Mardin Müzesi … Muammaya Dönüşmeden …

En sonda söylenecek sözü başta söylemek pek makbul değildir. Adamı gülünç ve haksız duruma düşürür. Fakat ben, sessiz ve ezici Mardin kamuoyu adına söyleyeyim yine de: “Mardin sahipsiz şehir be kardeşim!”

            Son günlerde derinden giden bir gündemi var Mardin’in. Ne kadarı doğru bilinmez, Katolik Kilisesi cemaatinden biri, bir yolunu bulup Reis’e ulaşır ve “Aman Cumhurbaşkanım, çok mağduruz, bildiğiniz gibi değil!!! Cemaatimize ait kilise ve patrikhane binası geçtiğimiz yıllarda kamulaştırılarak müze binası yapıldı. Zât-ı âdilânenizden müşkülümüzün hallini istirham ederiz.” der. Koca Cumhurbaşkanı bu, söylendiği türden bir haksızlık varsa, bir azınlığın mülkü elinden alındıysa buna göz yumulur mu hiç. Üstüne üstlük Hz. Peygamber’in,  Halife Ömer’in ve Osmanlı sultanlarının Süryaniler lehine verdikleri türlü türlü emânnâmeleri, fermanları varken. Reis’in talimatı şuncacık nettir maiyetindekilere, “Durumu araştırın, hak yerini bulsun!”

            Bundan sonrası mı? Sonrasını bilmiyorum. Ama olması muhtemel olan şu ki, talimatlar, âdet olduğu üzere, yukarıdan aşağıya yıldırım hızıyla, silsile hâlinde iner, Mardin Müzesi’nin kapısına dayanır. Müzenin boşaltılması istenir. Bu kerteden berisini olan bitenden biliyoruz. Müze açıkta konmayacak, elbet başını sokacak bir yer bulunacaktı. Arandı tarandı, soruldu soruşturuldu; Mardin Müzesi’nin şanına en uygun yerin Mimarlık Fakültesi olduğuna karar verildi. Öyle ya, o da tarihî bir binaydı. Hem de Birinci Cadde’nin sınırlarında, uygun bir güzergâhta. Evetevet, bundan iyisi Şam’da kayısı. Yer bulundu bulunmasına ama gelin görün ki bu da başka bir soruna kapı araladı. Öğrenciler, mimarlık ilmini buram buram tarih kokan bu binada ve bu emsâlsizçevrede öğrenmeyi tek alamet-i fârika olarak görüyor, bunu da bir şeye değişmiyordu. Gençlik bu tabi, tez canlı biraz da. Hakkını savunacak, üniversite ve şehir yöneticilerine seslerini duyuracaktı. Konuyu sosyal medyada döndürüp gündeme yaymaya başladılar. Bunu gören bazı haber siteleri haber de yaptılar olayı. Fakat şu ana kadar görülüyor ki olay, daha çok Mimarlık Fakültesi’nin boşaltılıyor olması üzerinden ele alınıyor.Binanın aslında neden boşaltıldığına kimse pek vurgu yapmadı. Doğru noktaya atış yapılmadı, tabiri câizse. Öyle ya, müze yerinde kalırsa fakülte de olduğu gibi devam eder.

            Şehir sahipsiz, dediysem boşuna değil. Şehrin en tarihî yerinde, şehrin kalbi diyebileceğimiz şehrin müzesi sessiz sedasız boşaltılıyor ve bu durum şehirde gündem olmuyor. İşin aslı astarı nedir, diyen bir kamuoyu baskısı oluşmuyor. Şehirdeki siyaset, sivil toplum, basın ve bürokrasi bileşenlerinin bir araya gelerek konuyu araştırması ve kime bir haksızlık yapılıyorsa ona göre bir tavır belirlemesi beklenirdi. Birkaç cılız tepki dışında henüz bir şey yapılmış değil. Mardin STK Platformu’nun bu konudaki arayışlarını, çabalarını burada görmezden gelmemek lazım.Ama “Sahipsiz” dediysem bundan.

***

            Bu konuları bir kenara bırakıp esas meseleye gelecek olursak … Süryani Katolik Kilisesi Vakfı’nın mezkûr binayı sahiplenmesinin hukuksal veya tarihsel bir dayanağı var mı yok mu, ona bakmak lazım.

Şu an Mardin Müzesi olarak kullanılan yapı,1895 yılında Antakya Patriği İgnatiosBehnamBanni tarafından “Süryani Katolik Patrikhanesi” olarak inşâ ettirilir. Kamulaştırılıp Süryani Katolik Vakfı’naparası ödendikten sonra bina, bir süre başka amaçlarla kullanılır ve 2000 yılında Zinciriye Medresesi’ndeki eserlerin taşınmasıylabu bina, “Mardin Müzesi” olarak faaliyet göstermeye başlar.

