Öncelikli bu materyalist evrende Yüce Yaradanın sevgisini nasıl kazanabiliriz diye sormamız gerekir.
Materyalizm, bir diğer ismi olan maddecilik, İnsanoğlu ile aralarındaki münasebetlerde daima maddi menfaatleri ön planda tutmaya sevk etmiş olan ve de her şeyin değerini yalnızca maddiyat olarak ölçmeye yöneltilen çok kötü bir sistemin parçasıdır. Tabi bu kötü sistemin içerisinde hiçbir zaman kalbi hassasiyetlere, vicdanlara, faziletlere yer verilmemektedir.
İnsanları, diğer insanların gözlerinde ancak ve ancak maddi bir zenginlikleri ölçüsünde değerlendirilmeye almaktadırlar. Tabi bu yönüyle de makbul bir hayat tarzının olmasından çok daha bir zavallılıktır; manevi bir zilletin ve de zulmetin göstergesidir.
İçinde bulunduğumuz zaman sürecinde İnternet'in, televizyonun, modanın, reklamların ciddi ve korkunç bir araç olarak kullanan, materyalizmi benimseyerek onun arkasından giderek bir ömür tüketerek, ölmeden önce toprağa gömülmenin verdiği bir ruh intihar şeklidir. Adeta maddeyi bir ilahlaştırma şekline koyup, onun zebunu olarak nefes tüketmek isteyen ve de tüketenlere nasip olacak olan son hayat hatırası da, birkaç mezarcının üzerinize atacakları birkaç kürek topraktan ibaret olduğu bilmeniz gerekir.
Maddeyi her şeyden üstün kılmak ya da üstün tutmak, insanoğlunun o ruhi yapısını görmezden gelmek ya da görmek istememek ancak ve ancak bir basiret körlüğünün ve de firaset eksikliğinin bir neticesidir sonucudur derim.
Cenab-ı Hakkın o muhabbetine nail olmak, Yüce Yaradanın o güzel sevgisini kazanabilmek;materyalizm’in, maddeciliğin karanlıklarında kalıp kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerim ile beraber olmayan ve imansız bir şekilde Cehennem ateşine yolcu olan saadet mahrumlarına değil de o tertemiz kalplerini ve de gözlerini iman nuruyla, iman aşkıyla dolduran süsleyen Salih kullara nasip olacaktır.
Yüce Yaradan yarattığı ilk insanlardan ta günümüze kadar ki zamana kadar bütün insanlık, Allah'ın lütfu ile hiçbir zamanda, hiçbir çağda peygamberlerin rehberliklerin den mahrum bırakılmamışlar, imansızlık bataklıklarına terk edilmemişlerdir.
Yüce Yaradan, kendi sevgisinin her daim nasıl ne şekilde kazanılacağını her dönemde, her çağda peygamberleri vasıtasıyla kendi kullarına bildirmiştir.
Biz kulların da sana olan şükrümüzü edadan aciz olduğumuz bu büyük ve önemli lutfa, Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V) vasıtasıyla, O’nu kalbinden bizlere takdim edilen kutsal kitabımız Kur’an- ı Kerim ile nail olduk.
Burada da son peygamber olan Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V), bizlere kainatın yaratılış gayesine dair olan sessiz beyanlarını dillendirmiş; bütün mahlukatların durum lisanslarıyla yaptıkları niyaz ve tesbihleri bildirmiş; İnsanlık haysiyetini hiçbir zaman kaybetmemiş olan sinelere muhabbet sultanı olmuştur. O sultan ki muhabbetinin, ebedi saadet hazinelerinin adeta sihirli bir anahtarı, Cennet bahçelerine girebilmemizin en önemli vizesi, ilahi huzurumuzun rahmet ve de mağfiret lütuflarıyla kabulün en büyük vesilesidir.
Yüce Rabbimiz ayet-i kerimelerde şöyle buyurmaktalar:
( En-Nisa, 80) “ Kim ki Resule itaat ederse, bilinsin ki Cenab-ı Hakka itaat etmiş olur…”
(Al-i İmran, 31) “ (Ey Resulüm!) Onlara deki: Eğer ki sizler Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Yüce Yaradan da sizleri sevsin, sizleri bağışlasın. Cenab-ı Hakk son derece esirgeyici ve de bağışlayıcıdır.”
Şu da büyük bir gerçektir ki Cenab-ı Hakka muhabbet deryasına götürecek olan yegane muhabbet ve rahmet pınarı, peygamber efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’dır. Hz. Muhammed Mustafa ile muhabbet, Yüce Yaradana muhabbet; O’na itaat etmek demek, Yüce Allah'a itaat; O’na olan isyan, Cenab-ı Hakka isyan sadedindedir.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) hadis’i şeriflerinde şöyle buyuruyor:
( Müslüm, Zühd, 11 ) “ Cenab-ı Hakk, gönül zengini, takva sahibi ve kendisini ibadete vererek şan, şöhretten her zaman uzak duran, nefislerinin ıslahı için meşgul olan kullarını sever.”
(İbn-i Mace, Zühd, 1) “ Evrene karşı, mala, mülke karşı zahid ol, onlara rağbet gösterme ki, Yüce Yaradan da seni sevsin. İnsanların ellerinde bulunan şeylere karşı her zaman zahid ol, onları isteme ki insanlar da seni her zaman sevsin.”
Bizler bu materyalist dünya da gelip geçiciyiz. Bizler Yüce Yaradanın sevgisinden başka hiçbir sevgiye ihtiyaç duymamalıyız. Yüce Yaradanı sevmeli ve sadece ona itaat etmeliyiz.
Bizler ancak Canab-ı Hakka kulluk eder ve yalnız O’ndan yardım dilemeliyiz. Yalnızca ona tapmalı ona itaat etmeliyiz.
Son olarak şunu belirtmek isterim:
Yüce Yaradanımız, Sen’den Sen’i her zaman sevmeyi, Sen’i seven kişiyi her zaman sevmeyi, Sen’in sevgine ulaştıran Salih ameli isterim her zaman.
Amin!..
“ Mehmet KIZILKAYA ”