Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu tarihten bu yana, 80 yıl geçti. Bu 80 yılda Türkiye de çok şey değişti, fakat tek bir şey değişmedi, o da Türkiye’nin Kürt antipatisi.
Hâlbuki tarihsel geçmişe bakıldığında, Kürt halkının, dünden bugüne Türk halkına katkısı hep pozitif yönde olmuştur. Bu iki halkın ilk tanışması Büyük Selçuklu zamanında yapılan Malazgirt savaşıyla olmuştur. Bu savaşta Kürtler, Türklere destek sunarak, Türklerin Bizanslılar karşısında zafer kazanmalarını sağlamıştır. Yine Kürtler, Osmanlı Devleti döneminde de özerk bir yapıya sahip olmalarına rağmen, Osmanlı devletinden kopmak yerine; Osmanlı Devletinin bir parçası olmayı tercih etmişlerdir. Nitekim Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde, Kürtlerin, Osmanlı devleti döneminde, Osmanlı devletinin doğusunun yegâne koruyucusu olduğu belirtilmektedir. Son olarak Kürtler, kurtuluş savaşı yıllarında, başta Arap halkları olmak üzere, Osmanlı devletine bağlı birçok halk, İngiliz ve Fransız ülkelerinin vaatleriyle kendi bağımsız ülkelerini kurarken; Türk halkının bu zor zamanlarında, Türk halkıyla kader birliği yapmış ve kurtuluş savaşının zaferle sonuçlanmasını sağlamışlardır.
Ne var ki, Kürtlerin bu vefalı tutumlarına karşılık, yeni Türkiye Cumhuriyeti, kader yoldaşlığı yaptığı Kürtleri ödüllendirmek yerine, bugüne dek süren, inkâr, baskı ve asimilasyon politikaları ile adeta cezalandırma yoluna gitmiştir. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti, sadece kendi topraklarında ki Kürtlere karşı değil, komşu ülkelerdeki Kürtlere karşı da bu tutumunu sergilemiştir. Nitekim yakın zamanda, Saddam diktatörlüğüne karşı mücadele eden Kürtlerin, bu mücadeleleri sonucu elde ettikleri özerk yönetime de Türkiye karşı çıkmıştır. Bu sebeple uzun bir süre, Kürt yöneticilerine kabile reisi gözüyle bakılmış, onlarla resmi ilişkilere girmemeye gayret etmiştir. Tüm bu ön yargılara rağmen, bugün için ülkemiz, aynı Kürt yönetimi ile onlarca siyasi ve ticari anlaşmalar yapmış ve burada konsolosluk açarak bu ilişkilere daha da resmileştirmiştir. Komşu ülke olarak da en iyi ilişkilerini yine Irak Kürt özerk yönetimiyle gerçekleştirmektedir.
Bugün Kürtler için benzer bir tarih tekerrür etmektedir. Ortadoğu da, Kürtler için yeni bir kazanım süreci yaşanmaktadır. Suriye’nin kuzeyinde Kürtler, PYD öncülüğünde yeni bir Kürt otonom devleti kurma mücadelesi vermektedirler. Tabiî ki ülkemiz, bu gelişme karşısında da, yine her zamanki gibi Kürtlere karşı klasik alerjik tutumunu sergilemektedir. Bir taraftan Kürt açılımıyla, PKK ile sıkı diyaloglar kurarken, diğer taraftan ironik bir şekilde, PYD’yi, PKK uzantısı olarak görüp dışlamaktadır.
Ülkemiz eğer gerçekten yurtta sulh cihanda sulh bir ülke olmak istiyorsa, yurtta da cihanda da öncelikle, dünden bugüne en kadim dostu olan Kürtler ile barış içinde yaşamayı öğrenmelidir. Türkiye bugün, ülkemiz dâhil, tüm dünya da İslami terör örgütü olarak kabul edilen El kaide türevi oluşumlara destek vermek yerine, ezelden beridir kendileri ile kader birliği yapan Kürtlere destek olmayı tercih etmelidir. Özellikle, gerek Türkiye’de, gerekse komşu ülkelerde, Kürtlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarının özrü mahiyetinde de olsa, Türkiye, Kürtlere karşı bu içtenliğini, kayıtsız şartsız bir şekilde göstermesi gerekir. Kimi zaman yakın arkadaşlarımıza kardeşten öte dostumuzdur deriz. İşte tam da bu sebeple, Türkiye dünden bugüne sadece sadakat ve dostluğunu gördüğü ve Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin deyişiyle “aldatılsa da aldatmayan” Kürt insanına vefa borcunu bu vesileyle ödemesi gerekir. Kürtler, Suriye ülkesinde yıllarca kimliksiz ve vatansız bir şekilde, baskı altında yaşamışlardır. Türkiye, Kürtlerin bu haklı mücadelesine, bu sebeple saygı göstermesi gerekir Türkiye, Kürt açılımında ki samimiyetini göstermek adına dahi olsa, bunu yapmak zorundadır. Aksi halde Türkiye’nin, Kürt açılımı hususunda, kendi ülkesinde ki Kürtleri dahi ikna etmesi mümkün olmayacaktır.
ışıklı 11 Yıl Önce
teknik düşünceler için sizi tebrik ederim