Nefse ve arzularına muhalefet etme erdeminin sembolü olduğunu düşündüğüm Kurban ibadeti. Günümüzde birçok ibadetin amaç ve hedefinin bilinmeden yapıldığını ve bunlardan birisinin de Kurban olduğunu düşünüyorum. Oysa Allah ve Resulü gibi İslam âlimleri de bu ve diğer ibadetlerin de nasıl bir amaç, hedef ve gaye ile yapılması gerektiğini bizlere tavsiye etmiştir. Bizlere düşen bunları kaynaklardan öğrenerek yapmaktır.
Asrımızda maddeye ve egemenliğe sahip olma konusunda bu kadar insan kurban ediliyorken ve bu vahşetlere sessiz kalınıyorken, toplumda yapay ‘Veganizm’ yaymaya gerek yok…
“Her ikisi de (İbrahim ve İsmail) teslim olunca ve İbrahim a.s oğlunu alnı üzerine yatırınca…”(Saffat 37/23) ayetinde evlat sevgisinin -gerçek anlamda ki-Allah’a itaat’e engel olmadığını görüyoruz. Bu bağlamda Kurban, gerçek anlamda tüm beşeri bağlardan kurtulup teslim olmanın sembolüdür. Zaten Müslümanlık da teslimiyet demektir. Kurban teslimiyetin sembolüdür. Bunun anlamı O ulul azım peygamber, “eğer emir olsaydı, yalnız ciğerparemi değil kendimi dahi kurban ederdim” anlamında bir teslimiyettir. Hz. İbrahim’in (a.s) Allah’a karşı sadakati ve İsmail’in (a.s) Allah için babasına sadakati, bizim için bir rumuz olması gerekmektedir. Bizler de bu sadakatleri örnek alarak yüce Rabbimize sadakat ve vefamızı ifade etmeliyiz. Zira kurban ibadetinin artık insanların ‘Kurban’ edilmemesi anlayışıyla yeniden ama aslına uygun anlaşılması ve ifa edilmesinin zamanı gelmiş belki de geçiyor. Muhalefet kılıcıyla nefsi boğazlamanın adıdır: KURBAN.
Tasavvufu, “Nefsin arzularıyla zıtlaşmak, dinin emir ve tavsiyeleriyle kucaklaşmak” şeklinde tarif eden Allah’ın büyük veli dostlarının kurban ile ilgili olarak şöyle ifade buyurdukları nakledilmiştir.
Cüneyd Bağdadi, “Mina’da kurban kesen bir mü’min eğer nefsinin bütün arzularını boğazlamazsa-gerçek manada-kurban kesmiş olmaz.”
“Muhabbet Mina’sında nefsinizi, ona muhalefet kılıcıyla boğazlayınız” Sözü gereğince nefsini kurban kıl, ta ki yaptığın hac gerçek hac olsun ve bu suretle vuslat kebesinin harimine eresin.
İbn Arabî’ye göre en büyük kurban nefistir, esas mesele onu boğazlamaktır. Kur’an'da geçen: “Fida” (Bk. Saffat 37/107) fenanın remzi-işareti-dir. Koçun kesilmesi nefisten fani olmak anlamına gelir. Hz. İbrahim rüyasında oğlu İsmail’i boğazladığını görmüştü. Burada İsmail koçun remzidir. O’na rüyada oğlunu değil, oğul remziyle anlatılan koçu kurban etmesi emredilmişti. Ancak Hz. İbrahim rüyayı yorumlamadan olduğu gibi uygulamak istedi-nefsin isteği doğrultusunda değil-ve Allah da O’na kocaman bir koç gönderdi.
Ulema; kurban vacip midir yoksa sünnet midir diye ihtilaf etmişlerdir.
İmam Malik ile imam Şafii, kurbanın sünnet-i müekkede olduğunu söylemişlerdir. İmam Ebu Hanife ise “ kurban hazarda olan zenginlere vaciptir, fakat yolcuya-zengin de olsa-vacip değildir” demiştir. Şayet araştırılırsa Şafii mezhebindeki anlayışa göre de, kurban kesmenin hükmü sünnet olarak isimlendirilmekle birilikte, normal şartlardaki müekked sünnetlerden daha üst konumda olduğu görülecektir. Yani, Şafiilere göre kurban kesmek farz/vacip değildir; ancak kurban, şiar -sembol- mahiyetli olduğu için diğer müekked sünnetlerden de daha üst konumdadır. Hatta bu bilgilerden yola çıkarak, Şafii mezhebine göre kurban kesmenin hükmü, Hanefilerdeki vacipten daha üst seviyede bir dini ibadet olduğu anlaşılmaktadır.
Netice itibarı ile malımızın sadakası ve imanımızın-teslimiyetimizin- sadakati olarak kurban kesecek ve kesmeyi unutmuşlara sadakat ve vefada rehber olacağız. Ayrıca peygamberimizin (s.a.s), “Kim unutulmaya yüz tutmuş - sünnetimi- iyi bir şeyi hatırlattırırsa kıyamete kadar o sevabın ortağıdır” müjdesine de mazhar olmak için kurban keseceğiz. Bu bağlamda ona muhalefet kılıcıyla nefsimizi boğazlayıp onun tüm şehevi arzularından kopmamıza vesile olması temennisiyle İslam âleminin Kurban Bayramını kutluyor, insanlık ailesine huzur ve barış getirmesini diliyorum.