Yazının başlığı ironik menfaat savunucularının tekli bireysellizmine doğru yöneldiğini ve ilk bakışta bu yönelimin -ben izimlerin- izahatlarına çağrışım yapacak vizyonel bir temelde duruş sergilediği hissini herkeste uyandırabilir.
Ancak sizi yanıltmak için özel bir amaç gütmediğimi ve fazladan bir çaba harcamayacağımı belirteyim. Fikir ırmaklarımda yalnız kalırsam dahi, kendime ait düşüncelerin uşağı olmayı peşinen kabul ettiğimi söyleyeyim.
Bu yüzden yaşamın ani ve hızlı pozlarında “kendine has” fotoğrafların olabileceğine inanmışım. İnsani his içinde olumsuz duygulara yakın tavırların şarlatanlığı ile çepeçevrilmiş de olabilirim. Bu tavır, belki de benim haklı bir tarafta durmadığıma kanaat getirebilir.
Lakin baş kaldırma yeltenmelerime izafi bir bakışla baka kalırsanız; üstü örtülü “tekli ve ben” manzaralarıyla karşı karşıya kaldığınızı görmeyebilirsiniz. Bu görme ve tespit gücünüzü bilerek kullanmama isteği ile taçlandırırsanız; bu sizin aynı zamanda akıllı, mantıklı ve isabetli bir görüşte olmadığınıza dalalet eder.
***
Musevi din büyüklerinde olan Hilel’in şu sözleri pek ünlüdür: “Eğer ben kendimden yana değilsem kim benden yana ve kendi nefsimden yana olmakla ben neyim? Eğer şimdi değilse ya ne zaman?” ikin bin beş yüz yıl önce söylenen bu sözler; Siyonist zihniyetin yaygınlık ve hâkimiyet sağladığı modern zamanın sıradan insanlarına da; bu hastalığın nasıl sirayet ettiğini pek ala gösteriyor.
Bu aynı zamanda “ben temasının” sıradan bilgeçlerin beyinlerine ur olarak ta yerleştiğinin kanıtıdır.
Bu vesilelerin ışığında ve işgüzarlıkların içinde “Ben kendimden yana değilsem” pozisyonun tarafında olanlar; Kâbil kutbuna yaklaşan ve bir düzine benlik davranış sergileyenlerinin ta kendileridir. As olan çoklu bir kutup içinde sarmalanmış olan Habil ile etkileşimde bulunmaktır. Ve yine as olan Habil’i savunmaktır.
“Ben kendimden yana değilsem” anlayışı, İslami olamadığı gibi insani de değildir. İnsanca düşünce tarzına ait zıt bir algılama operasyonun taşeronluğunu yapmaktır. Zihni duyarlığa, boşluğu dikte ettirmektir. İslami hissiyat, siyonizmin ön gördüğü bencilliğe rıza göstermez. Buna rıza gösterenler ve bu uygulamaların kahramanları; muhafazakârlık bikinisini giymiş bencil ortam şaklabanlarından başkası değildir. Konjöktörün insanı olmak ve sağ ideolojilerle beslenerek sivil birey olamayacağımızın faturasını sosyal tabakaya çıkarmamalıyız. Ben, konjöktörel kişilikleri kontörü olmayan yeni yetme gençlere benzetirim. Sürekli çağrı atar, sosyal olaylarda ben de varım hissiyatı vermek için kendini ön plana çıkartırlar.
Tabii bu zihin bulanıklığın tekçi ve menfaatçi aktörlerine karşı mücadele yöntemi, “Onların silahı ile silahlanmak” Argümanına el atmadan ve bunu başka yer ve platformda kullanmak üzere saklayarak; Mücadeleyi “Mevla’m Neylerse Güzel Eyler” tevekkülü ile sürdürmenin gerekliliğine inanmak lazımdır.
Elbette buna karşı çıkacak akılcı septikler ve pragmatizmin pençesinden kurtulmayan muhafazakârlar olabilir. Yüz mimiklerini ekşitebilirler. O zaman, karşı cephe olarak gördükleri siyonizmin “Ben, benden yana değilsem; O halde kim benden yana” şeklindeki hayat anlayışı ile birlikte zar attıklarını hesap etmelidirler ve kendilerini samimiyet testine tabi tutanlara karşı öfke dolu davranışsal boyut sergilediklerini de kabul etmeliler.
Kendilerini bir dönüm noktasının kazancına ayarlamış olanlar; kolaylıkla hasımları tarafından yönlendirilebilirler. Ters istikamette karar alabilir. Bazen menfaatine dokunan kör bıçaklara karşı hızla bilenir ve hızlı bir şekilde dönüş performanslarına izahat yapacak yetenekte olurlar.
Ben, Yahudi anlayışlarına benzer tavırlar sergileyen ve “kendi nefsimden yanayım” zihniyetine sıcak bakan ben tekçilerin pençesine kapılmama hayaline bürünerek ütopyaların denizlerinde yüzme öğrenme modunda olmama gayreti içinde olacağım.
Ben, ne kendimden yanayım; nede nefsimden…
Vesselam Herkese…