Çoğunlukla dünya klasikleri ( Martin Eden/Jack London, Suç ve Ceza/Dostoyevski, Vadideki Zambak/Balzac, Sefiller/Victor Hugo, Martı Jonathan Livigston/Richard Bach vb.) ile günümüz yazarlarının kitapları ( Çağ Geçitleri/Murathan Mungan, Yazar Olabilir miyim? Yaratıcı Yazarlık Dersleri/Semih Gümüş, Gün Doğmadan/Sezai Karakoç, Sevgili Arsız Ölüm/Latife Tekin vb.) hakkında yazdığı “tanıtım yazıları” ile edebiyat çevrelerinde görünür olmaya başlayan Yazar Ceylan Alkan, bu minvaldeki yazılarına başlarken kaleme aldığı, “Bir Kitaba Dokunmak” isimli yazısında, “Her kitap ve her yazı bir emektir, onu hangi amaçla ve nasıl bir bakış açısıyla okuduğunuz önemlidir.” demiş ve akabinde -hızını kesmeksizin- birbirinden güzel kitap tanıtım yazılarını, “Oggito, Ek Dergi, Sis Dergisi, Mardin Söz, Tigris Haber” gibi dergi ve gazetelerde yayımlamıştır. Bu yazıların toplamından oluşacak bir kitap beklerken; Yazar Ceylan Alkan, sürpriz bir şekilde “Özgür Olana Dek” isimli bir öykü kitabıyla okurların karşısına çıktı.
Yazar Ceylan Alkan’ın; tanıtımlarını yaptığı birbirinden değerli aydın insanlar gibi, kalıcı eserler bırakmasını diliyorum. İyi okumalar.
-Yazar Ceylan Alkan kimdir?
Cahit Zarifoğlu insan için şu ifadeyi kullanır; “ En uzun yoldur, insanın içi.” Hayat bir yol ve insan bu yolun yolcusu. İnsanın kendini tanıması müthiş bir şeydir, tarif etmek ise bir o kadar zor. 1985 yılında Gaziantep’te doğdum. İlk ve orta öğrenimimi halen yaşadığım Mardin’de tamamladım. Evli ve iki çocuk annesiyim. Belki de olmayı hedeflediğim ’ben’i tanımlamak daha kolay olacaktır benim için. Yaşadığı çağdan kendini sorumlu hissedip; iyiye, iyi olmaya, iyiliği yaymaya ve ardında iyi anılacak izler bırakmaya gayret eden biri olmak hedefim. Kalp ile yapılan her şeyin muhakkak insana geri döneceğine olan inançla; heybesinde iman, tevekkül ve sabrı taşıyarak daima hayrı arayan, hayra çağıran, doğruyu kim söylerse söylesin hakkaniyetle hareket eden… Her haliyle bir duruşu, bir çizgisi olan sade fakat sıradanlıktan uzak olmayı hedefleyen biri. Karanlıktan şikayet etmek yerine, bir mum yakmanın derdiyle dertlenen...
-Yazarlık serüveninizi anlatır mısınız?
“Olacaklar vaktine esirdir ” der Hz. Ali. Bence yazarlık yani yazma eylemi öncelikli olarak okumaktan geçer, nitelikli okumaktan. İlk emrin de “Oku” olmasından anlıyoruz biz bunu. Okumak aslında kendini tanımak ve içselleştirmek, yazmak ise tanıtmak ve anlamlandırmak bana göre. Hayatımda daimi olan iki eylem okumak ve yazmak. Bunun aşikar olması, çeşitli gazete ve dergilerde okuduğum kitapların araştırma ve incelemesini yazıya dökerek başladı. Ayrıca makale ve şiir yarışmalarına da katıldım. “Söz uçar, yazı kalır” düsturu, edebiyat yolunda benim için ışık oldu.
-Ağırlıklı olarak kitap tanıtım yazıları yazıyorsunuz ve bu yazılarınız saygın edebiyat dergilerinde ilgiyle yer buluyor kendine. Özellikle kitaplar hakkında yazmanızın esprisi nedir?
Düşünce dünyası deniz gibidir, herkes kabı kadarını alır. Denizde boğulmadan yüzmek hünerdir; kimi zaman kıyıya yakın, kimi zaman denizin dibini görerek tek bir inci tanesinin sırrına erişip çıkabilmektir. Her mütekellimin (söyleyenin) kelamındaki manaya ulaşmak gayesinin verdiği mutluluğa paha biçilmez. Önceki soruda dile getirdiğim gibi; yazma yolculuğu, okumaktan geçiyor. Nitelikli kitapları okumak, bu eserleri kendi bakış açımla harmanlayıp başkalarına da tanıtma isteği uyandırıyor bende.
-Erkek egemen bir toplumda yaşıyorsunuz... Hem kadın hem de yazar olmanın sizdeki karşılığı nedir?