1895’te yapılan bina ile ilgili olarak her şey Mardin Valiliği İl İdare Kurulunun08.08.1979 tarihinde kamulaştırma kararı almasıyla başlar. Süryani Katolik Kilisesi Vakfıbu kamulaştırma kararına karşı iptal davası açar. Danıştay, davanın reddine karar verincebina, 1981 yılında kamulaştırılır.

Vakıf, başka bir başvurusunda da kadastro çalışmasında kamulaştırma kapsamında olmayan ve ibadete tahsis edilmesi gereken 199.95 m alanın sınırlarının hatalı tespit edilerek yanlışlıkla Hazine adına kaydedildiğini belirtir ve bu kısmın kendilerine iadesini talep eder. Bu amaçla 12.01.2011tarihinde Mardin’deki mahkemeye yapılan başvuru, mahkemenin 08.03.2012 tarihli kararıyla reddedilir. Kanunlara göre yapılan işleme on yıllık süre içerisinde Vakfın itiraz etme hakkı vardı ama Vakıf bu sürede verilen karara itiraz etmemişti.

Vakıf, bu karara da itiraz ederek kararı temyiz mahkemesine götürür. Temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay’ın ilgili dairesi, 13.11.2012 tarihli kararında, Mardin’deki yerel mahkemenin kararını haklı bulur.

Vakıf, en son olarak da 24.01.2013’te Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunur. Anayasa Mahkemesi,13.06.2013 tarihindekonuyu görüşüp kararını verir. Mahkeme, açıkladığı kararında, kadastro çalışmasının 1988 yılında kesinleştiğini, fakat Vakfın bu tarihten tam 23 sene sonra yapılan işte hata olduğunu iddia ederek dava açmasını yadırgar. Üstelik Vakıf, kadastro işleminden ne zaman haberdar olduğunu belirtmemiş, geçen 23 sene içinde neden başvuru yollarını kullanmadığına dair bir açıklama da yapmamıştır. Vakıf, uyuşmazlığa konu olan yerle ilgili mülkiyet hakkının varlığını gösteren somut bir delil dahi sunamamıştır.

Vakıf, açtığı davada, kamulaştırmayla beraber kiliseye ait olması gereken bölümün Hazine adına tescil edildiği iddiasında bulunarak “din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiğini”de iddia eder. Anayasa Mahkemesi bu iddialara cevaben, dava açan vakfın, din ve vicdan özgürlüğünün tehdit edildiğini gösteren herhangi bir delil sunmadığını, öte yandan 199,95 m’lik alanın da Mardin Süryani Katolik Kilisesi tarafından dini ayin ve törenler için zaten hâlihazırda kullanılmakta olduğunu yaptığı tahkikatla ortaya koyar.Anayasa Mahkemesi, bu gerekçelere dayanarak başvurunun,“dayanaktan yoksun olduğuna” ve “Kabul edilemez” olduğunu “oy birliğiyle” karar verir.

***

Görüldüğü üzere Süryani Katolik Kilisesi Vakfı, kamulaştırılan müze binasını geri almak için bütün hukuk sürecini takip etmiş;fakat hiçbir hukukî süreçte haklı bulunmamış. Kamulaştırılan kısım için de ilgili bakanlık tarafından gereken ücret vakfa ödenmiş. Yaklaşık 200 m alanda ise diledikleri tasarruflarda bulunmaya devam etmişlerdir ki bunuAnayasa Mahkemesi de ilgili kararında vurgulamış.

Burada dikkat çekilmesi gereken bir şey de,aşağı yukarı bir milyon nüfusa ulaşmış Mardin’de Süryani Katolik cemaatinden kaç kişinin yaşadığıdır. Konuya vakıf olmayanlara şaşırtıcı gelecek belki, günümüzde Mardin’de kendisini Süryani Katolik olarak niteleyen vatandaş sayısı 4 veya 5 kişi. Elbette hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda sayısal verilerin bir değeri olmaz ama unutulmamalıdır ki Mardin Müzesi’nin, şehrin kalbi olan bu mekânda bulunmaya devam etmesi şehrin ortak kimliği için daha yararlı olacaktır. Üstelik ortada hak gaspı türünden bir durum da söz konusu değilse.

Bu işin sonu nereye varır, Mardin Müzesi yerinde mi kalır veya taşınır mı, buna bağlı olarak mimarlık fakültesinin durumu ne olur, bunları önümüzdeki günlerde göreceğiz. Fakat bu mesele özelinde kafa yormamız, kaygılanmamız gereken önemli bir şey var. Sosyal aidiyeti, kişisel düşüncesi, olaylara bakışı her ne olursa olsun,“Mardin ortak paydası” etrafında bir araya gelememek, tek ses olamamak. Şehir tek yürek olup doğru yere derdini dökemiyorsa, şehrin lehine bir günden oluşturamıyorsa şehri idare eden âmir, ümerâ ne yapsın …

YORUM EKLE