Bir akşam üstü ya da bir sabahın seherinde kartal kayası Mardin’den ne hoş manzaralar seyredilir. Güneş doğmadan, uzaklardaki Bagok dağı ve Mardin eşiğinden heybetli kızıllık iner ova’ya.Huzurlu, dingin, kahverengi ve yeşil görünümü ile ova, uçsuz bucaksız…
Akşam gün batımına doğru güneş süslenerek iner ufukta Karacadağın ötesine. Bu büyük ışık kütlesi gerisinde kızıl bulutlar bırakarak uzaklarda aydınlığı yavaş yavaş karanlığa bırakarak kaybolur.Ve daha nice manzaralar seyredilir bu tarihe eşlik eden medeniyetler diyarı kadim kentin tarihi kayalıklarında...
İşte mutlu ve bir zamanlar umudu yarınlara taşıyan sanatçıların muhteşem manzaraları. Yahudilerin, Süryanilerin, Medlerin, Aryaların ve daha nice medeniyetlerin kültür hazineleri gömülü bu kadim insanlık diyarında. 50 yılllık yaşamımın birikimi, sessizliği ve zor bir bilmece gibi çözemediğim efsane ebedi diyarımın gerçekliği. Soylu ve özlemlerle donanımlı manzaraları.Her sokağı bir bilge rehber gibi yol gösterir, her abbarası, bir zaman tüneline doğru gizemli bir yolculuğa götürür gezginini. Abideler sanatın ve inancın kutsallığıyla baş başa bırakır seyredeni, her karşılaştığınız insan tüm bu kutsal kültürlerin yaşayan tanığıdır ve derinlik adına çok şey anlatır mimikleri ile muhatabına ve sessizliği seyredersiniz sessiz reyhan kokulu işlemeli taşlarda.Sanat öyle abideleşmiş ki yıldızların şavkına yakınlığıyla bir zaman tüneline girmeye zorlar gezginini.
İnsanoğlunun ilk medeniyetlerini görürsünüz sanatsal alanlarını gezerken. Bu doyumsuz insan emeği ile işlenmiş ustalığı ve bir daha zor karşılaşacağınız kültür abidelerini seyrederken neler neler düşünür hayal edersiniz.Dönerken bu insanlığın ilk yerleşim medeniyetinden “vay be… neler gördüm neler ömrümün bu deminde” diye anlatır durursunuz ömür boyu kuşak kuşak karşılaştıklarınıza. Alın teri göz nuru ile işlenmiş sanatlar görürsünüz ve terkedilmişliği, sanatın ve sanatçının, modern dünya anlayışında. Ahenkli ve farklı renk kültürlerini. Farklı medeniyetlerin sanatsal abidelerini, güneşi izleyen tapınakları , minareleri, nahozların başındaki haçların bir arada harmanını görürsünüz. Her abide sanatın inceliğini, doyumsuzluğunu hatırlatır size. Kiliselerin tepesindeki nahozları dört bir yanda yıldızlara meydan okuyan minareleri ve yer yer güneşe açılmış zerdeşt dinin kalıntılarını seyrederken. Bir arada kültürlerin yaşanmışlığı, haz aldırır size. Farklılığı zenginlik, bir arada yaşanmışlık tahammül olarak algınıza algı katar. Reyhan kokusu ile işlenmiş taş yapılı sanatlar. Her alanı kadim işlemelerle süslü, her taşı emeğin göz nurunun değeri ile işlenmiş yakut ve zümrütten daha değerli, kainatın medeniyet beşiği Mezopotamya’nın nakışlarını izlerken. Sanatı ve sanatın coğrafyada yaşayan insanlar için ne büyük değer taşıdığını, insanoğlunun toplum hayatına geçerken ne harikalar yarattığını yine bu efsanevi taş ustalığında görürsünüz.
Avcı toplumdan yerleşik düzene girerken, yaşama elverişli kıldıkları bu tarihin derinliğinden gelen kentte ve bağlı olduğu Mezopotamya havzasında, insan hünerini canlı, dipdiri yaşatan bu efsane yapılar ve aynı paralelde yansıyan kültür izlerine rastlarsınız. Taşın her şekle, sanatın ruhuna işlenişine tanık olursunuz. Taş evler ve konaklar, eşine az rastlanır Abbaralar yaya ve hayvanların geçtiği tüneller, kiliseler, camiler, minareler, yönü güneşe bakan Zerdeşt tapınakları, inancın simgeleri, alın terinin sanata ve kültürle karışımını görürsünüz. Renklerin taşa yansımasını farklı kültürlerin birbirine tahammülü ve bir arada yaşayabilme hüneri olduğunu hatırlatır size. Her abide, medeniyetlerin sanat cümbüşü ve kendi özgünlüğünü taşır.
Her dolaşılan ve görülen mekan kadimden gelen, her taşı insanlığın değeri ile işlenmiş, MEZOPOTAMYA’yı kainatın anası, kültür mirası renklerin harmanı olarak yansıtır.
Her abidenin diğer abidelerle tatlı bir rekabet içinde olduğu ve sanatın insan doğasının vazgeçilmezliği için Mardin’imize sanatsal ve tarihi değerlerine gerçek anlamda sahip çıkmak tüm Mardinlilerin ve sanatsever dünya halklarının görevi olsa gerek. Bu kainatın en güzel ve doğal yükseltisinde çocukluğumun, gençliğimin bütün kutsal anıları, sokakların duvarların, tarihi çarşılarının değişik yerlerinde tüm benden önce yaşayanlar gibi saklı ve gizemi ile duruyor. Bu yükseltiden bir kere bile olsa Mezopotamya ovası ve Dunaysir’i seyretmeye değer…
A.Baki Barık