Edebiyatın edepten neşet ettiğini düşünenlerdenim. İlla bir olgudan bahsedeceksek, o da ‘kalem’ olmalıdır diye düşünüyorum. Bir kadın yazarın duruşuyla yaşayabileceği zorlukların üstesinden gelebileceğine inanıyorum. Fikir ve düşünceyle var olan her kadın, erkek egemen bir toplumda da kalıcı eserler bırakabilir.
-Karantina döneminde okurla buluşan “Özgür Olana Dek” isimli ilk kitabınızı yazma gerekçesiyle birlikte kısaca özetleyebilir misiniz?
Bilindiği üzere, Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa üç semavi dinde de kutsal sayılmaktadır ve aynı zamanda Müslümanların ilk kıblesidir. Kudüs, Hz. Muhammed (sav)’in Miraç mucizesine, Hz. Zekeriyya (as)’ın yakarışına, Hanne’nin adayışına; Meryem’in adanışına, Hz. İsa (as)’ın kundakta konuşmasına ve nicelerine şahitlik etmiş bir belde. Hz. Ömer (ra) ve Selahaddin Eyyübi’nin fethine de… Esaret altında oluşuyla, yaşadığım hüznü anlatmak tarifsiz. Ve bizden vefa beklediğini düşünerek elimden geldiğince oraya duyduğum sevgiyi bir öykü ile okuyucuya sunmak istedim. Bu sebepten, mazlum ve mahzun Aksa’yı yalnız bırakmamak için karınca misali atılan bir adım olarak düşündüğüm kitabımı kaleme aldım. Kitabın konusuna gelecek olursak; Kudüs sevdalısı Kevok’un babaannesinden dinlediği karınca, serçe, ebabil, güvercin ve bülbülün Kudüs’e yolculuğunu konu ediniyor.
-Kitabınızla ilgili tanıtım yazısında, “Vatan sevgisi imandandır. O yüzdendi vazgeçmeyişlerimiz… Elimizde vatan bayrağı, dilimizde dualar. Gücümüzün yettiği kadar sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Belki feryadımız sadece burada değil de vicdanlarda da yankılanır diye… Ben sizinle bir olmak, bin hatta milyon olmak istiyorum. Bunu, nesillere ve çağlara bir serzeniş, sesleniş ve bir vasiyet olarak bırakıyorum.” denilmiş. Bu ifadelerden yola çıkarak şunu sormak isterim: Sizce bir edebi kitaba böylesi büyük misyonlar yüklemek doğru mudur? Bunun ağırlığı altında ezilmez mi yazar ve eseri?
“Özgür Olana Dek” kitabımın elbette bir misyonu var. Bir edebi kitaba bir misyon yüklemenin doğru olup olmadığına gelince, edebiyatın misyonlarından biri de mesajını okuyucuya anlaşılır bir şekilde ulaştırabilmektir. Okuyucularımdan aldığım dönütler isabetli davrandığımı gösteriyor. Bu misyon artık tüm okurların, hatta tüm insanlığın omuzlarındadır. Eğer insanlık bu misyonun ağırlığı altında ezilirse, yazar ve eserinin yapacak bir şeyi yoktur.
-Kitabınızla ilgili nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Az önce de söylediğim gibi tepkiler genelde olumlu. Fakat bazı okurlardan kitabın oylumlu olmasının daha uygun olabileceği ile ilgili dönütler de aldım. Günümüz okur kitlesini düşünerek, İngilizlerin 'Rush Hour' dedikleri, işe giderken veya gelirken bir kişinin yol mesafesinde okuyup bitirebileceği, öğrencilerin ise bir okuma saati içinde rahatlıkla okuyabileceği tarzda bir eser olmasını istedim.
-Türkçe yazan biri olarak; çok dilli bir yazar olmanın yazdıklarınıza nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
Çok dilli olmak, düşünce ve fikir üretmede büyük bir zenginlik oluşturuyor. Yazarken bu avantajdan yararlandığımı düşünüyorum.
-İleriye yönelik projeleriniz nelerdir?
Hafızlık yapan ortaokul öğrencilerinin hayatını konu alan bir eser hazırlığındayım. Haftanın üç günü onları gözlemleyerek, onlarla hemhal olup, görüş ve düşüncelerini dinleyerek çalışmalarımı sürdürüyorum. Bunun yanı sıra adını "Lahza" olarak düşündüğüm bir roman çalışmam devam etmekte. Yıllar içinde yazmış olduğum şiirlerim birikti. Uygun bir zamanda onları da kitaplaştırmak istiyorum.
-Son olarak neler söylemek istersiniz? Teşekkürler.
Yüreğe değecek bir cümle bırakmak, sükut edip bir kenara çekilmekten evladır diyerek yeni yolları adımlamak için gayret etmeye devam edeceğim. Bu röportaj fırsatını verdiğiniz için ben de size teşekkür ederim.