İslam davasıyla “İslam iddiasının” karşı karşıya geldiği zaman diliminde olmak! Bir iddiada bulunan kişi o iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Müslüman’ım diyen kişi de bir iddiada bulunuyor ve bu iddiasını ispat etmekle sorumludur. İddia kanıt ister. Dava sahipleri ile İddia sahiplerini birbirinden ayırmak ve İslam davası ile İslam iddiasında bulunmayı karıştırmamak gerekir.
Can alıcı güncel meselemiz bu olmalıdır bence...
Nasıl mı? Öncelikle İslam ve Müslüman’ı tanımlayacağız. Bunu yaparken de İslam ve Müslüman’ın ne olduğunu değil de ne olmadığını sorgulayarak başlayacağız.
Bizler bir şeyi tanıtırken/tanımlarken; hep o şeyin “ne olduğunu” söyler o şekilde tanımlamaya çalışırız. Ama tanımlamanın başka bir şekli daha var o da bir şeyi tanımlarken; o şeyin “ne olmadığını” söylemek. Bu tanımla şekli daha sorgulayıcı olduğundan biz bu iddianın ispatı için bu yöntemi deneyeceğiz. Burada gerçek anlamda dini yaşayan bir Müslüman portresi ortaya koymaktan ziyade, İslam’ın evrensel ilkelerine riayeti açısından olması gereken “Müslüman Karakterini” değerlendirmeye çalışacağız.
İşte İslam’ın evrensel ilkeleri açısından Müslüman…
-
Müslüman, yalan söylemez. Safvan İbnu Süleym (r.a) anlatıyor: Ey Allah'ın Resulü! Mü'min yalancı olur mu? Dedik. Peygamberimiz, "HAYIR! Buyurdular." Hadi, Kendimizi bir de bu açıdan sorgulayalım!
-
Müslüman, kul hakkını yemez.
-
Müslüman, gayrı meşru yollarla kazanç elde etmez.
-
Müslüman, gayrı meşru yollarla kazanç elde edenlerle dost ve yoldaş da olmaz. “Kişinin dostunun dini üzerine haşr olunacağını” bilir.
-
Müslüman, çalmaz.
-
Müslüman aldatmaz. “Aldatan bizden değildir.” uyarısını dikkate alır.
-
Müslüman, başkasının namusuna kem gözle bakmaz.
-
Müslüman, kadına şiddet uygulamaz. Kadının Allah tarafından bir emanet olduğunu bilir.
-
Müslüman, emanete ihanet etmez. Emanete ihanetin münafık alameti olduğunu bilir.
-
Müslüman, çocuklara masumiyet karinesi ve anlayışıyla yaklaşır.
-
Müslüman, kardeşini öldürmez.
-
Müslüman, Müslümanlara karşı kibirli olmaz, onlara kaba davranmaz.
-
Müslüman, zülüm yapmaz, zalimle aynı safta bulunmaz. Zalimlerin sofrasındaysan hala, mazlumlardan taraf olduğunu söylemenin hiçbir anlamı yok.
-
Müslüman, zengin birisine zengin olduğu için tevazuda bulunmaz, övmez.
-
Müslüman, kin beslemez, hased etmez. Müslümanlara iftirada bulunmaz.
16- Müslüman, eli, dili ve davranışları ile Müslümanlara hatta insanlara zarar vermez.
17- Müslüman, adam kayırmaz. Liyâkâti ön planda tutar.
18- Müslüman, Allah’tan başkasından korkmaz. Hakkı söylemekten çekinmez. Zulümden ve öldürülmekten korkmaz.
19- Müslüman, Müminlerin arkasından konuşmaz, kusurlarını araştırmaz.
20- Müslüman, Zenginlik ve mevkiden etkilenmez.
21- Müslüman fitne çıkarmaz.
22- Müslüman tefrika yapmaz. Tefrikaya yol açıcı davranışlara tevessül etmez.
23- Müslüman zanda bulunmaz, zan ile kimseyi suçlamaz.
24- Müslüman tecessüste bulunmaz. “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs de etmeyin (Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın). Birbirinizin gıybetini yapmayın. 49/12”
Bir zamanlar yalanlarına ve özünü gizlemeye “Takiyye” ismini verenler, günümüzde de taktik ve strateji adıyla yalanlarını kamufle etmektedirler.
Bunu yapanların kendilerini Müslüman olarak tanımlamaları ayrıca üzücüdür. Zira Müslümanlar, Allah’ın; içi de dışı da bildiğini ve iç yüzlerini kuldan gizleseler de Allah’tan gizlenemeyeceğini bilmelidirler ve ancak bu şekilde olan imanın Allah katında bir değerinin olduğuna inanmalılar.
Aksi davranışta bulunmanın, Kur’an ve sünnetin özüne vakıf olmamaktan kaynaklandığını düşünmekteyim. Zaten bu anlayışta bulunanlara göre; herkes Kur’an ve sünnetten anlayamaz ki bu anlayıştan dolayı bilinçli veya bilinçsiz olarak islamda da bir “Ruhban” sınıfı oluşturuldu. Topluma siz kendi başınıza Kur’an’dan anlayamazsınız fikri empoze edildi ve topluma bu sınıfın dayattığı bilgiler doğrultusunda yön verildi. Böylelikle sorgulama yetisi de köreldi. Sorgulama yetisi körelen hatta elinden alınan İslam toplumunda din âlimi sorgulanamaz hale geldi, din âlimi din olmaya başlandı. Bu yüzden de din âliminin hatası dine mal edildi ve din âlimini eleştirmek de dini eleştirmekle eş tutuldu. Bu anlayış da; hakikatleri Kur’an ve Sünnet ışığında araştırma ve sorgulama yönteminden uzaklaşmamıza vesile oldu.
Sonraları cemaat, tarikat ve kanaat liderleri de sorgulanamazların kervanına dâhil edildi. Toplumumuzun hali söze hacet bırakmayacak kadar net ve göz önündedir.
[MB. Hedbi]
Kaynak: http://ohakder.com/yazi/musluman-ve-iddiasi.html