kadar pervasızca tüketileceğini, bu kadar hızlı ve erkenden aşina olacaklarını, bu kadar küf ve kısır sloganlara reva edileceğini bilseydiler; belki de yazmazlardır. O zaman yaşamaz bir hal alırlardı. Zaten şairler, “yaşamadıklarını yazarlar” demiştik. Hayatı medeniyetle bütünleştirmeden yaşayan şairler hep susarlar. Yaşayanlar hep susanlar olmuştur. Yaşamayanlar ise şiir yazmıştır. Hiçbir şey yapmadan yaşamış-mış gibi yapanlar ise her dem sesleri gür çıkmış, şiirleri de kendine yontarak söylemişlerdir.
Yani şairler yaşadıkları zamanın hissiyatlarını şiire dökemezler. İşte o zaman; ya konuşmazlar, ya hepten susarlar, yâda küserler…
Dücane Cündioğlu “Şair derviş gibidir, düşünmeyi ve düşünceyi düşünüre bırakıp düş yetisini kullanır;” diyor. Hülya görür/ hülya gibi yaşamaz, bizatihi hülyayı yaşar. Tıpkı rüyada olduğu gibi bedeninin çamura saplandığını önemsemez, çamurun içinden mübarek yüzüyle çevresine tebessüm etmeyi becerir.
Şairler, Dervişler gibi ya güzeli söylerler, yâda hep eyvallah der; arkaya bakmadan giderler. Bunun içindir ikisinin de aşkları ulaşılmaz aşklardır. İkisinin de şiirleri aşk gibidir, ikisine de emek lazım. Yorulmamanız gerekir. Çünkü aşkın ve şirin başka bir adı ise yorulmaktır.
Bu vesile ile bizler, kültürde, edebiyatta, tiyatroda ve hatta eğitimde neden hala muktedir olamadık sorusunu kitlesel bir bütünlük olarak bizatihi ve şahsen birbirimize sormalıyız. Bizler elimizdeki ekmeği mübarek kılmadık, şiirlerimizi aziz eylemedik. Dervişlerimizi ve şairlerimizi kardeş bilmedik. Kutsadık onları, kendimizden olmayan mayalarla andık.
İkisini kardeş bileceğiz, ne vatanı olur onların, nede dünya nimetlerinde gözü. Bir şairle karşılaşmak her zaman hayırlıdır. Dervişleri de dinlemek eftaldır. Doğulu bir Osmanlı paşası Rus Puşkin ile karşılaşırken şöyle demişti, ”Şair, dervişin kardeşidir. Biz zavallılar şan, iktidar ve para peşinde koşarken; o, yeryüzünün hükümdarlarıyla aynı sırada durur ve herkes onun karşısında saygıyla eğilir.” Evet, eski kardeşlerimizi de unutmayacağız/yeni kardeşlerimize de yeni yollar bulacağız. Bu şekilde kavvileştireceğiz kardeşliğimizi…
Ezcümle olarak yeni, yeniden, yep yeni şairler ve dervişler yetiştirmeliyiz. Şairlerin ve Dervişlerin kardeş olduğu yeni bir medeniyet inşasına başlamalıyız.
Vesselam.