HAKLISINIZ AMA VE LAKİN...

Nasreddin Hoca, kadılık yaparken birbirinden şikâyetçi olan iki kişiyi uzun uzun dinledikten sonra ikisine de ayrı ayrı:

– Yerden göğe kadar haklısın, demiş.

Bu konuşmalara şahitlik eden eşi, bu işe çok şaşırmış ve Hocaya sormuş:

– Hoca Efendi, ikisine de haklısın dedin.  Hiç ikisi birden haklı olur mu?

Nasreddin Hoca hanımının yüzüne şöyle bir bakıp:

– Hatun, sen de haklısın! demiş.

Hocanın bu meşhur fıkrasından birçok ders ve ibret çıkarılabileceği gibi fıkranın birçok yorumu da yapılabilir. Siz bu fıkrayı nasıl yorumlarsınız bilmem ama bana göre Hoca, “Sen de haklısın” sözüyle mutlak anlamda hiç kimsenin yüzde yüz haklı olamayacağını ve bir kadı/hâkim olarak haksızlık etmeme adına ‘hakları dağıtırken her hak sahibine’ haklarını verme noktasında dikkatli olunması gerektiğini anlatmak istemiştir.

İnsanların; önce Allah’a sonrada tüm insanlara, hayvanlara ve doğaya karşı pek çok sorumlulukları vardır. Annenin, babanın,  çocukların, karının, kocanın, amcanın, dayının, halanın, teyzenin, yeğenlerin, akrabaların, komşuların, işçinin, patronun, amirin, memurun vs. herkesin hakları vardır ve her hak sahibine maddi ve manevi hakları teslim edilmelidir. Zira hak sahibini hakkından mahrum bırakmak zulümdür. Bundan dolayı kişiler altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden önce hak sahipleriyle helalleşmelidir.

İnsanlar, başkalarının üzerindeki hakk(lar)ını dillendirip talep ederken başkalarının da kendisi üzerinde hakk(lar)ı olduğunu bilmeli ve onlara haklarını iade etmelidir.

Hz. Peygamber, hakkı olmayan herhangi bir şeyi elde etmek için güzel ve düzgün sözle, tatlı bir dille, yeminle ve delille hakkı lehine çeviren kişinin elde ettiği şeyin sadece ateşten bir parça olduğunu (Buhârî, Hıyel, 10) ayrıca bir kimse haksızlık, zulüm ve yemin ederek bir Müslüman’ın hakkını elinden alırsa Allah o kimseye cehennemi kaçınılmaz, cenneti ise haram kılacağını belirtmiştir. (Müslim, Îmân, 218.)

Günlük yaşamda, gerek kişisel ve toplumsal gerekse milletler ve devletlerarası ilişkilerde telaffuzu insana zor gelen en önemli sözcük ‘HAKLISINIZ’ kelimesidir.

Zor bir kelimedir çünkü tüm yaşantımız boyunca başkalarıyla sürekli ‘bir haklılık yarışı’ içerisindeyiz ve ne zaman biriyle tartışsak hep haklılık peşinde koşarız.

Zor bir kelimedir zira birisine ‘HAKLISINIZ’ dediğimizde aşağılık kompleksine girer, biz kaybetmiş, karşımızdaki kişi kazanmış gibi algılar ve hissederiz. Garip ama gerçek...

Zor bir kelimedir çünkü karşıdakinin haklı olduğunu kabul etmek, üstüne bir de bunu söylemek er kişinin işidir ayrıca çok önemli bir beceri, tevazu, erdem ve meziyet gerektirir.

Zor bir kelimedir zira “Doğru benim ve benim dediğim doğrudur”, “Ben bilirim, sen ne bilirsin” gibi sözlerle, kendi görüşümüzden başka görüş ve fikirlere kapalıyız.

Herhangi bir konuda, meselede, davada, kavgada veya savaşta karşıdakine ‘HAKLISINIZ’ dendiğinde sorun kolayca kapanacak iken bu büyülü sözcük söylenmediği için olaylar, tartışmalar, dargınlıklar, kavgalar ve öldürmeler devam eder gider.

Bir tartışmayı veya konuyu kapatmak için değil, gerçekten muhatabın haklı olduğunu düşünüyorsak içtenlikle ve tüm samimiyetimizle -kendimize haklı bir taraf bulmadan- haklı olana hiç gocunmadan, komplekslerden uzak, amasız, yalın bir biçimde ona ‘HAKLISINIZ’ diyebilmeliyiz. Ayrıca ‘HAKLISINIZ’ dedikten sonra ‘AMA VE LAKİN…’ diyerek konuşmaya devam etmemeliyiz. Zaten buna gerek yok. Karşımızdaki kişinin haklı olduğunu tasdik ettiğimizde üzülmüş, gücenmiş, kızmış ve kırılmış olsa dahi kendisini psikolojik olarak iyi hissedecek, sinirleri yatışacak ve bizi affedecektir.

 Sahi! Siz; hiç haklı olan birisine amasız ‘HAKLISINIZ’ dediniz mi?

Yoksa siz her zaman, her şart ve koşulda hep haklı olduğunu düşünenlerden misiniz?

YORUM EKLE