‘Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir
Tehdittir.’ Tam üç yüz yirmi yıl önce bu sözü söylemiş Montesquieu.
İnsanların bir arada yaşamayı aştığı bir zamanda artık postsuz-modern-izine doğru yol alan insan aklı, herkesi ucu açık endişelere sürüklüyor.
Çünkü insani vasıflar, insanlar arasında belli bir dayanışma ve anlaşma neticesinde oluşan kuralların üretilmesi ve bunun neticesinde uyulması gereken sözleşmeyi doğurur. Bu oluşan kurallar silsilesini uygulayacak ve yönetecek birilerinin seçilmesi gerekir. Bu kişiler, verdikleri her kararda tarafsız ve adil olmaları gerekir ki, adalet dediğimiz hak dağıtma geleneğini en iyi şekilde temsil etsin. Doğru kişileri seçtiğimiz anda oluşacak sosyolojik bunalımların önüne geçilir.
Çoğu kurumlar, geçmişte yaptıkları affedilmez hatalardan ders çıkarmalı ve buna göre insanların güvenini sağlamalıdır. Çünkü yapılan her haksızlık, başka haksızlıklara yol açar ve devamının önüne kimse geçemeyecek bir duruma getirir.
Bütün kuralları insanlar üretmiştir ve insanlar bu var ettikleri kuralları da toplumun ihtiyacına göre de değiştirebilirler. Ama çağımız öyle bir hal aldı ki, var edilen kurallar hak ve haksızlık kavramlarının karıştırılmaya başlandığı bir hale dönüşmüştür.
Karşıdaki birey çocuk olsun, kadın olsun, zengin olsun fakir olsun olmasın hiç fark etmez, eşit muameleyle yaklaşılmalı aralarında oluşan haksızlığa. Bireylerin ekonomik ve cinsiyet farklılıkları haklı olanın hakkını alabilmesi için bir olumsuzluk faciasına dönüştürülmemeli.
Bir bireye yapılacak haksızlık, ilerde daha ağır haksızlıkları doğurabilecek imzaları attırabilir. Bu olumsuzluk bütün toplumu ilgilendirir ve toplumda aynı hukuksuzluk sancısına kendisi de uğratılabilir.
Genellikle gerici veya geri bırakılmış toplumlarda zengin ve suçlu olan daima haklı çıkarılır. Zengin olan parasıyla kendini kurtarır, suçlu olansa iyi bir rol sergilerse, kendini haklı çıkarmaya yetecek kadar bahaneye sığınırsa ve karşısındakini haksız çıkarabilecek kadar inandırıcılığı oynarsa suçsuzdur.
Bir ülkede adalet; zenginlerin ve suçluların haksızken ve suçluyken aklanma-beraat etme mekanizmasına dönüşmüşse; Adaletsizlik ise, harfi harfine kutsal kitap niyetine fakire, mazluma ve haksızlığa uğrayana demir bir topaç gibi yutturuluyorsa, toplumun adalet güvencesi tehlikede demektir.
Toplum gerçekten bir arada yaşamak istiyorsa yapılacak her yanlışı, haksızlığı bertaraf etmek zorundadır, yaşanan her türlü hukuksuzluğu ifşa etmelidir.
MURAT BOĞURCU
başarili bir yazi