2015-06-06 12:44:50

Ba(ğ)rışmak

Muhammed DAĞ

06 Haziran 2015, 12:44

Yakın zamanda kaybettiğimiz edebiyat ustası Yaşar Kemal’in “Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır.” dizeleri içinde bulunduğumuz süreci ifade etmesi açısından oldukça anlamlıdır. Çünkü barış, insanın sahip olduğu tüm haklarıyla var olmasının tek koşuludur.
Demokrasinin farklılıkların birlikte yaşayabildiği yönetim şekli olduğunu "tarihsel süreç", bütün insanlığa göstermiştir. Buna karşılık belirli dönemlerde ekonomik, politik ve sosyal nedenlerden kaynaklı savaşların yaşanması, insanlığa büyük bedeller ödetmiştir. Çünkü savaşlar geride büyük yıkımlar bırakır. Buna bağlı olarak bu yıkımların bireylerde de oluşturduğu derin izler, bir yaşam boyu bireyin belleğinden silinmez durumdadır.
Bireylerin farklılıkları, "toplumsal yaşam" açısından "zenginlik" olarak nitelendirilmektedir. Farklı etnik kimliklere sahip bireylerin yaşam biçimlerinin, inançlarının, dillerinin ve dünya görüşlerinin de farklı olması oldukça doğal bir durumdur. Demokratik kültürün egemen olduğu toplumlarda farklılıklar, zenginlik olarak değerlendirilmekte ve hiçbir şekilde eşitsizlik nedeni olarak görülmemektedir.
Eğitim sisteminin "evrensel değerler" esas alınarak temellendirilmesi sonucunda bireye, "farklılıklara saygı ve hoşgörü" gibi değerler kazandırılarak demokratik ilkelerin toplumsal yaşama egemen olmasının yolu açılmış olur. Medyanın da kullandığı dil, toplumsal reaksiyon açısından belirleyici bir özelliğe sahiptir. Bu açıdan medyanın ve medyatik kişilerin barışı, uzlaşıyı ve hoşgörüyü ön plana alan bir dil kullanmaları son derece önem arz etmektedir.
Toplumu oluşturan kimlik ve inanç gruplarının devlet yönetiminde temsiliyetlerinin sağlanması, "aidiyet duygusu"nun oluşması açısından önemlidir. Bu nedenle seçimlerde uygulanan ülke barajının kaldırılması ya da olabildiğince aşağı çekilmesi çok sesli ve çok renkli bir siyasal yönetim yapısının zeminini oluşturacaktır. Kaldı ki demokrasinin temel ilkelerinden biri de “temsilde adalet”tir. Ülke yönetiminde söz hakkı olmayan bir etnik kimliğin ya da inanç grubunun kendini “öteki” olarak hissetmesi ve buna bağlı olarak bütünün parçası olamaması toplumsal barışın zedelenmesi anlamına gelmektedir.
Demokratik ülke yönetimleri, inançların ve kültürlerin kendi varlıklarını geliştirebilmelerini ve sürdürebilmelerini sağlayıcı önlemleri almak durumundadır. Çünkü her kültür, inanç, kimlik ve dil, gökkuşağının her bir rengi gibi birlikte anlam kazanmaktadır. Bu nedenle bütün kültürler, inançlar, diller ve kimlikler, birbiriyle eşittir ve bir bütünün vazgeçilmez parçaları konumundadır. Devlet yönetimlerinin de her farklılığı doğal kabul etmesi, demokratik ilkeler açısından da bir zorunluluktur.
Toplumsal yapı içerisinde yer alan farklı kimlik, inanç ve kültür gruplarının birbirlerini ötekileştirmek yerine birbirlerinin sorunlarının çözümünde birlikte hareket etmeleri toplumsal barış açısından önemlidir. Aksi takdirde her grup kendi sorununa çözüm arayışında olacağı için diğer grubun / grupların sorununa sahip çıkılmadığından çözümsüz kalacaktır. Bu durumu özetlemek gerekirse kültür elçisi olarak tanımladığım bir aydın insanımızın bu ülkede barış için Mezopotamya ovasında kemençenin, Ayder yaylasında da davul-zurnanın çaldığı sürece mümkündür demesi tam da bu durumu ifade etmektedir.
Demokrasinin gelişmesi ile birlikte insan hak ve özgürlüklerinin kullanımı konusundaki yaşanan problem son bulacak, daha özgür ve kendini daha değerli hisseden bireylerden oluşan bir toplumsal yapı şekillenecektir. Bu yapı aynı zamanda kültürel, akademik ve teknolojik ilerlemenin, daha açık ifadesiyle ülke kalkınmasının da ön koşulu olduğu unutulmamalıdır.
Barışmak için bağırmamak ve bağrışmamak gerektiği, barış ve uzlaşı yanlısı kişiler tarafından göz önünde bulundurulması gereken önemli bir noktadır. Barışı, empati, hoşgörü ve farklılıklara saygı getirecektir.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.