Peygamber Efendimiz (SAV) bir sohbetinde; “Yahudiler 71 fırkaya bölündü, Hıristiyanlar 72 fırkaya. Ümmetim ise 73 fırkaya bölünecek. Biri dışında hepsi ateşte olacak. Kurtulan fırka, benim ve ashabımın yolundan gidenler olacaktır” demiştir. (Tirmizi). Yani Peygamber Efendimiz; asırlar öncesinden, İslam iddiasıyla yüzlerce cemaatin ortaya çıkacağını, fakat Kur’an ve sünneti dışında bir İslam anlayışını kendisine rehber edinenleri Müslümanlardan saymamıştır. Durum bu kadar açıkken halen birilerinin değişik ad ve özelliklerle kendi dinini kurması ve bunu İslam etiketi altında pazarlaması çok manidar bir durumdur. Bugün İslam dini; kitabı ve peygamberi ile tek olmasına rağmen, onlarca farklı fırka ve mezhebe bölünmesi ve üstelik bu ihtilaflar yüzünden bu kişilerin; gayrimüslimlerden çok birbirleri ile cihat halinde bulunmaları, Peygamber efendimizin bu on dört asırlık hadisini doğrulamaktadır.
Bugün bu cemaatlerin en uç örneklerinden birinin ismidir Irak Şam İslam Devleti (IŞİD). Kendi müslüman kardeşini öldürmek için kendi din anlayışlarına bir çok sapkın hükmü sokan ve ülkemizde IŞİD olarak bilinen bu silahlı örgüt; işledikleri tüm günahlarını, İslam hükümlerini gerekçe göstererek meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Üstelik onlar sadece Müslüman oldukları iddiasında da değiller, ayrıca “selefi itikadı” gereği hiçbir akıl ve yoruma hacet duymaksızın, Kur’an ve Sünneti rehber edindiklerinin de iddia etmektedirler. Kur’an ve Sünnet’e riayet ettiklerini iddia eden bu insanlar, esasında Firavun’dan da, Nemrut’tan da daha sapkın bir ruh halindedirler. Öyle ki; onların İslam anlayışlarının içinde, kendilerinin külli, Allah’ın ise cüzzi iradesi bulunmaktadır. Allah’ın bu cüzi iradesi de sadece menfi yönüyle kabul görmektedir. Onlar, Allah’ı sadece bir araç olarak kullanıp, esasen kendi iktidarları için mücadele etmektedirler. Bu haliyle esasında, Allah’ın kitabının tek ayetini düşünmeyen onlar, Allah’ın da en büyük düşmanları konumundadırlar, fakat ne yazık ki bunun bile farkında değildirler..
İslam sözcüğü Arapça dilinde "seleme" kökünden türemiştir ve anlamı "BARIŞ"tır. Kökün fiil olarak anlamı ise “TESLİMİYET”tir. Bu teslimiyetteki anlam, yaratıcısına olan sadakat ve teslimiyettir. Bu nokta da; İslam’ın sadece kelime anlamından dahi yola çıkarsak, İslam’ın insanlığa amaç olarak, barışı ve yaratıcıya olan koşulsuz itaati emretmekte olduğunu anlayabiliriz. İslam sadece gönüllülüğü esas alan bir dindir. Peygamber efendimiz döneminde fethedilen topraklar üzerinde sayısız gayrimüslim, fetihten sonra da, mallarına ve canlarına zarar verilmeksizin yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Buna rağmen kimi Müslümanların; Allah’ın bile yapmadığı ve yapmayı dilemediği şekilde zorla ve zulüm ile İslam’ı yaymaya çalışmaları, oldukça manidar bir durumdur.
