KİMİN CUMHURBAŞKANI?

 Cumhurbaşkanlığı seçimine bir kaç gün kala, halen seçmenlerin çoğunun kararsızlığı devam etmektedir. Bu kararsızlığın en önemli sebebi, bir yandan ilk defa bir Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilecek olması diğer yandan adayların hiç birinin gerçek manada Cumhurbaşkanlığı makamının manevi şartlarına uygun olmamasıdır. Ben bu hafta ki yazımda Cumhurbaşkanlığı makamının ayrıntılarını açıklayarak bu seçime az da olsa faydalı bir katkı sağlamayı umut ediyorum. Ülkemizde ki gibi yarı başkanlık sistemlerinde, Cumhurbaşkanı, yürütmenin başı ve denetleyicisidir. Anayasamızın 8. maddesinde, cumhurbaşkanının niteliğini tanımlarken “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” denilmektedir. Bu haliyle cumhurbaşkanlığı makamı yürütme organının diğer kolu sayılır. Anayasamızın 101. maddesinde, Cumhurbaşkanının milletvekilliği yeterliliğine sahip, yüksek öğrenim mezunu ve 40 yaşını doldurmuş Türk vatandaşları arasından halk tarafından seçileceği düzenlenmiştir. Bu madde açısından tüm adaylar genel hatları itibariyle bu şartlara uyduğu açıktır. Cumhurbaşkanlığı makamının yürütme organı olduğunu yukarıda da belirtmiştik fakat 101. maddenin son fıkrası “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer” demek suretiyle; bu makamın, özellikle siyasetten bağımsız ve hükümete bağlı bir makam olamayacağı düzenlemiştir. Halkı kararsızlığa iten en önemli sebepte, Cumhurbaşkanlığı makamının işte bu özelliğidir sanırım. Cumhurbaşkanı aday profillerine bakıldığında; bir taraftan ülkeyi 11 yıldır aralıksız bir parti amblemi altında yöneten sayın başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, diğer taraftan Kürt etnik partisi eş genel başkanı olan sayın Selahattin DEMİRTAŞ, öte taraftan ise akademisyen özelliğiyle ön plana çıkan sayın Ekmeleddin İHSANOĞLU olduğu görülmektedir. Cumhurbaşkanlığı makamının siyasetten bağımsız olma özelliği sebebiyle sebebiyle sayın İHSANOĞLU, siyasi yönü ağır basmaması sebebiyle daha yakın görünmektedir. Anayasamızın 103. maddesi, Cumhurbaşkanının göreve başlamadan önce yapacağı yemini düzenlemektedir. Bu yemin esasında içeriğinde Cumhurbaşkanlığı makamının niteliğini özetlemesi açısından dikkate değer bir maddedir. Bu maddeye göre; Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde andiçer: “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” denilmektedir. Bu anayasa maddesiyle Cumhurbaşkanlığı makamının, bağımsız siyasi yönü baskın olan hükümet üzerinde denetleyici bir kurum olduğu vurgulanmıştır. Bu açıdan seçilecek cumhurbaşkanı; siyasi bir birikime sahip fakat siyasi bir ideolojiye sahip olmayan, halkın üzerinde uzlaşabileceği barışçıl, adil ve bütünleştirici bir yapısı olması gerektiği vurgulanmıştır. Cumhurbaşkanlığının anayasal bu özelliği açısından, maalesef mevcut adayların hiç biri gerçek anlamıyla bu maddedeki şartları karşılamamaktadırlar. Anayasamızın 104. maddesinde Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri düzenlenmiştir. Bu maddeye göre cumhurbaşkanının gerek yasama gerek yürütme ve gerekse yargıya ilişkin önemli görev ve yetkilere sahip bir makamdır. Cumhurbaşkanı niteliği itibariyle yürütmeyi temsil etse de, gerek cumhuriyeti ve milleti temsil etmesi; gerekse tarafsız yapısı sebebiyle, anayasa da yasama ve yargıya ilişkin önemli görev ve yetkilerle de donatılmıştır. Bu sebeple de bu makamın ideolojik ve taraflı bir aday tarafından temsil edilmesi, ülke istikrarı açıdan hayati bir öneme sahiptir. Nitekim cumhurbaşkanı; yürütme ve yasama açısından, Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek, gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak, Milletlerarası andlaşmaları onaylamak ve yayımlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek, Genelkurmay Başkanını atamak, Millî Güvenlik Kuruluna Başkanlık etmek, Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak, Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak, Devlet Denetleme Kuruluna inceleme, araştırma ve denetleme yaptırtmak, Yükseköğretim Kurulu üyelerini ve üniversite rektörlerini seçmek, meclis tarafından kabul edilen kanunları onaylamak, anayasal değişiklikleri halk oyuna sunmak gibi takdiri bir çok yetkiyle donatıldığı gibi; yargı gibi bağımsız bir organın en yetkili organlarına üye seçmek gibi asli bir çok yetki ile de donatılmıştır. Cumhurbaşkanı bu yetkilerini kullanırken hiç bir makama hesap vermek zorunda olmadığı gibi imzaladığı hiç bir işlemi sebebiyle her hangi bir yargı organına da başvurulamamaktadır. Bu haliyle cumhurbaşkanlığı makamının, bu özel statüsü sebebiyle bir kat daha fazla önem arz ettiği açıktır. Sonuç olarak özetle belirtmek gerekirse; Cumhurbaşkanlığının yürütme organı olması ve yönetimde istikrar açısından iktidar gücüyle uzlaşı sağlamaya elverişli olması gereken bir makamdır. Fakat bu uzlaşı yeknesak davranmak değil uygun çözümler üreterek alternatif üreten bir uzlaşı şeklidir. Bu makama gelecek kişinin bu sebeple ideolojik bir yapıya sahip olmaması da gerekir. Cumhurbaşkanlığı makamı yapısı gereği, tüm idari ve siyasi organlar üzerinde bir vesayet organı niteliğindedir. Bu özelliği sebebiyle seçilecek cumhurbaşkanı, her görüş ve siyasi fikre eşit mesafede bulunabilmelidir. 2014 yılı Cumhurbaşkanlığı adaylarına bakıldığında her birinin olumlu ve olumsuz yanlarının olduğu açıktır, fakat daha fazla alternatif de olmadığından, bu seçimde muhtemelen bir çok kişi kararsızlığı ve ideolojisi arasında gidip gelecektir. Muhtemelen de bu sebeple kararsız oylar oransal olarak eşit şekilde dağıtıldığında, sonuç yine ideolojik düşünen seçmen tarafından belirlenecektir. Süpriz yapmayı sevmeyen halkımızın siyasi eğilimleri de dikkate alındığında bu kaçınılmaz hesap sonuç olarak bizi, yeni Cumhurbaşkanının eski başbakandan farklı bir kişi olmayacağı sonucuna götürmektedir. Olası bir süpriz ihtimali her zaman vardır fakat süprizi sevmeyen halkın eğilimleri ve Sayın ERDOĞAN’ın seçim öncesi Cumhurbaşkanlığı yetkilerininin tamamını cömertçe kullanacağına ilişkin beyanı da dikkate alındığında, 11 Ağustos sabahı fiili bir başkanlık sistemi, ülkemiz için şimdiden hayırlı olması dileğiyle...
YORUM EKLE