Devlet-birey ilişkileri, demokratik yönetim düzleminde yasalar çerçevesinde gerek bireyin ve gerekse devletin karşılıklı olarak korunması prensibine dayanmaktadır. İçerisinde yaşadığımız yüzyılın en önemli özelliğinin birey olmak üzerine kurulu olduğu göz önüne alındığında bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin yasal çerçevede genişletilmesi de çağın gereklerinden biridir.
Gelişmiş ülkelerin toplumsal yapıları incelendiğinde eğitim sistemlerinin, ülkenin politik yaşamının dışında tutulduğu ve çağın gereksinimleri doğrultusunda revize edildiği göze çarpmaktadır. Çünkü eğitim, ülkenin kalkınabilmesi ve ilerleyebilmesi için gerekli insan kaynağını sağlamaktadır. Dolayısıyla “nitelikli ve eğitimli” insan nüfusunun çok oluşu ülkenin ilerlemesini de kolaylaştıracaktır. Diğer taraftan eğitimin dayandığı temel ilkeler, bilimselliğe ve çağın gereksinimlerine uygun bir şekilde tasarlanmalıdır. Bununla birlikte eğitim kurumlarının ihtiyaçlarını karşılayacak ölçüde bütçe ayrılması, araştırma ve geliştirmeye (ar-ge) önem verilmesi de sağlıklı bir eğitim sistemi altyapısı için oldukça önemlidir.
Eğitimli insanların oluşturduğu toplumsal yapı, ülkede mevcut bütün yapıları da doğrudan etkileme ve değiştirme gücüne sahiptir. Nitekim bilinçli vatandaşlar tarafından oluşturulan “sivil toplum kuruluşları”, kuruluş amaçlarını gerçekleştirebilmek için hukuksal çerçevede mücadele ederek toplumu ve bireyi tehdit eden her türlü olumsuzluğa karşı bireyleri çeşitli araçlarla bilinçlendirerek sağlıklı bir toplum oluşmasına katkı sağlayacaktır. Medyanın topluma “bilgi verme” ve “eğitici olma” özellikleri göz önünde bulundurularak temel işlevlerini yerine getirmesi için medya ile ilgili hem sivil toplum kuruluşları hem de devlet mekanizmasının ilgili kurumları tarafından denetlenir. Çünkü medya, devletin sahip olduğu yasama, yürütme ve yargı güçlerinden sonra toplum üzerinde etkisi olan en önemli güçtür. Bu bağlamda medyanın işlevini yerine getirip getirmediğinin denetlenmesi sağlıklı bir toplum için bir zorunluluktur. Burada göz ardı edilmemesi gereken husus medyanın toplumu belirli bir yöne kanalize etmesinin ya da taraflı haber bilgi vermesinin önlenmesidir. Elbette demokratik ilkeler gereği medyaya sansür uygulanması kabul edilebilir bir uygulama değildir.
İş yaşamında çalışan-işveren ilişkilerinin düzenleyen kuralların tarafların temsilcisi konumunda olan sendikalar tarafından varılacak ortak mutabakatla belirlenmesi tarafların haklarını karşılıklı olarak güvenceye alacaktır. Çalışma şartlarının çalışanın motivasyon, iş güvencesi, sağlıklı koşullarda çalışma hakkı çerçevesinde iyileştirilmesi insan hakları açısından da önemlidir. Diğer taraftan işveren açısından önemli olan kurumsal büyüme, kar marjı, çalışma barışı gibi hususların çalışanlar tarafından dikkate alınması gerekmektedir. Çünkü hakların karşılıklı olarak belirlenmesi, tarafların çatışmasını da ortadan kaldıracaktır.
Devlet-birey ilişkilerinin önemli yönlerinden biri de hukuktur. Hukuk, bireylerin birbirleri ve devletle olan anlaşmazlıklarında kısa sürede kalıcı çözüm bulmak için başvurdukları sistemin genel adıdır. Günümüz yargı sistemleri etkin bir mekanizma olarak bireylerin hak arayışlarını kısa sürede çözüme kavuşturur. Çünkü adalet gecikince mağduriyetin boyutu da artacağından tam anlamıyla hak teslimiyeti olmayacaktır. Hukuksal metinler belirlenirken evrensel ve insani normların göz önünde bulundurulması, yerel ve ulusal politik akımların yargı sistemi üzerindeki etkisini ve keyfiliğini de kıracaktır. Yargı sisteminin ağır işleyişine karşılık, daha hızlı ve daha etkin işleyen bir sisteme geçilmesi gerekmektedir. Bu da daha fazla yargı insanı (hakim-savcı) ve hukuk sisteminde çalışan yeterli personel ile hukuki metinlerin revize edilmesiyle sağlanabilecek bir durumdur.
Devlet, bireylerin toplumsal yaşam sürecindeki ihtiyaçlarından doğmuş kurumsal bir örgüt olduğuna göre bireylerin devletin gücünü aldığı yasal metinleri çağın gereksinimlerine göre dizayn edebilmesi gerekmektedir. Bilinçli seçmen olarak belirli aralıklarla yapılan seçimlere katılarak iradesini temsil edecek bireylere oy verir. Alınan oy oranında parlamentoda temsil hakkı eden siyasi partiler toplumun ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak yasal metinlerde değişikliğe gidebilir. Mevcut yasalar toplum ihtiyaçlarına cevap vermediği durumlarda yeni yasalar yapılır. Bu yapılırken toplumu oluşturan çeşitli kesimlerin görüşleri de alınarak yapılması daha sağlıklı sonuçların ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki devlet ve devletin sahip olduğu imkanlar, bireyin yaşam standartlarının yükseltilmesi için kullanıldığı zaman toplumsal ilerlemenin önü açılacaktır.