AVRUPA BİRLİĞİNE ALTERNATİF ARAYIŞ: ŞANGAY BEŞLİSİ Mİ?
Avrasya’da yeni bir oyun düzeni kuruluyor. 19. yüzyılda İngiltere, ABD ve Rusya arasındaki mücadeleye 'Büyük Oyun'' adı verildi. Şimdi Çin, Rusya ve ABD arasında 'Yeni Büyük Oyun' oynanıyor. Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, kurduğu siyasal, ekonomik ve güvenlik ilişkileri daha realist bir yaklaşımı gerektirmektedir. Türkiye’nin ittifak merkezini Brüksel’den Şangay’a kaydırma isteği ne anlama geliyor? Bu gerçekleşebilir mi? Gerçekleşirse, dünyada güç merkezleri nasıl konumlanır?
Şangay; tam olarak, Avrupa Birliği’nin bir alternatifi midir, değil midir? Biraz tartışmalı bir konu. Burada önemli olan husus; neredeyse 150-200 yılın, o ittifaka mı katılsak, bu ittifakı mı oluştursak gibi tartışmalarla geçmiş olması. Mesela, I. Dünya Savaşı öncesinde, Osmanlı Devleti bir ittifaka katılmak ister İtilaf bloğu olmayınca ittifak bloğuna katılır. II.Dünya savaşından sonra yaşanan soğuk savaş döneminde ise Batı kanadında yerini alır. Türkiye’nin hep geçiş ülkesi olma sebebiyle bir blok arayışı vardır.
Yıllardır Türkiye Avrupa Birliği’ne girebilmek için büyük özveri ve çaba sarf etti. Ancak gelinen noktada, Türkiye’nin yakın bir zaman içerisinde AB’ye üye olması oldukça zor görünmektedir. Kıta Avrupa’sında ise ekonomik ve politik gidişatlar, AB’yi neredeyse dağılma noktasına getirdi. Üst üste yaşanan krizlerle, iflasa düşen AB ülkeleri sorgulanır bir düzeye geldi. Öte yandan dünyada başka güçlü oluşumlar gerçekleşiyor. Bunlardan biri de Çin, Hindistan ve Rusya’nın da içinde olduğu Şangay Birliği.
Küresel ekonominin ekseni batıdan doğuya doğru kayarken, Türkiye'nin içerisinde Çin ve Rusya gibi iki büyük gücün yer aldığı bir birliğe üye olmasının faydalı olacağı kanısı hakim olmaya başladı.Türkiye'nin uzun yıllardır Avrupa ile güçlü ticari ve ekonomik ilişkileri var.
Şangay Birliği dünya petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 25'ine, doğalgaz rezervlerinin ise yaklaşık yüzde 45'ine sahip durumda. Rusya, Çin, Tacikistan, Kazakistan ve Kırgızistan, 1996 yılında kurulan ''Şangay Beşlisi''nin üyeleri arasında yer alıyor. 2001 yılında Özbekistan'ın birliğe katılmasıyla organizasyon ''Şangay İşbirliği Örgütü'' adını aldı. Dünya Bankası'nın 2011 verilerine göre, Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın toplam milli gelirleri 9,6 trilyon doları buluyor. Geçen yıl 7 Haziran'da diyalog partneri olduğu ŞİÖ içerisinde tam üye olması halinde Türkiye, milli geliri 2011 yılında yaklaşık 7,3 trilyon dolar olan Çin ve yaklaşık 1,85 trilyon dolar olan Rusya'nın ardından üçüncü büyük güç olabilir. Şangay Birliği, bir güvenlik örgütüdür. Rusya ve Çin’in üç komşu küçük ülkeyi de aralarına alarak kurdukları bir "Ortak Güvenlik Örgütü" dür. Daha sonra örgüt üyelerinin sayıları artınca ismi Şangay İşbirliği Örgütü" oldu. Örgütün resmi dili Rusça ve Çince’dir. Ana uğraş konusu sınır komşusu ülkelerde güvenliğin sağlanması ve askeri konularda işbirliği öne çıkmaktadır.
Türkiye yıllardır, AB üyeliği hedefine yönelik çabalarını harcarken Birliğin sağlayacağı ekonomik avantajların yanında, çağdaşlaşma sürecine katkılarını da göz önünde bulundurmuştur. Asıl mesele de Şangay Örgütünün gerçekten Türkiye için “daha iyi bir alternatif” olup olmadığıdır. AB’nin bu gün geçirdiği krize rağmen, demokratik değerlerden ekonomik entegrasyona kadar çeşitli alanlardaki üstünlüğü tartışılmaz.
