Barış İçin Ne Lazım?

Barzani, bir Kürt realitesidir. Kek Barzani'nin Amed'e ziyaretleri çok anlamlı, kapsamlı, stratejik ve Kürt halkının kaderiyle ilgili bir adımdır. Bu ziyaretin içeriği oldukça dolu ve manidardır. Bunu asla lokal veya ön yargılı olarak değil, global olarak düşünmek ve değerlendirmek lazım.

Barış İçin Ne Lazım?

Bir asırlık mücadelenin sonunda Kürt halkının Ortadoğu bataklığında kazanımlarını sağlayan ve geniş bir ufku olan sayın Barzani'nin şehrimize gelmesine asla zamanlama ve politik dar çerçevede bakmamak gerekir. Herkes bilmeli ki bütün BDP ve milletvekilleri her sene Hewler'i ziyaret etmekte ve siyasetlerini yapmaktadırlar.

Sayın devlet başkanı Barzani'nin Diyarbakır'a gelmesini şerefle, onurla karşılıyor; bütün yüreğimizle destekliyor ve kendilerine hoşgeldin, diyoruz.

Socrat bir şölen münasebetiyle dostlarını toplamış ve şu soruyu ortaya atmış: “Adalet Nedir?” Orada bulunanlardan dört tarif gelmiş. Birincisi; “Adalet başkasına verilmesi gereken şeyi vermektir.” Sokrat bu cevabı yanlış bulmuş ve açıklamış: Mesela, aklını kaybetmiş birisinin elinden aldığınız silahı tekrar kendisine iade etmeniz adalet değildir.

İkincisi şunu söylemiş; “Adalet dostlara fayda düşmanlara zarar vermektir.” Sokrat, bunun da adalet olmadığını açıklamış; “İnsan bazen yanılıp kötülere dost, iyilere düşman olabilir. Bu halde adalet kötülere yardım iyilere zarar verme şekline dönüşmüş olur.”

Üçüncüsü; “Adalet; içinde en kuvvetlinin, yani hükümdarın menfaatinin bulunduğu şeydir” demiş. Sokrat bunun da adalet olmadığını ifade ederek “Hükümdarlar yanılabilir, kanunları kendi halkının ve kendinin aleyhine çıkarabilir.”

Dördüncüsü ve son tarifi kendisi yaparak: “Adalet; karşılıklı çatışma korkusunun ortaya koyduğu kanunlardır”der. Bir başka ifade ile “Zarar vermekten ve zarara zararla karşılık vermekten kaçınma adalettir.”

Adaletle ilgili olarak; hakka saygı, başkasına zarar vermemek, kusurlu kimsenin zararı ödemesi, başkasına ait olanın verilmesi, her insana hak ettiği cezanın verilmesi, ahde vefa, eşitçe paylaştırma, onurlu yaşamak gibi tanımlar da getirilmiştir.

Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere adalet bir denklem ve düzen kurma çabasıdır. Genel olarak tüm varlığın özel olarak da devletin, toplumun, dünyanın denklemini ve düzenini kurmaktır. Adaletin sağlanabilmesi için gerekirse özgürlük dahi kısıtlanabilir. Adaletin olduğu yer her nere ise; aile, kurum, işletme, devlet hatta uluslar üstü düzende barıştan söz edilebilir.

Dolayısıyla devletlerin, toplumların ve insanların uyum içerisinde ve barış ortamında birlikte yaşayabilmesinin temel unsuru ‘Adalettir’.

Son yüz yıldır bizim topraklarda bir adaletsizlikten dolayı tabiri yerindeyse bir ‘savaş’ vardır. Bu bazen insanları öldüren bir savaş, bazen onları yok sayan, dışlayan, inkâr eden bazen de aşağılayarak özgürlüklerini ortadan kaldıran bir savaştır.

Bir insanın doğumuyla birlikte kazandığı en önemli insan hakkı, “yaşam hakkı”dır. Son otuz yıldır ülkemizde insanların yaşam hakları ellerinden alınmaktadır. Canımız, ciğerimiz gencecik çocuklarımız kirli bir oyuna kurban edilmektedir. Birileri daha çok kazansın, birileri daha rahat etsin diye insanlık öldürülmektedir.

