Son günlerde ülkemizin gündeminde fazlasıyla yer tutan TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçis Sınavı) kaldırılsın mı kalsın mı tartışmalarına dair bir eğitimci ve veli olarak katılmak istedim. Söz konusu yazımı, dünya görüşü, oy verdiği siyasi parti, mensubu olduğu sendika gibi ideolojiler üstü bir bakış açısıyla değerlendiremeyecek kişiler, yazımın bundan sonrasını okumaktan vazgeçebilir.
Kamuoyunun yakından bildiği üzere ülkemizin ekonomik bütçesinin önemli bir bölümü eğitime ayrılmaktadır. Eğitime ayrılan payın büyüklüğü, eğitime verilen önemin en önemli göstergelerinden biridir. Çünkü ülkeler, varlıklarını idame ettirebilmek için nitelikli insan gücüne ihtiyaç duymaktadır. Nitelikli insanı, eğitim süreciyle yetiştirmekten başka bir seçenek bulunmamaktadır.
Son yıllarda iller arasındaki eğitimin niteliksel ve niceliksel farklarını ortadan kaldırmak için ortaya atılan ve başarıyla sürdürülen FATİH Projesi (Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) ile liselerimiz ve ortaokullarımız, interaktif öğrenmeyi sağlayan akıllı tahta (fiber internet bağlı) ile donatılmış durumdadır. EBA (Eğitim ve Bilişim Ağı) ile de öğrenme içerikleri oluşturulup en ücra köydeki okullara ulaşarak her öğrenciye imkan ve fırsat eşitliği sağlanmaktadır. Her iki projenin de eğitim sürecine ciddi katkılar sağladığı, eğitim süreciyle bir şekilde ilişkili olan herkesçe bilinmektedir. Böylelikle okulların hangi ilde yer aldığının bir önemi kalmamış ve ülkemizin hiç beklenmedik illerinden önemli sayıda oldukça başarılı öğrenciler yetişmiştir. Bu öğrencilerin bir kısmının Türkiye derecesi elde ederek ülkemizin en iyi üniversitelerine ve ortaöğretim kurumlarına yerleştiği, istatistiklerdeki yerini korumaktadır. Diğer taraftan ekonomik olarak dezavantajlı öğrencilere daha fazla eğitim ve sınavlara hazırlık çalışmaları kapsamında da ortaokul ve liselerimizde yapılmakta olan destekleme ve yetiştirme kurslarının da öğrenci başarısını arttırdığı da toplumumuzun farkında olduğu önemli bir eğitim seferberliğidir.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın 8.sınıf öğrencilerinin TEOG sınavı nedeniyle çocukluklarını yaşayamadığı ve yarıştırıldıkları bir sistemden rahatsız olduğunu ifade etmesi kuşkusuz vicdani ve insani bir davranış örneğidir. Sağduyulu olan herkesin ve herkesimin çocukların yarıştırılarak çocukluklarından uzaklaşmasına gönlü razı olmadığı/olmayacağı aşikardır. Bu durumda 8.sınıfı bitiren öğrenciler, ortaöğretim kurumu olarak nitelendirdiğimiz liselere nasıl gidecekler, ne şekilde yerleştirilecekler sorusuna cevap vermemiz gerekmektedir. Şöyle ki her öğrencinin farklı mesleklere eğilimi, yetenek ve becerilere sahip olması, çocukların bireysel farklılıklarından kaynaklanan doğal bir sonuçtur. Farklı becerilerin, ilgi ve isteklerine göre doğru yöne kanalize edilmesi sayesinde başarı sağlanır. Bu nedenle daha ilk eğitim kademesinden başlamak üzere çocuğun yeteneklerinin ve becerilerinin belirlenerek doğru mesleklere yönlendirilmesi gerekmektedir. Bu, okul rehberlik servisleri-veli ve öğretmenlerin daha etkili bir işbirliği yapmalarıyla mümkündür.
Farklı türde ortaöğretim kurumlarına, öğrencileri seçmenin bir takım kıstaslara bağlanması gerekmektedir. Öğrencileri farklı türdeki liselere seçmenin merkezi, bir ya da birkaç sınav puanı ile birlikte okul geçmişi olarak nitelendirdiğimiz eğitim sürecinde yılsonu başarı puanı, katıldığı çeşitli yarışmalar, yaptığı etkinlikler, geliştirdiği ve yer aldığı projeler gibi faktörlerin de puana dönüştürülmesi ve sınav puanına eklenmesi ile yerleştirme puanı elde edilerek liselere yerleştirilmesi pekâlâ mümkündür. Böylelikle öğrencinin hem süreç içerisinde etkinlikler aracılığıyla daha aktif hale gelmesi özendirilir hem de katılımı sayesinde sosyalleşmesi (çocukluğunu yaşaması) sağlanır. Örneğin fen lisesine yerleşmek isteyen bir öğrenciden Türkçe, Fen Bilimleri ve Matematik ve Sosyal Bilgiler derslerinin yılsonu ortalamasını 80 olarak sağlayabilirse Fen Lisesi öğrenci seçme sınavına girebilme hakkı kazansın. Anadolu Liselerine giriş sınavı için yıl sonu puan ortalaması 70 olarak alınabilir. Diğer lise türleri için de benzeri yılsonu ortalamaları baraj ya da sınav giriş koşulu olarak belirlenebilir. Eğer merkezi bir sınav olmazsa ülkemizin ücra köyündeki başarılı öğrenciyi yakındaki ortalama bir liseye göndermek bireyin yeteneklerini köreltecek bir adım olacaktır. İç Anadolu’nun, Karadeniz’ın veya herhangi bir doğu ilinin herhangi bir köyünde öğrenim gören oldukça başarılı öğrencisi, ülkemizin en iyi lisesine gidebilme hakkını ancak merkezi bir sınavla yakalayabilir. Arz-talep dengesi göz önünde tutularak sınavla öğrenci alan okulların sınavlarına girme hakkı elde edemeyen ya da bu okullara yerleşemeyen öğrencilerin adreslerine yakın bir okula kayıt olabilme imkanına sahip olmalıdır.
Toplumumuzun eğitim ve bilinç düzeyi göz önüne alındığında herkesin iyi okullarda okuyarak iyi bir yaşam standardına sahip olacağı kanısı oldukça yaygındır. Kısmen doğru olmakla birlikte burada göz ardı edilen husus, bireyin söz konusu okulda okuyabilecek yeteneğe sahip olup olmadığıdır. Medya aracılığıyla bu yanlış algının önüne geçilmesi, herkesin sevdiği ve yapabileceği işte başarılı ve mutlu olabileceğinin mümkün olduğunun topluma anlatılması gerekmektedir. Sonucu ne olursa olsun biz yetişkinlerin verdiği kararların, bizden sonraki kuşakların yaşam kalitesini etkilediğini unutmamamız gerekir.
Bölgesel ve küresel anlamda, bilim üreten, teknoloji ihraç eden, cazibe merkezi olan bir ülke olmak istiyorsak eğitime gereken önemi verip yatırımlarımızı da o doğrultuda yapmalıyız. Bir kez daha altını çizmekte yarar görüyorum: Biz yetişkinlerin verdiği/vereceği kararlar, gelecek kuşakların yaşamını etkilediğinden/etkileyeceğinden dolayı hepimizin vicdani sorumluluk altında olduğumuz bilinciyle hareket etmeliyiz.
“Güzel günler, güzel ülkemin insanlarının olsun.” 21.09.2017