Türkiye’nin çok boyutlu dış politik anlayışı içinde diğer birçok uluslararası kurumlar gibi ŞİÖ ile işbirliği kurmasında epey yarar vardır. Ancak bunun Batı’ya sırtını dönerek yapılmasının yaratacağı sonuçları çok iyi hesaplamak lazım. Çünkü Türkiye’nin, AB ile Gümrük Birliği var. İhracatının yarısını AB pazarına yapıyor ve AB ülkelerinde çok sayıda Türk, işveren veya işçi olarak yaşıyor.
Türkiye’nin çok boyutlu dış politik anlayışı içinde diğer birçok uluslararası kurumlar gibi ŞİÖ ile işbirliği kurmasında epey yarar vardır. Ancak bunun Batı’ya sırtını dönerek yapılmasının yaratacağı sonuçları çok iyi hesaplamak lazım. Çünkü Türkiye’nin, AB ile Gümrük Birliği var. İhracatının yarısını AB pazarına yapıyor ve AB ülkelerinde çok sayıda Türk, işveren veya işçi olarak yaşıyor.
Türkiye uzun yıllardır, Batı medeniyetinin zenginliğini, kültürünü paylaşmak. Batının ortak değerlerini benimsemek istemiştir. Bunlar demokrasi, fikir ve vicdan hürriyeti, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi değerlerdir. AB modernleşmenin, demokratikleşmenin, gelişmenin, insan haklarına saygı ve benzeri kriterler için bir referans noktası işlevi görmektedir. Şangay Beşlisi’nde ve beşliye katılan ülkelerde henüz bu değerler gelişmemiş durumda. Ve Şangay İşbirlği, bölgesel bir güvenlik örgütü niteliğini taşıyor. Yapısı, amacı, işlevleri AB'den çok farklı. Ekonomik işbirliği henüz gündeminde yer almıyor.
Bölgesel ittifak ve işbirliği sayılarında her geçen gün artışın yaşandığı bir ortamda, başka bir deyişle, “bölgeselleşme”nin bu kadar yoğun yaşandığı bir dönemde, Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleşemeyebileceğini varsayarak alternatif ittifak, iş birliği modellerini geliştirmek istemesi gayet meşru ve gerekli bir adımdır. Yani, Türkiye, AB perspektifini bırakmamakla beraber AB’ye üye olamayacağını da hesaba katmalıdır. Böylesi bir yaklaşım, Türkiye’ye AB ile daha realist bir ilişki ve AB/Batı’yı dışlamayan fakat onların dışında alternatif ittifak sistemlerini geliştirme fırsatı sunmaktadır.
Son yıllarda yaşananlar, AB’ye üyelik mantık ve sistemin “ya hep ya hiç” anlayışından uzaklaştığını göstermektedir. AB’de de bugün fiilen halkalar halinde genişleyen üyelik tipleri mevcuttur. Bazı üye devletler AB’nin ekonomiden, dış politikaya; hukuk sisteminden, sınırların korunmasına; ortak para biriminden vize sistemine kadar ortaya koyduğu bütün çerçeveleri kabul edip o şekilde üye olup veya üyeliğini devam ettirirken, diğerleri ortaya konulan bu çerçevelerin bir kısmını kabul edip diğerlerine üye olmamayı tercih etmektedirler. Örneğin, İngiltere, İsveç ve Danimarka, AB’nin ortak para birimini kullanmazken; İrlanda ve İngiltere ise ortak vize sistemine katılmamaktadır. Bu durumda AB’de bütün her şeye katılan bir merkez ile bunların bazılarına katılıp diğerlerine katılmayan halkalar halinde genişleyen bir çevrenin ortaya çıkmasına ve dolayısıyla da fiili olarak farklı üyelik sistemlerinin doğmasına yol açmaktadır.
Sonuç olarak Türkiye’nin dış politikada kurduğu ilişki biçimlerini sadece normlar üzerinden okumak yanıltıcı olabileceği gibi, sınırlı bir enstrümental bakış da resmin tamamını görmeye engel teşkil edebilir. Bu ise hedeflenen siyasal getiriden ziyade ağır siyasal maliyet üretme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle siyasal rasyonalitesi güçlü bir dış politika, bir yandan AB ile tam üyeliği dışlamayan farklı/sınırlı bir üyelik formatını, diğer yandan da Türkiye’nin eski kurumsal ittifak sistemlerini dışlamayan ve onlara farklı boyutlar kazandıracak yeni işbirliği ile ittifak arayışlarına dengeli bir şekilde yönelmelidir.