Ula Zeki Dava Ne ki !

Yazının başlığına bakarak peşin hüküm verecek kişilerin kis kis gülmelerine aldırış etmeden hemen söyleyeyim.
Hissiyatımın hedefi Harnâmenin heyallerine tercüman olacak pozisyonları güçlendirecek süreçlere alet olmadığımı ve niyetimin sosyal tabakanın tercümanlığını beleşe getirmek olduğunu belirteyim.
 
Kaç zamandır klavyenin tuşları beni eleştirel bir yazı yazma titrekliğine  itelemekte ve parmaklarımı önceden içini doldurduğum heybemin azıklarına uzatmamı istemekteydi. Bunun yanısıra, çevrede davadan bahseden lafsalatalıklarının hokkabazlıkları da; beni iyiden iyiye cesaretlendiriyordu.
 
Meselenin bundan ibaret olmadığnı, yazı yazmaya başaldığım andan itibaren fark ettim. Aslında üzülen ben tek miyim?, Benimle beraber aynı fikriyatı taşıyanlar mı? İkimiz miyiz? Toplumun ekseriyeti mi? Yoksa “De heydê get işine” diyenlerin arkalarını dönüp te bıyık altındaki gülüşmelerinin verdiği  umursamazlık ve vurdum duymazlık vaziyetleri mi…?
 
Çok zaman değildi elbette!
Yakın bir tarih diliminde ve kapitalleşmenin makam ve zenginleşme ruhunun sarmalamadığı derin sohbetlerin hasbihallerinde; ilk konular “Hep dava ve bu davanın argümanları” olmuştu.
 
Konuşma girizgahlarımıza hep böbürlenerek: “Davam, davamız ve dava” kavramlarını serpiştirerek başalardık. Epeyce içi dolu konuşmalardı bunlar. Saygı duyardık, saygı beklerdik, üstelik dava adamlarını asla hor görmezdik. Karşı mahallenin dava adamalarına rastladığımızda hürmet eder, laf atmaz, ikili sohbetlerimizde de “Davası uğruna kellesini verecek adamdır / insandır.” Cümlelerini kullanmaktan çekinmezdik. Eli sopalı otoritenin karşısında duran hep dava sahipleri idi. Ulufe dağıtanların sermayelerine mendil açmazlardı.Efendileri yoktu. Lakin efendiliği de elden bırakmazlardı.
 
Ömür ve zaman ilerlerken; mekanlarımızı, değerlerimizi ve endişelerimizi konjüktörel değişmelerin hesabına fatura ettik. Neymiş efendim! Dava yüzyılın imajına ters, rajyona ters, fedakarlığa ters, gerçek hayatta ters ve hayli muğlakmış.
 
Hele siyasette dava adamlığı geçmişin bayat sahnelerinde kalmış olarak lansedilen fukara bey ve hanımların fantazileri, son kullanma tarihleri bitmiş insanların masalları ve yeni yetmelerin sloganik bağırışmaların recetesi gibi yansıtılmaktadır.Üzen tarafıda bu olmalı kanaattimce... Boş nağmeler, kulak tırmalayan ve hesabı yapılmış teşkilat yapılanmaları, Tepeden tırnağa ve tavana, şaşmaz bir menfeaat şeması çizerek/çizdirilerek yapılan millet ve halk borazanlığı…
 
           Şunu homurdayanları ve karşı refleks geliştirecek olanları bir nebze de olsa tahmin edebiliyorum. “Günümüz dünyasında bir dava gütmenin kuvvetli zeminide, dirayetli zatı da yoktur. Bu anların hızlı iletişim(i)sizliği, olayların çabuk yön değiştirmesi ve kısa vadeli kazançların ağır basmasından dolayı; Dava’da, davayı güdecek zatta, eriyip gitmeye mahkumdur.” Diyeceklerinin/diyenlerin sayısı hayli fazladır.
 
           İnsanlar daha çok, kısa vadeli ve çabuk fayda sağlayan işleri takip etmekle karlı çıkacaklarını hesaplıyorlar. Bir dava insanı olmak veya bir dava uğruna kaygı taşımanın, “ahmaklıkla” eş değer olarak görülmektedir. Bunun pek hesaplı ve karlı bir iş olmadığını düşünüyorlar.Belki hiçbir zaman böyle bir davanın gerçekliğine ve “dava adamı” olmanın kabul görünürlüğüne inanmamışlardır.
 
          Yaşamlarını “Al gülüm-ver gülüm” düzeni içinde geçirenler; çarklarını doyumsuz menfaat, haksız kazanç, liyakatsız koltuk ve içi boş dava fertlerinin geleceklerine göre ayarlayanların; ne ahiret hayatı bahtiyarlıkla başlar, ne de Dünya hayatı bahtiyarlıkla son bulur.
 
***
        Nüktesel bir başlığın içerğini, ciddi ve elzem bir vaka olan “Dava” ile sürdürtmek/doldurtmak ve meranın gelişme bölümünü de aynı kavram ile devam etme inadım; yazıyı allak bullak ettiğini bilmiyor değilim. Lakin benim bu vaziyetim; gelenlerin vurduğu, gidenlerin vurduğu, günlük şarlatanların bile dalga geçtiği, mühim ve hassasiyet isteyen bir vakayı savunamıyacağımın ciddiyettine vakıf olmadığıma delalet eder.
 
“Söz uçar yazı kalır” ilkesinin gerekliliğine binaen; kendi hesabıma söylediklerimin başkasını enterese edip etmediği ve kendi hanesine geçireceği birkaç yazınsal düşüncelerime itirazlarını dile getirip getirmeyceği hülasaları ile meşgüliyet geçirmemek şartıyla…
Dava güdenlere selam olsun der!
Vesselam herkese diyorum.

YORUM EKLE