SEYYîD HAŞîM’DEN ŞEYH SAİD’E TEKERRÜR EDEN TARİH

Martin Van Bruinessen, Kürdistan Üzerine Yazılar / İletişim Yayınları/s.109’da, Nakşibendi tarikatının Kürdistan’da 17. yüzyıldan beri var olduğunu söylerken konuyu IV. Murat’ın Bağdat Seferi’ne getirir.  Sultan’ın 1639’da Diyarbakır’da, bir Kürt şeyhini,  artan itibarı ve nüfuzundan rahatsızlık duyarak idam ettirdiğini bildirir. Sözkonusu şeyhin 40 bin müride sahip olduğu ve bir ayaklanma hazırlığı yaptığı şüphesi IV.Murat’a bu kararı verdirtmiştir.

 

Nakşibendîliğin bu olağanüstü güçlü mobilizasyon kabiliyetini Şerif Mardin, Doğu-Batı dergisinin 31. Sayısında, ‘Operasyonel Kodlarda Süreklilik, Kırılma ve Yeniden İnşa: Dün ve Bugün Türk İslami İstacılığı’ başlıklı makalede mükemmel bir şekilde açıklamıştı. Mardin’in “19. yüzyıl boyunca tüm Anadolu, Nakşibendî ağları tarafından sarılmaya başlamıştı” ifadeleri, hareketin doğasındaki siyasî sosyalizasyonu büyük öçlüde açıklıyor zaten.

 

Şeyh Said hareketini veya kendi deyimiyle ‘kıyam’ını Nakşibendîliğin kültür ve siyasî kodlarıyla okumak bana daha mantıklı geliyor. Mardin’den ilhamla söylersek, Nakşibendîlik, doğası gereği, bir ağ gibi toplumu kuşatma ve yönetme iradesiyle hareket etmiştir. IV. Murat’ın siyasî gücünden şüphelendiği Kürt şeyhi ile Şeyh Said’in bu ‘ontolojik benzerlik’i temellük ettiği rahatlıkla söylenebilir. 

 

Bu arada, İbrahim Sediyani’nin, Mazlum-Der’in 2. Kürd Forumu’na  (17-18 Kasım 2012 Bursa/İznik) sunduğu tebliğini okurken IV. Murat’ın idam ettirdiği şeyhin kimliğini öğrenme fırsatı buluyoruz. Sediyani’ye göre, Bağdat Seferi dönüşünde padişahın astırdığı şeyh, ‘1925 tarihinde laik – kemalist rejime karşı kıyam eden Şeyh Said’in dedesinin dedesinin dedesi’ Seyyîd Haşîm’dir.  Demek ki, Şeyh Said’in kaderdâşı aynı zamanda onun uzak atasıymış.

 

IV. Murat’ın Seyyîd Haşîm’i, ‘itibarı ve nüfuz’undan hoşlanmadığı hatta bir ‘kıyam’ hazırlığı şüphesiyle idam ettirdiğini söylemiştik. Olayın detaylarını Sediyani açıklıyor: “IV. Murad, Diyarbekir ve çevresindeki âlimlerden biat almak için bir ziyafet verir ve bölgedeki tüm İslam âlimlerini, şeyhleri ve ağaları yemeğe dâvet eder. Lakin Seyyîd Haşîm ve bazı âlimler, Bağdad’daki Müslümanlar’ın kanının akmasına vesile olmamak için bu dâvete icabet etmezler. Seyyîd Haşîm, maiyetindeki gücüyle sefere iştirak etmediği gibi, IV. Murad’ın ahlakî zaafiyetleri ve içkiye olan düşkünlüğünden ötürü O’na biat etmez. Ancak Seyyîd Haşîm, bölgenin en önemli isimlerinden biridir ve IV. Murad’ın Bağdad Seferi’nin dînî ve şer’î açıdan meşrûluğunu tasdik ettirmek için Seyyîd Haşîm’in biatını alması şarttır. Zaten IV. Murad bu amaçla Diyarbekir’e gelmiş”

 

Seyyîd Haşîm’in IV.Murat’a fetvayı vermediği anlaşılıyor. IV. Murat Bağdat Seferinden zaferle dönüp Kasr-ı Şirin antlaşmasının verdiği özgüvenle, Diyarbakır’da Seyyîd Haşîm’in üstüne bir büyük bir gazapla yönelir. İbrahim Sediyani’den nakledelim: “IV. Murad, bir yandan Kabî semtinde yemek verirken, bir yandan da emrindeki orduya, Çılsıtun (Kırkdirek) köyünde yaşayan ve gidişte kendisine biat etmeyen Seyyîd Haşîm’i tüm ailesiyle birlikte kılıçtan geçirmelerini, medresesini taş üstünde taş kalmamacasına yıkmalarını, Çılsıtun köyünü insanlarıyla komple ateşe verip yakmalarını, hatta civar köylerin de tamamen yakılıp yıkılmasını emreder. Tarih, Haziran 1639... Yer, Diyarbekir’e bağlı Bismil ilçesinin Çılsıtun köyü... IV. Murad’ın verdiği emir yerine getirilir ve Çılsıtun başta olmak üzere Bismil’in köyleri katliâma uğrar. Canını kurtarabilen birkaç çocuk ve kadından başka, herkesin canına kastedilir

 

Ve tarih, 29 Haziran 1925’te tekerrür eder: Seyyîd Haşîm’in torunu Şeyh Said,  bir önceki gün Diyarbakır İstiklal Mahkemesi tarafından verilen idam kararı dolayısıyla, Dağkapı’daki Ulu Camii’nin önünde, darağacına çekilir. Tarihin satır aralarında böylesine hüzünlü portrelere rast gelmek de var.

 

Hayat bu!

YORUM EKLE