2013-11-27 11:02:40

İSLAMI KİM BU HALE GETİRDİ?

M. BURHAN HEDBİ

27 Kasım 2013, 11:02

Şayet İslam, “Bugün kâfirler, dininizden (O’nu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın! 5/3teminatı altındaysa ve artık kâfirlerin şerrinden emin olduğu/kılındığı Kur’an ile sabit ise; İslam’a kim zarar verebilir ve onu şimdiki hale sokabilir?

Allah, “Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister. 5/6demek kaydıyla islamın bir nimet olduğunu ortaya koymaktadır. Fakat dinin geliş amacı ilk asırdan bu yana aşına aşına yok olmakla yüz yüze kalmıştır.

Bugün size dininizi ikmal ettim… ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim 5/3”. Her şey kemale ulaştığında zail olmaya başlar. Aydınlığa en yakın vakit karanlığın en yoğun olduğu vakittir. Şimdi bunları ne diye söylüyorum? Ayetlerin yol gösterici ikliminde konuyu biraz daha açalım...

Bugün kâfirler, dininizden (O’nu yok etmekten) ümit kesmişlerdir.” Bu ayet kâfirlerin artık dine hiç bir zarar veremeyeceğinin teminatı olmakla beraber devamındaki; “Artık onlardan korkmayın, benden korkun” ile de Müslümanların dine/dinde yapabilecekleri menfiliklere dikkat çekilmiş ve “benden korkun” ikazı yapılmıştır. Ayrıca “Bugün size dininizi ikmal ettim” fermanı ile dinin kurallar dairesinde eksiğinin kalmadığını ve belirlenen asıllarda eklemeler ile reformların artık yapılamayacağı mesajı verilmektedir.

İlk asırdan bu yana sözde Müslümanların tarafgirliği, tavır ve yaşam biçimleri, kâfirlerin dahi beceremeyecekleri kötülüğü İslam’a yapmıştır. Daha Hz. Peygamber (s.a.s.) hasta döşeğindeyken başlamış bu hal. Hz. Peygamberin (s.a.s.) hastalığını dahi menfaatleri için kullanmaya yeltenenler olmuştur ki İslâm âleminde akıl ve duygu çatışması ta o zamandan beri var olagelmiş ve malum çalkantıları beraberinde getirmiştir.

İslam tarihinde, Hz. Ömer'in (r.a) katledilişi, Hz. Osman ve Ali’nin öldürülmeleri ile Muaviye olayı da yine bu çalkantılarla “akıl ve duygu çatışmalarından dolayı” vuzuha kavuşturulmadan muğlâk ve yığıntı şeklinde asrımıza ulaşmıştır. Safevi, Emevi ve Abbasi dönemlerini anımsatmayacağım bile. İşte İslâm, ilk asırdan asrımıza bu muğlâklıklar ile ulaşmıştır. Bence İslâm coğrafyasının sıkıntısı bu muğlâklıklardır. Duygularını akıllarına karıştırıp perde emeyen basiret ehli bunu bariz bir şekilde görebilecektir.

İslam coğrafyası olarak adlandırılmakta olan coğrafyanın hemen hemen her metrekaresine yetecek kadar Müslüman kanı akıtılmış-akıtılmakta. Böylesi bir tablo var mı? Var. Bu kanın direkt kâfir eli ile akıtıldığına dair kanıt var mı? Yok.

Müslüman coğrafyasının hemen hemen her metrekaresine yetecek kadar dökülen Müslüman kanı, ‘Müslüman’ eli ile akıtılmakta. Ve bunu, bırak bir Müslümanı, bir nefsi öldürmeyi bir âlemi öldürmekle eş tutan bir kültürden gelenler yapmaktadır.

Kime sorsan! Haklılıklarından ziyade, bu kanın akıtılmasının gerekliliğine dair kendilerince “Kur’an-î ve İslâm-î hükümler” öne sürerler-sürüyorlar.

Halka; otoriteye karşı takındıkları aykırılık ve başkaldırılarını İslâm-î prensiplere dayatırlar. Otorite ise; baskı ve yaptırımlarını Kur’an-î hükümlere dayandırıyorlar. Bu İslâm tarihinde hep olmuştur. Yani her iki taraf da Müslüman ve İslâm- î hükümlere binaen yapıyor. Hatta birçoğu İslâm bunu vacip kılmaktadır; yapmazsak günahkâr oluruz, İslâm-î görevimizi yapıyoruz demektedirler.

 

Otorite; şakileri/teröristleri bastırabilir-bastırmalıdır, onlarla mücadele etmelidir hükmünü ifa ettiklerini ve akıtılan kandan hiçbir beis olmadığını ifade etmektedirler.

Halk-karşı taraf; zalime karşı mazlumdan taraf olma ve mazlumun yardımına gitmeye dayandırıyor ve imanın en yüksek olanının zalim sultana hakkı haykırandır hükmünü ifa ettiklerini ifade ediyor.

Hangi İslâm?

Söylemi ve yaşamı birbiriyle çelişen bir toplum!

Dini yaşamak bize zor geliyor ama “dinsiz denilmesi” de ağrımıza gittiğinden; inanıyor gibi görünüp gerçek dini yaşamaktan uzaklaşan bir toplum olduk veya böylesi bir toplumun oluşmasına vesile olduk. Bundan sonra da; yaşayışımıza dini kılıflar uydurmaya, dinimizi yaşadığımız illetli hayata uydurmaya başladık. Bir müddet sonra da gerçekten dinin böyle olduğuna inanmaya başladık ve işimize gelmeyen doğruları haykıranlara "o sizin kitabınızda öyle, o sizin tarikatiniz veya cemaatinizde öyle." demeye başladık. Hâlbuki şahsi çıkarlarımıza göre yorumlamadan önce Kur'an’nın söyledikleri her yerde hep aynıydı!

Belli bir süreden sonra İslâm; sadece söylenir ama yaşanmaz bir olgu olmaya başladı. Daha sonraki zamanlarda ise; İslâm söylensin ama yaşanmasın diye, birileri ücretlendirildi. İslam hoş bir seda olarak mitler ile tarihi olaylardan şahane tablolar ile sadece söylenmeye başlandı, yaşanmadı. Bazıları ise o şekil yaşam tarzı ancak onlara hastı, diyerek işin altından çıkabilmek/sıyrılmak için bir söylem geliştirdi: Gerçek İslâm’ı yaşayanları olağandışı yansıtmaya çalıştılar. Bizim asrımızda ilk dönemdekiler gibi bir yaşantının muhal olduğu yönünde söylemde bulunanlar da oldu. Bu; coğrafyamızda yaşanan trajedinin sadece bir yanıdır.

Ama unutmayın; şayet İslam sadece şekilcilik olsaydı “Ebu Cehil de müslümanım” diyebilirdi.

 

@/MBHedbi

 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.