İHSAN OKTAY ANAR: ANLATMANIN KEYFİ-2

Ahmet Koçakoğlu, Yerli Bir Postmodern İhsan Oktay Anar başlıklı o kılı kırk yaran başarılı incelemesinde, Anar’ın yazma edimini hangi noktadan gördüğünü kendi ağzından şöyle aktarır: “Yazarken eğlenmeye bakarım. Bir yolu bulup eğlenmek ve zevk almak için” (Palet Yayınları, s.64) Aynı kitapta, İhsan Oktay Anar her ne kadar, “Romanlarımın ille de bir kategori içine sokulması gerekmiyor. (…) her şey kendi ile vardır. Neyse odur, ille de bir yerlere bağlamak gerekmiyor. Postmodern roman olsun mu olmasın ya da popüler roman olsun olmasın mı beni pek ilgilendirmiyor“  iddiasını öne sürüyorsa da, ‘anlatı zevki’ni ilk sıraya alan bir romancı için ‘postmodernist’ şeklinde bir tanımlama yapmak zorunludur. Ne denli ‘kategorize etme’ beni derse de, anlatı’nın eğlencelik yönünü odak kabul etmesi dolayısıyla bütün roman kuramcıları aynı argümanı öne süreceklerdir.

İhsan Oktay Anar’ın anlatı’yı eğlencenin ve yazma zevkinin içinde değerlendirmesi, bana, 20.yüzylın en büyük göstergebilimcilerinden Roland Barthes’ı anımsattı. Malum, Roland Barthes’ın da, Romanın Hazırlanışı adlı eserinde, ‘Yazma Arzusu’ başlıklı çığır açıcı bir makalesi bulunur. Barthes açıkça safını belirliyor. “Sözgelimi bir davaya, bir toplumsal, bir ahlaksal amaca hizmet”  mealindeki amaçlar dizilimini Roland Barthes ancak ‘dıştan gelen’ bir isteğe bağlık olarak kabul eder. Oysa Barthes, kelimenin en ‘güçlü anlamıyla’ içindeki bir arzu’yu tatmin etmek için yazdığını önemle vurgular: “Bir arzuyu karşılamak için yazdığımı biliyorum. Yazma arzusu. Bu konuda söyleyebileceğim tek şey şu: Arzu, yazma’nın kökenidir. Çünkü arzumu baştan sona tanımak ve onun kararlığını tüketmek elimde değildir. Bir Arzu başka bir Arzunun yerini almış olabilir..” (Kitap-lık , S.116, s.106)

Elbette Barthes’ın yazma arzu’sunu bir abartı şeklinde olsa da,  J. M. Coetze’nin Utanç  (Çev: İlknur Özdemir, Can Yayınları) romanındaki Profesör David Lurie’nin düştüğü ‘eros köleliği’ nosyonuyla açıklayabiliriz. Daha çok Freudçu tezlerle anlaşılabilecek bir durumla karşı karşıyayız. Psikanalizde, tatmin edilmeyen bir arzu’nun yerine bir süre sonra başka bir arzu alabileceğini Freud bize öğretmiştir.

Peki, İhsan Oktay Anar’ın ‘yazma zevki’nin olgusal kökenlerini nereye bağlayacağız? Karşımızda Psikanalizle izah edilmesi zor bir durum sözkonusu. Fakat İhsan Oktay Anar’ın durumunu veya bakışını Barthes’ın kabulleriyle örtüşen yanlarını da gözden kaçıramayız. İki yazar da (hem Barthes hem de Anar) yazmaktan zevk alıyor kuşkusuz.

Bana göre İhsan Oktay Anar’ın durumunu ‘entelektüel zevk’ terimiyle rahatlıkla izah edebiliriz. Bu izahın nirengi noktasını Anar’ın,  Koçaklar’a verdiği bir röportajda sarf ettiği  “En beğendiğim yazar Tanrı ve en çok etkilendiğim eserler kutsal kitaplardır. Gerçek edebi yapıtların kutsal yapıtlar olduğunu düşünüyorum” cümlesinde aramak gerektiğine inanıyorum. Hiç şüphe yok ki, Kutsal Kitaplardaki anlatılar Anar’ın belirtiği gibi son derece narrativ özellikler taşır. O yüzden meselâ, Kur’an için ‘Kur'an-ı Mu'cizü’l Beyan’ tabiri kullanılır. Buradaki mucize sözcüğünü bazı müfessirlerin ‘mecaz’ gibi edebiyatın konvansiyel bir terimiyle açıkladıklarını dair kuşkum yok. Bir başka örnekse, Kur’an-I Kerim’in 111 ayetten müteşekkil Yusuf Sûresi’nin ‘Ahsenü’l-Kısas’ şeklinde tanımlanmasıdır. Yani öykülerin, kıssaların en güzeli. Sûre’nin 3. ayetini okuyalım: “Sana bu Kur'an'ı vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki daha önce sen bunlardan habersiz idin.” (Kur’an-ı Kerim Meâli, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.234)

(Konu çok yönlü okumalar gerektiriyor. Devam edeceğim)


YORUM EKLE