Egoizm, günümüz toplumunun hemen hemen her insanında bulunan ancak bazı insanlarda hastalık boyutuna ulaşan psikolojik bir vakadır. Egoist insan; kendini beğenmiş, ukala ve kendini diğer insanlardan üstün gören kişilerdir. Bu kişiler toplumda bulunduğu çevreye zarar verir ve çevresindeki insanları mutsuz ederler.
Düzgün ve vakarlı karaktere sahip olan insanlarda, bu duruma rastlanmaz. Çünkü karakterli insan; egosunu, vakarlı duruşu ve yaşantısıyla yenmiştir. Sağlam bir karaktere sahip olmayan insanlarda ise "ego", "egoizm"e kadar gider ve bu durum kişide geniş ruhsal problemler yaratmaya sebep olur. Sürekli "ben" diyerek “benmerkezciliğe” kadar giden insanlarda "ego" kavramı daha çok vuku bulur.
Sosyal hayatta, hayatın her karesinde sürekli kendini düşünen, bencil davranan, “Her şeyi ben bilirim.” diyerek kendisini herkesten üstün gören insanlar bu tip “ego"ya örnek insanlardır. Daha da ilerleyip ruhsal durum bozukluğuna kadar varan bu hastalık, kişinin tüm vücuduna virüs gibi etki ederek bilinçaltını, benliğini ve kişilik dengesini kangrene çevirir. Kangreni iyileştirmek ise çok zordur. Tüm doğrular kendi doğrularıdır. Bu kişilere göre herkes kendi doğrularını kabul etmek zorundadır. Eğer bu insanlar bürokratik olarak üst seviyede bulunan insanlar ise sürekli alt makamında bulunan çalışanları veya sosyal çevresinde bulunan insanlar üzerinde tatminkârlık yaşamak için ya da vücudunda bulunan "ego kangrenine" çare bulmak adına baskı, aşağılama, küçük görme, dışlama ve hor görme gibi davranışlar sergileyerek rahatlamaya çalışırlar.
Bu insanlar, sabah kalkıp gece yatana kadar bu davranışları sergilemekte ve göstermiş oldukları bu davranışlarından dolayı ruhsal dengesizlik seviyesinde büyük zevk duymaktadırlar. Örnek verecek olursak bir kamu kurumunda yönetici olarak görev yapan bir kişinin statü olarak bir alt makamında görev ifa eden çalışanlar üzerinde baskı kurması, küçük ve aşağılayıcı davranışlarda bulunması, hakir görmesi, bağırıp çağırarak emir yağdırması "ego"nun tatmin olma yöntemleridir. Bu tip insanlar emekli olduklarında büyük bir boşluğa düşerler. Artık emir verecek ve kendini tatmin edecek kötü davranışlar sergileyecek kimseler yoktur etraflarında.
Yaptığım araştırmalara göre; bu tip kişilik bozukluğuna sahip olan kişilerin çocukluklarında psiko-sosyal travmaların vuku bulduğunu, eğer bu travmayı sağlam bir karakter ile beslenen ruhsal kişiliğe sahip olamamışlar ise ego hastalığı kaçınılmaz bir son olduğu görülmüştür.
Hayatın her alanında kendisinin dâhil olmadığı hiçbir şey doğru ve güzel değildir. Tüm dünyanın odak noktasında ve her yörüngesinde kendisi vardır. Susmayı ve dinlemeyi bilmezler. Haksız bir duruma düştükleri zaman bunu kavga ve şiddet ile bastırmaya çalışırlar. Mutlu olduklarını sanırlar ancak hiçbir zaman içsel bir mutluluk yaşayamazlar. Bu mutsuzluğu çevrelerine de yansıtırlar.