Oldum olası “mektep” lafzına karşı bir yakınlık duygudaşlığı ile hareket etmiş ve bu tanımı hayat literatürümde kullanmak için gayret sarf etmişimdir. Mektep: Bu toprakların kokusu ile beslenen; bu topraklarda hayatlarını devam eden insanların yaşam biçimi ile süslenen ve bin yıldır bu yaşama azmini elden bırakmayan bir tanımdır. Son yüzyılda kullanılan okul sözcüğü ile rekabette girmiş ve yenilgiyi kabul etmiş gibi gözükmektedir.
Okul kelimesinin aslı Fransızcadır. Okul sözcüğü Türkçe "okumak" köküne bağlatılmasına rağmen; Fransızca () sözcüğüne benzetilerek, serbest çağrışım yöntemiyle türetilmiştir.Fransızca école sözcüğünün kökeni ise Yunanca (skholế) kelimesinden gelmektedir ve "felsefe” anlamındadır. Çocuklarımıza felsefe değil edep, terbiye ve hayâ lazımdır.
Mektep Arapça katb veya kitāba "yazı yazma" sözcüğünün masdarıdır. "yazılı şey, belge, kitap" sözcüğünden alıntıdır. Halk günlük yaşamında “mektepli” , ”mektepli olmak” , “mektepli adam ve “mektep gören insan” tanımlarını sık sık kullanmıştır. Mektep kavaramı insana “edep ve terbiye” hissiyatı ile ilgili çağrışımda bulunmakta.“nazik ve saygı” kelimelerinin öngürdüğü hayat tarzına yaklaşan bir izahat getirmektedir.
***
4+4+4 eğitim sistemi ile birbirinden ayrılan okul türleri, çocukların yaşına, sosyo-psikolojik gelişimlerine göre kategorileştirildi. Her öğrencimizi kendi yaş sürecinde, olağan gelişimlerinde ve kendi akranları ile beraber eğitilmesi için fırsat oluşturuldu. Artık her yaş grubun önünde kötü gösterilecek emsaller olmayacak, fersah fersah etkilenecek bir üst model haylazlığından uzak kalacakları iyi bir ortama ve sadece kendilerinin olacağı etkili bir süreç içine dâhil olacaklardır.
Bu vesile ile Eylül ayının ikinci haftasında (8 Eylül) liselere gidecek dokuzuncu sınıflar, ilkokul birinci sınıflar ile anasınıfına gidecek çocuklarımıza, öğrencilerimize Haydı Mektebe! Diyorum.
Haydı mektebe diyorum, Çünkü Mektep, tüm paydaşları ile beraber gerçek bir hayattır. Yöneticisi, öğretmeni, hizmetlisi ve memuru ile birlikte vardırlar. Bu çarklarının istikametleri düzgün çalıştığında, toplumda yeni hayatlar doğar, pırıl pırıl zihinler gelişir ve yeni yeni ürünler ortaya çıkar.
As olan tüm öğrencilerimize, tüm paydaşlarla beraber umut olmaktır. Çocuklarımızı karşılıksız sevmektir. Ailesinin - velisinin heyecanını, sevinçlerini söndürmeden sürekli gelişebilecek bir çocuğa sahip olacağı duygusunu vermektir. Hem velinin, hem de öğrencinin gözlerine ışık olmak var iken; başarısız, başaramaz, başaramadı hissiyatları ile nice kalp kırma girişimlerinin; eğitimin hiçbir formasyonunda yer almadığını hepimiz biliyoruz. Böyle davranmanın hiç bir anlam ifade etmediğini er geç öğrenilecek ve çocuk büyüdükçe zaten görülecektir.
Öğretmenlerimiz, çocuklarımız için bir yaşam modelidir. Bu yaşamı temelden kurmalı, temelin içine fedakârlığını, azmini, gayretini ve inancını aktardıkça sağlam karakterli nesillerin yetişmesine vesile olur. Başka iş ve heyecanların arkasından icabet duyarsa; aileyi, çevreyi, yaşadığı toplumu ve ülkeyi dinamitler. Eğiteceği malzeme ne kadar kaliteli olursa olsun; ortaya çıkaracağı üründe sıkıntı oluşur.
Mekteplerimizde her türlü çiçeğin var olduğu bilincinde olmalıyız. Kokan ile kokmayan çiçeklerinin ayırt edilmediği, boynunu büken ile bükmeyen çiçeklerin desteklendiği, dikenli ile dikensizlerin beraber sevildiği bir şuurla hareket etmeliyiz.
Elbette mektepler sadece öğrenim için açılan mekânlar değildir. Çocukların - öğrencilerin toplum içinde yaşama faziletlerinin kavratıldığı, edep ve terbiye dairesinde saadetli bir hayatın geçekleşebileceği inancının ve eğitiminin verildiği yerler olmalıdır.
Eğitimci güldükçe, sevdikçe ve fedakârlık yaptıkça var olur. Mektepler de, bu eğitimcilerin varlığı ile kurumsallaşırlar.
Çin’lilerin meşhur bir söz var. “Gülmesini bilmeyen, Dükkan açmasın.” Diyorlar.
Peki bizde, “Fedakarlık yapamayan, öğrenciye umud olamayan ve eğitemeyen öğretmene; eğitimci olmasın efendim” Diye bir tabir kullansak. Yanlış yapmış olur muyuz acaba…?
Vesselam Herkese…