Malazgirt zaferinden bu yana 942 yıl geçti. Nerdeyse bin yıldır biz Türkler ve Kürtler bu topraklarda bir olduk ve içe içe geçip akraba olduk,   kardeş olduk. Gelin görün ki, bu kardeşlik ve akrabalık duyguları ‘şoven’ ve ‘ırkçı’ bazı kişilerin yüzünden zehirlendi, kirletildi ve kopma noktasına geldi.

İnsanlıktan nasibini al her Kürt kendisi için bu topraklarda istediğini diğer yarı olan kardeşi Türkler için istemiyorsa kahrolsun. Bunu tersini de söylemek aynı şeydir. Tersinden düşünün ki, bu topraklarda öz yurtlarında Türkler, inkâr edilmiş, aşağılanmış, dileri ve kültürleri yasaklanmış horlanmış ve dışlanmışlar. Bu ne kadar acı ve insanlık dışı olurdu değil mi?

Öteden beri, insan insanın kurdudur, denir. Beklide bu çok iyimser bir yaklaşım, çünkü kurt sürüsünde, iki erkeğin saldırganlığı bireysel bir kapışmaya dönüşürse, yere yıkılan kendisini yenene boğazını uzatır; şahdamarı hemen oracıktadır, ama yenen bu damarı hiçbir zaman pençe atıp yırtmaz. 

Ancak bugün ithal ve aynı zamanda da ilkel ‘milliyetçilik’ virüsü yüzünden, insana ait tüm değer yargılarını bir kenara bırakan, hastalıklı beyni sözcüklerle zıvanadan çıkan insansa gözünü kırpmadan, en küçük bir pişmanlık duymadan kardeşini öldürebiliyor.

Peki ne yapmak lazım. Yapılacak olan şudur; İnsandan, barıştan yana olanların görevi, egemen zümre ve ideolojinin değer yargılarını kırmak, ‘insanların beyninin zararlı sözcüklerle zıvanadan çıkmasına’ izin vermemek olmalıdır.

Şimdi ya da gelecekte bu renk cümbüşü topraklarda barış dolu bir dünya mümkün olacaksa, bize ait olmayan ırkçılık, milliyetçilik, tek tipçilik, bize zarar veren tüm sözcükleri eğitim sitemimizden, bilimden ebediyen çıkarmak ve onun yerine, insani değerlerimizi, eşitlik ve kardeşlik düşlerinin hizmetine sunmakla mümkündür ancak. 

Öyleyse ‘Barış’ sözcüğü; sevgiden, huzurdan, adaletten, eşitlikten ve kardeşlikten yapılmalıdır. Savaşı kutsayan, insanların ezilmesini, sömürülmesini gizleyen zümre ve ideolojilere, değer yargılarına karşı barışın sözcüklerinin sesini yükseltmeliyiz.

Barış, tüm düşmanlıkların sona ermesidir. Barış insanlar için çok önemli bir unsurdur. Barış sağlanamayan bir toplumda huzur olmaz; çünkü huzurlu bir toplumun oluşması için en önemli etkenlerden biri barıştır.

Savaş insanlığın yüz karasıdır; çünkü savaş insanlar arsında derin yaralar açıp insanlığın tüm kutsal değerlerini yok eder ve toplumları da ekonomik ve siyasal anlamda derin çöküntüler içerisinde kalmasına yol açar.

Dünyanın oluşumundan bu yana insanoğlu barış içerisinde bir arada yaşamanın yollarını aramıştır. İlk çağlardan bu yana insanlar bir araya gelerek bir takım tehlikelere karşı kendilerini korumak istemişledir. Bunu da başarmışlardır. Hani, karanlığın ardından doğacak bir güneş vardır ya, işte barış bence budur; çünkü ancak barış karanlık ortamlara ışık verebilir.

Ülkemizin tüm renkleri ile yoluna devam etmesi için, insanların barış ve huzur içinde yaşamaları için bütün vatandaşlar olarak bize düşen sorumluluğu yerine getirmeliyiz. Bunu yaptığımız zaman daima barış ve güven içerisinde oluruz, her zaman mutlu oluruz; çünkü mutluluk ancak barış içinde yaşanabilir. Her vicdan sahibi kişi kendisi için bu ülkede istediği hakları kardeşi için istediği gün bu ülkeye barış kendiliğinden gelmiş demektedir. Dolayısıyla tarafların ‘adaletli’ olması barış için yeterli olan tek şarttır.

 

Sebgetullah Seydaoğlu

20. 21.nci dönem mv

Dıyarbakır

 

 

Güncelleme Tarihi: 16 Kasım 2013, 06:28
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER