2013-05-25 13:16:57

ALTIN ÇİVİ VE METİNLERARASILIK

VECDİ DEMİR

vecdidemir@hotmail.com 25 Mayıs 2013, 13:16

Necip Fazıl’ın Ben adlı şiirindeki ‘altın çivi’ metaforunu son derece orijinal bulurum. Daha doğrusu bulurdum. Önce sözkonusu dizelere bakalım:
Ben ki, bahtı göklerin altın çivilerinde,
Ve aklı denizlerin uçsuz mavilerinde.
 
Geçenlerde Cyrano de Bergerac’ın Öteki Dünya’sını /YKY, s.19/ okurken ‘Yaradan’ın güneşi göklere çivilediğini düşlemek küstahlığını gösterdim’ cümlesini okuyucunca Necip Fazıl acaba Cyrano de Bergerac okumuş mudur diye düşünmeden edemedim. Malum, Necip Fazıl Kısakürek ‘altın çivi’ metaforuyla talih ve şans üzerinde etkili olduğu düşünülen ‘yıldızlar’a göndermede bulunmuştur. Yani ana konu: ‘yıldız’, araç konu ise: ‘altın çivi’dir. Güneş de bir yıldız olduğuna göre Cyrano de Bergerac ile Necip Fazıl aynı imge üzerinde oynamışlardır.
 
Bu arada Kurgan dergisinin 13. sayısında M. Kayahan Özgül,‘Böyle Anladım’ yazısında Hamlet’in5. perde-1.sahnesi’ndeki bir dizeyi, Abdülhak Hamit’in Makber’indeki bir imge ile karşılaştırıyor. Shakespeare şöyle yazmış:
 
Woo’t drink up eisel? Eat a crocodile / Sirke mi içersin, timsah mı yersin
 
Abdülhak Hamit’in yazdıkları ise hemen hemen aynı.
 
Ya Rab bu gece yılan mı yuttum?
Şeytan mı yedim, peri mi tuttum?
 
Benzerlikler oldukça şaşırtıcı değil mi? Bu metinlerarası transfer meselesi Necip Fazıl’dan Abdülhak Hamit’e kadar uzar gider.
 
ORTA DOĞU’YU TANIMLAMAK
 
Reyhanlı saldırısıyla beraber kamuoyunda Orta Doğu’yu anlama şaşkınlığı içinde Ece Temelkuran’ın 13 Mayıs 2013’te Bugün’de çizdiği tablo, manzarayı mükemmel resmetmektedir:

"Ortadoğu politikasında hukuk yoktur, verilen sözler ve değişen dengeler vardır. Ortadoğu'da şeffaflık yoktur, sonsuz ve kesintisiz bulanıklık ve belirsizlik vardır. Ortadoğu'da asgari müşterekler değil, aşırı politize olmuş bir hayatın sonucu olarak sadece birbirini öldürmeye hazır, uzlaşmaz taraflar vardır. Ortadoğu'da bulgular yoktur, inançlar ve kanaatler vardır. Herkes karnından konuşur ve herkes ne anlaması gerektiğini bilir. Kurşunlar sıkılmadığında bile savaş vardır
..”
 
Başka söze gerek var mı?
 
PANTALEÓN Y LAS VİSİTADORAS
 
Yukarıdaki başlık Mario Vargas Llosa’nın bir romana ait. Türkçeye Yüzbaşı ve Kadınlar Taburu adıyla çevrilen kitap 1988’te Ayrıntı Yayınları arasında basılmış. Roman tam bir kara mizah örneği. Peru ordusuna ait askerler Amazon bölgesinde, Allah ne verdiyse, önüne gelene tecavüz ediyorlar. Bakire ve evli kadınlar, rahibeler, hatta maymunlar vs.
 
Lima’daki Genelkurmay Başkanlığı acilen bir önlem almak zorundadır. Bu amaçla, ordunun genç yüzbaşılarından Panteleon Pantoja’ya çok gizli bir görev verirler. Yüzbaşıdan, adlı adınca askerî bir kerhane kurmasını isterler. Levazım Dairesi Başkanlığına ait bu birimin adı ise tam olarak şudur: Garnizonlar, Sınır Karakolları ve Diğer Kıtalardaki Erat için Kurulan Askeri Birlikler Hosteslik Hizmetleri. Kısaca: GSKEHH.
 
Panteleon Pantoja üstün zekâsı ve sarsılmaz görev bilinciyle GSKEHH’yı ordunun en mükemmel organı haline getirir. Öyle ki, kısa zamanda kadınlar taburunu 4 hostesten 50’ye çıkarır. Elbette verilen servis miktarı da günden güne artar.
 
Ne var ki, hosteslerden biri bir kazaya uğrayıp ölünce işin rengi değişir. Pantoja, Brezilyalı adıyla bilinen hostes için askeri bir cenaze töreni düzenleyince, Lima gelen baskılar sonucu GSKEHH’yı lağvetmek zorunda kalır.
 
Mario Vargas Llosa 2010 yılında Nobel almıştı. Ona anasının ak sütü gibi helaldir bu ödül.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.