Farsçada “trajedi” üzüntü verici hikâye manasında kullanılmaktadır. Bu birazcık doğrudur. Ama trajedinin en büyük anlamı: Oluşan ve gerçekleşen senaryolara (Durumlara) karşı olumlu düşünmeme, kafa karıştıran tereddütler ve yanıltıcı öyküler anlamına gelir. Üniversitemizin üst yönetim kademesinden sorumlu kişilerin vaziyeti de bu trajik hikâyelere benzemektedir. Derin ve içinden çıkılmaz onlarca öykü mevcuttur. Hangi birini anlatsan, diğerine ucu dokunuyor. Hangi birine el uzatsan; diğeri için elin havada kalıyor ve hangi birini dinlesen, diğerini suçlu ilan ediyorsun.
Oysa bu öyküleri kurgulayan, giriş ve gelişme analizlerini yapan, öyküyü trajik hale getirmeden sonuçlandırma kabiliyetine sahip; güçlü ve yetkisi olan tek bir yönetici olması gerekir. Oda, Üniversitenin en tepesinde oturan sorumlu şahıstır.
Yöneticilik, idare etmeyi bilendir. Dengeyi ve adaleti sağlama çabasından uzaklaştığınız zaman; kendisinizi uçurumun kenarından alıkoyacak- çıkaracak sevecen kelebekleri beklemek zorunda kalırsınız. İşte bu bekleyiş insanı bezdirir, eziyet verdirir, işinden de soğutur ve sağa sola pençe atmanıza sebep olur.
Üniversitemiz henüz delikanlı çağına bile erişmemiş iken; Bizans oyunları ile idare edilmeyi hak etmemektedir. Elbette İnsanların değişik görüş ve fikirleri olabilir ve olmalıdır da. Ama bu fikir ve düşünceleri bir yerleşke özgürlüğü çerçevesinde eritip, güçlü fikirler ve beyinler çıkaracağımıza; düşünsel beyinleri ve insanların masumca inandıkları dünyevi ve uhrevi fikirleri çatıştırarak; herkesi bezdirmek-sindirtmek, yok etmek, korkutmak, birbirine karşı kullandırtmak ve birbirinden nefret ettirmek; marifet olmamalıdır.
***
Üniversitelerin kurulma aşamaları çok zahmetli olur. Meşakkatli ve zikzaklı yollardan geçmeniz gerekir. Yer ararsınız, bulamazsınız. Yer buldunuz mu? Hayrına bina yapan hayırsever bulamazsınız. Bina yapanları bulursanız, kaliteli öğretim elemanları arar durursunuz. Eleman bulduğunuzda, dengeyi ve liyakati tutturmaya çalışırsınız. Tüm bu çabaları da lükse, israfa ve adaletsizliğe kaçmadan yapmalısınız. İşte o zaman ivedilikle Üniversitenin kurulma aşamalarını geçip; asıl işinize dönersiniz. Bu da, toplumsal yaşamın problemlerine akademik çözümler üretmek, bulunduğu yöreye katma değer katmak ve seviyeli öğrenciler yetiştirmek demektir. Aksi takdirde, kaybedecek olan Mardin halkı ve buraya okumaya gelen üniversite öğrencileri olur.
Hiç kimse, Mardin halkını ve hayırseverlerini, Üniversiteden küstürtmek ve uzaklaştırmak hakkına sahip olmamalıdır. Üniversite ve üniversitenin üst yönetimi halkın içine karışmalı, vakitlerinin çoğunu kendi Üniversitesi için harcamalıdır. STK’lerle görüşmeli, ilköğretim ve ortaöğretim okullarını ziyaret etmelidirler. Öğrencilerine, Mardin’deki Ortaöğretimlerle beraber etkinlikler düzenlemeleri için fırsat ve imkânlar vermelidir. Belediyelerle ve hatta mahalle muhtarları ile beraber üniversiteyi en küçüğünden en büyüğüne tanıtmalıdır. Bu etkinlik ve faaliyetlerinin parasal kısmını da lükse ve israfa dayanan projelerden vazgeçerek finanse etmelidir.
***
Ülkemizde ve Ortadoğu’daki üniversiteler arasında köprü oluşturmayı hedefleyen; dilleri, dinleri ve sosyal bilimleri merkeze alan, tematik bir akademi olmaya yönelmiş güçlü bir eğitim ve bilim yuvası olma gayreti gösteren bir üniversite olmayı; bülten, broşür, dergi, site ve değişik platformlarda dile getiren ve belirten üniversite yönetimi: Aynı vizyonu, çabayı ve tematik yapıyı kendi akademik ve idari personeli arasında da köprüler inşa ettirterek; daha güçlü ve istikrarlı bir Üniversal yapıya dönüşebilme emarelerini kendi bünyesinde barındırdığını düşünmekteyim. Bu emarelere olan inancımı da ilimizin sahip olduğu medreselerinin edebi, sosyal ve derin kültürel geçmişlerinin paklılığı kuvvetlendirmektedir.
Mardin halkı ile barışık olan, gelişen, değişen, liyakatli yönetici ve akademisyenleri ile kalite üreten ve üretken bir Artuklu Üniversitesini arzu ettiğimizi belirterek;
Lütfen! Gelecek neslimizin (Çocuklarımızın) umudunu kırmayalım.
Vesselam herkese diyorum.