Her bir insanın varlığı bir seçilmişliktir aslında... Hatta her varlık seçilerek yaratılmıştır. Varlığınızdaki farklılıklar fark edildiğinde varoluş/yaradılış anlamını o vakit tam olarak alır. Fakat varlığımızdaki farklılıkların farkına vardığımızda, farkındalığın ve her var oluşun ne anlama geldiğini ancak o zaman anlayabiliriz.
Terazide hayatı ve hayali dengede tutarsan, hayali yaşama/hayat katmış sayılırsın. Terazide bir de iki hayali düşün... Terazinin bir ucunda öteki, diğerinde sen! Ama işin tuhaf yanı hiçbir benzerlik yoktur. Öteki ve sen! Ya sen birileri için yaşıyorsun veya birileri senin için yaşıyordur ve buna hayat denir... Ama hayal öyle mi?
Aynı olan iki şeyin dengede olması için zaten bir çaba gerekmemektedir. Oysaki çok farklı özelliklere sahip olmanıza rağmen teraziyi dengeliyorsanız, bir şey yapıyorsunuz demektir.
Hayat ve hayal dengede...
Biri konuşur, diğeri susar... Biri ağlatır diğeri güldürür... Biri alır diğeri verir... Biri bozar diğeri yapar... Evet, birileri hayata da farklılıklar katabilmeli... Bu birilerinin içinde "Sen" de olmalısın...
Evet, ben ve öteki birleşip bir hayali hayat yapmalı... Tepesini delip gözünü çıkar ya da eline yüzüne bulaştır ama hayalini hayat yap!
Terazinin birinde sen var isen diğer kefesinde seni dengeleyen/tamamlayan ve bambaşka özelliklere sahip olan ötekini düşün. Biri diğerinin aynısı olsaydı kimse başkasına ihtiyaç duymazdı ve hayal de olmazdı.
Terazinin birinde sen var isen diğer kefesinde seni dengeleyen/tamamlayan ve bambaşka özelliklere sahip olan ötekini düşün. Biri diğerinin aynısı olsaydı kimse başkasına ihtiyaç duymazdı ve hayal de olmazdı.
Öteki için haykırmak…
Öteki için paralanmana değer mi veya öteki de düşünüyor mu seni + Ben ve Öteki =Hayatın formülü. Neden derseniz?
Dünyadaki mevcudat, zıt anlamlılarından tanım ve tarifini almıyor mu zaten. Sevilenler veya nefret edilenler. Bunlar, bazen bizzat kendilerinden dolayı, bazen de sebep oldukları için bu sıfatı hak ediyor değil midir?
Kışı ve baharın ilişkisi gibi! Zira kışın çok yağışlı geçmesi baharın o denli bahar oluşuna etki eder. Bahar’a ahenklik kazandırır. İşte o yağış ve tipinin çokluğundandır bahardaki bu güzelliklerin çokluğu.
Başkaları olmazsa sende mevcut, hâsıl olur mu seni senleştiren duygular. Başaklarını başkalaştıran farklı duyguların olmazsa neye yarar senliğin ve benliğin.
Çünkü başkaları gibi olsan demek ki sen de başkasısın. Sen, sen değilsin o vakit değil mi?
Çünkü iyiyi kötü ile kötüyü de iyi ile fark edersin. Eğer herkes aynı olsaydı, -ler, lar- eklerine gerek duyulmazdı. Bence o zaman mahlûkat bile tekil olurdu. Ama Allah; “Ben her şeyi çift yarattım” demiştir…
Çünkü iyiyi kötü ile kötüyü de iyi ile fark edersin. Eğer herkes aynı olsaydı, -ler, lar- eklerine gerek duyulmazdı. Bence o zaman mahlûkat bile tekil olurdu. Ama Allah; “Ben her şeyi çift yarattım” demiştir…
Düşünün! Ezazil insanoğluna neden düşman olmuştur? Zatı itibarı ile mi, hayır. İnsanlığın babası (addedilen) Âdem’den dolayı değil midir? Peki, bu bağlamda “dolayı”lık insanoğlunun varlığıyla var olmuş sayılmaz mı?
Bir adamın idama mahkûm olduğunu düşün ki askerlerin elinden kurtulmuştur. Başka bir yere kaçak gitmiştir/gelmiştir. Orada kendine çeki düzen vermiş ve hatta o kadar sevilip sayılmış ki oradaki halk onu kendilerine amir/vali yapmışlar/seçmişler. Namı herkesçe duyulur olmuş. O kadar yayılır ki namı, geçmişini bilenlerin kulağına dahi gitmiş. Bundan sonra takip ve gözetilmeye tabi tutulmuş o adam. Çünkü bu iyilik ve erdem sahibi olan insanın ve idamlık kişinin adı, sanı ve hatta bazı karakterlerinin aynı olduğu da iletilmiş sultana.
Başka bir yerde de masum ve hiçbir şeyden haberi olmayan bir şahıs, bakmakla yükümlü olduğu “başkalarını” kurtarabilmek için, başkaları tarafından tehdit veya rüşvet ile idamlık şahsın adını alıp o idamlık şahsın kendisi olduğunu söyler ve kendini yakalatır. Mahkemeye çıkartılır. Bazı şahitler de çıkıp bu kişinin o olduğunu iddia ederler. Asıl adam/vali de mahkemede hazır olduğu halde mahkeme kararını verir ve idam sehpası kurulur.
İşte kaçıp kurtulan adam/vali için kurtuluş sayılan bu mahkeme onun sonu olur. Çünkü yüreği dayanmaz ve ikrar eder. Aslında kendisinin idamlık kişi olduğunu söyler ve tespit için bazı deliller de sunar. Fakat ikrar ettiği halde, bu melek kılığındaki adamın idamlık biri olduğuna kimse inanmaz... Öyle deliller getirir ki herkesi inandırır ve kendisi sehpaya çıkar.
Şimdi bu adam kendisi için mi yaptı bunu yoksa başkası için mi? Başkası var mı bu misalde? Varsa dahi başkası kimdir? Taraflardan hangisi başkası durumuna düşer? Ve kim, kimi kurtardı? Kendini kendine mi feda etti yoksa başkasına mı? Yoksa başkasını mı kendisine feda etti?
Peki, o adam/vali şayet bu başkasının/ötekinin idamından sonraki yaşamını veya kendi idamından sonra kendisi hakkında söylenecekleri hayal etmemiş olsaydı bu cesareti gösterebilir miydi? Yaşamda gösterilen cesaret, hayalin ürünü olamaz mı?
Herkes hayaline bağlı ve sadık olduğu kadar büyür ve o denli bir hayat yaşar…