MEDYA, EĞİTİM VE ÇOCUK ÜÇLEMESİ

 

 

İçerisinde yaşadığımız yüzyılın eğitim felsefesi bireyin kendi öğrenmelerini kendisinin inşa etmesine dayanmaktadır. Yapılandırmacı eğitim olarak tanımlanan bu eğitim paradigmasıöğrencilerin ders işlenişinde sürece aktif olarak katılım gösterdikleri için daha üst düzeyde bilgi ve becerilerin kazanımı gerçekleşmektedir. Diğer taraftan ders içi etkinlikler yoluyla öğrencide merak oluşturularak öğrencinin daha çok soru sorması sağlanmaktadır. Böylece çocuğun ileriki yaşamında sorgulayan birey olarak yetişebilmesinin de altyapısı oluşmaktadır. Eğitim sürecinin sadece okulla sınırlı olmadığı, medyanın da bireyi ve toplumu eğitici işlevi büyük önem kazanmaktadır. İzlenen yayınların niteliğinin her yaş grubuna uygunluğunun tartışma konusu olduğu gerçeği yatmaktadır. Bu nedenle medya kuruluşlarının yayın yönetmenleri tarafından yayın akışı hazırlanırken özellikle çocukların televizyon programlarının içeriğinden olumsuz etkilenebileceklerini göz önüne alarak hazırlamaları oldukça önemlidir. Gündüz kuşağında çocukların izlediğini göz önüne alarak o yaş seviyesine uygun ve eğitici yönü ile ön plana çıkan programları yayın akışına almaları, doğru bir yaklaşımdır.

 

Medya okur-yazarlığı kavramı, bilinçli medya takipçisi ve kullanıcısı olmayı ifade etmektedir. Çağımızın, bilgi çağı olduğu ve bilgi teknolojilerinin yaşamımızın vazgeçilmez unsuru haline geldiği günümüz bilgi toplumunda, bilginin demokratikleşmesinin yanında kolay erişilebilir ve yayılabilir olması da yaşadığımız çağın temel özelliklerindendir. Bilgiyi olduğu gibi kabul eden değil; onu çeşitli süzgeçlerden geçirerek değerlendiren, sorgulayan ve anlamlandıran birey, bilinçli bir medya okuryazarıdır. Medya Okuryazarlığı’nın okullarımızda –seçmeli de olsa- ders olarak okutulması, içinde bulunduğumuz çağa ayak uydurabilen bilinçli bireylerin yetişebilmesi açısından anlamlı ve yerinde bir uygulamadır. Bu noktada, çocuğun, sorgulayan bir düşünsel yapıya sahip olabilmeleri için anne ve babalar ile birlikte eğitimcilerin de dikkat etmesi gerekmektedir.

 

Birey, dünyaya geldiği ailenin dilini öğrenir. Dolayısıyla bireyin zekâsı, yaşantıları, üretimleri kendi anadili aracılığıyla olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında dilinbireyler arasında iletişim sağlayan en önemli araç olduğunu söylemek mümkündür. Dil, aynı zamanda bireyin kendi duygu ve düşüncelerini diğer bireylerle paylaşmasını da sağlaması açısından işlevsel bir role sahiptir. Bu bağlamda dil, gerek birey ve gerekse toplum yaşamı açısından oldukça önemlidir Ayrıca dilin toplumsal-kültürel farklılaşmalar döneminden itibaren de birbirlerinden -doğal olarak- farklılaştığını, böylece farklı dillerin ortaya çıktığını da söylemek mümkündür. Bu, her şeyden önce dil”in sahip olduğu doğallık ve canlılık özelliği ile yakından ilgilidir.

 

Günümüzün uygarlık seviyesi, kültürel, teknolojik, akademik gelişmelerin ve birikiminin sonucudur. Bireyin sahip olduğu bilgilerin, yazı aracılığı ile sonraki kuşaklara aktarılması sonucu bilim ve kültür alanında ilerlemeler sağlanmıştır. Dolayısıyla düşüncenin ifade edilişi ve yazılı hale getirilerek kalıcılığını sağlamak, “birikim” ve “ilerleme” açısından önemlidir. Bu aşamada düşüncenin hangi dile ait olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Kaldı ki önemli olan, bilginin işlevsel olması ve bireyin yaşamına ışık tutmasıdır. Çünkü “bilgi” her şeyden önce insanlığın yaşamını kolaylaştırıcı ve onun yaşam standartlarını yükseltebilecek imkânların oluşmasını sağlaması açısından değerlidir.

 

Eğitim süreciyle çocukların, dünyayla rekabet edebilecek konuma gelebilmeleri için sosyal, duygusal, akademik yönleri başta olmak üzere çocuğun bir bütün olarak gelişimine önem verilmesi gerekmektedir. Anne-babalar ile eğitimcilerin, çocuğun kendini ifade edebilmesi için gerekli şartları sağlaması durumunda iletişim ve özgüven duygusu gelişmiş çocukların yetişebilmesinin önünü açacaklardır. Çocuklar arasındaki bireysel farklılıklar da dikkate alınarak öğrenme içerikleri ve değerlendirme süreçleri buna göre organize edilmelidir. Çocukların, yarınlara en iyi şekilde hazırlanması, hepimizin ortak sorumluluğunda olduğunun bilincinde olmamız gerekir. 

 

YORUM EKLE