IŞİD’in bu sapkın hallerini daha iyi anlamak için, vekili olduğunu iddia ettikleri Allah’ın Kuranı Kerim’de ki ayetlerine ve Peygamber efendimizin sahih Hadisi Şerif’lerine bakmamız gerekir. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde mealen; "Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. Şu halde insanları, mümin olmaları için neden zorluyorsun?" (Yunus, 99), "Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip, Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir." (Bakara, 256), “Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan mağfiret dile."(Al-i imran,159) "Mümin kullarıma söyle, onlara (kâfirlere) en güzel olan sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat sokar. Şüphesiz şeytan, insan için apaçık bir düşmandır."(İsra,53), " Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilgisizce, düşmanca Allah'a söverler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini câzip gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. Artık O ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir.."(En’am,108), " (Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir." (Nahl, 125), “Biz bu kitabı sana, insanlar için hak ile indirdik. O halde kim doğru yola gelirse kendi lehinedir. Kim de saparsa, sırf kendi aleyhine olarak sapar. Sen onların üzerine vekil değilsin” (Zümer, 41) denilmektedir. Görüleceği üzere bizzat Kur’an-I Kerim ile Allah, tüm müslümanlara ve insanlığa barışı ve hoş görüyü emretmiştir. Bu durum hadisi şeriflerde de farklı değildir. Nitekim Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadisi şeriflerinde; "Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap. Aleyhine de olsa hakkı söyle." (Kutub-i sitte), “Mü'min, omuzları yumuşak kimsedir (iyi geçimlidir). O din kardeşine rahatlık verir. Münafık ise müminden uzak durur. Ve kardeşine sıkıntı verir. Mü'min selâm vermekte atılgandır. Münafık ise bakar ki önce kendisine selam verilsin.”(Hz. Enes r.a. Ramuz El-Hadis s.230), "Yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin." (Tirmizî, Birr, 16). Peygamber Efendimiz (SAV); Uhud savaşında yaralanıp dişi kırılınca; Ona, "Müşriklere beddua etseniz!" diye istemde bulunanlara; “Ben lanetçi olarak gönderilmedim. Ya Rab! Kavmime hidâyet nasip eyle, çünkü onlar bilmiyorlar."(Buhari, Enbiya, 37) demiştir. Durum bu iken; kendi müslüman kardeşine zulmetmek ve sırf farklı fikir veya mezheplere sahip oldukları için kendilerine ölümü vacip görmek, hiçbir şekilde İslam itikadıyla örtüşmemektedir. Dünden bugüne Sünni Müslümanların dahi lanetlediği Kerbela olayında; Peygamber’imizin sevgili torunu Hz. Hüseyin’in öldürülmesi olayı ile bugün İŞİD tarafından, özellikle Şii Müslümanlarına reva görülen zulüm, aynı fikir ve vicdanın ürünüdür. Bugünde, aynen asırlar önce Kerbela’da atalarının yaptığı gibi, IŞİD mensupları da, öldürdükleri Şii Müslümanların kafalarını keserek, bu kafaları topa çevirip oyun oynamakta ve bu davranışlarını hiç utanmadan görüntü yoluyla tüm dünyaya yaymaktadırlar. Böylesi bir sapkınlığı İslam ile özdeştirmek, İslam’a ve Müslümanlara yapılacak en büyük zulüm ve hakarettir.
Kuranı Kerim de “Cihat” Allâh'ın rızasına uygun olarak yaşama çabası (Furkan, 52), Allâh yolunda mal ve can ile çalışma, mücadele etme (Hucurât, 15) ve savaş, muharebe(Bakara, 41) anlamlarında kullanılmıştır. Kur'an'da savaşı ifade etmek için daha çok "kıtal" kelimesi kullanılmıştır. Cihadı konu alan âyet ve hadislere bakıldığında, cihat, sadece savaşı ifade etmeyip, hemen hemen hayatın her safhasıyla ilgili iyilikler yolunda gayret etme, çalışma ve kötülüklerle mücadele etme kapsamında kullanılmıştır. Buna göre cihat; hayatın gayesi olarak Allah'a kulluk etmek, bu uğurda nefsin meşru olmayan arzularına karşı koymak ve şeytanla mücadele etmek, İslâm'ı tebliğ etmek, ülke ve Müslümanları her türlü tehlike ve haksız saldırılara karşı savunmayı içeren kapsamlı bir kavram olup; kalp, dil, el ve beşerî aksiyonun ortaya konulduğu her türlü alet ve araçla yapılabilen bir eylemdir. Bu sebeple cihadı sadece eline silah alıp düşmanı kılıçtan geçirmek olarak algılamak, cehaletten ve gafletten başka bir şey değildir. Nitekim Kuranı Kerimde silahla yapılan cihat sadece istisna olarak kabul edilmiş olup, bu cihat sadece İslam düşmanlarına karşı yapılır, Müslüman kardeşlerine karşı değil. Bu sebeple IŞİD örgütüne sempati duyan, katılan veya katılmayı düşünen Müslümanlar’ın, öncelikle bir kere olsun Kuran-ı Kerim’i anladıkları herhangi bir dilde okumaları; Allah’ı gerçek anlamıyla bilmeleri ve mümin gibi cihat etmeleri için en güzel yöntem olacaktır.
günümüzde eğer gerçek manada kuran ve sunnetin hukumleri icra edilseydi..ne kan ne gözyaşı dökülür insanlar kardeşçe barış ve huzur içinde yasarlardi...