HİÇ MUTLU OLDUN MU ŞEYTAN?

Önümüzde ezeli bir soru duruyor: Şeytan'ın varoluşunu sadece 'kötülük' bağlamı üzerinden okursak, eksik bir şeyler kalmaz mı? Adem'den once, Tanrı'nın melekleri arasında saygın bir kariyere ve isme sahip olan Şeytan'ın, büyük günahlar arasında sayılan 'kibir' yüzünden 'aşağı' işlerde görevlendirildiğini biliyoruz. Eğer Jose Saramago'nun Kabil'ine (Çev: Isık Ergüden, Kırmızı Kedi Yayınları) kulak verirsek, aslında Tanrı'nın, 'üstlenemeyeceği karanlık  işleri'nde Şeytan'ı bir tetikçi olarak kullandığına da varabiliriz. Kuşkusuz bu 'abartılı bir yorum'dur. Tanrı'nın hiçbir kutsal kitabında, böyle bir 'görev'den söz edilmiyor. Ama esas soru şu aslında. Şeytan üstlendiği bu görevden ne denli mutludur? Hem Tanrı tarafından hem insanlar tarafından lanetlenmiş bir varlık nasıl dayanabilmektedir bu tür aşağılanmalara?
 
Yukarıdaki satırları bana yazdırtan, yakınlarda okuduğum Mihail Bulgakov'un Üstat ve Margarita (Çev: Sabri Gürses, Everest Yayınları)  adlı başyapıtı oldu. Romanın ilk bölümü son derece sarsıcı bir hikayeyle başlıyor. Woland adlı kara büyü uzmanı Moskova’ya gelir. Biz buna Şeytan'ın Moskova mesaisi de diyebiliriz. Patriarşiye Prudi'deki bir parkta, yayıncı Berlioz'a, Evsiz lakablı İvan 'sipariş üzerine'  İsa'nın 'yok hükmünde' olduğuna dair bir şiir sunuyor. Berlioz şiirdeki havanın İsa'nın hiç yaşamadığına  dair ideolojiyi tam yansıtmadığını söylüyor. İkilinin konuşmalarına şahit olan Woland, yanıldıklarını ve Pontius Pilatus'un İsa'yı idama mahkum ettiğine bizzat tanıklık ettiğini iddia eder. İvan ve Berlioz'un ajan sandıkarı Woland, bu iki materyaliste İsa'nın tarihte gerçekten yaşadığını anlatıyor. Burada ilginç bir nokta Şeytan'ın su katılmamış bir 'şerir'  olmasına rağmen 'Tanrısallığı' reddetmemesidir.  Böyle bir ret elbette kendi varlığını da tartışmaya açmış olacaktır. Ne demişti  Gerald Messaide: "Şeytan, İlahi Bilge Tanrı'nın insanları sınamakta kullandığı bir yamak, tanrısal iradenin sadık bir uygulayıcısıdır" /Şeytan'ın Genel Tarihi, Kabalcı Yayınları, s.429 Kilise babalarından Origenes'in "İblis mahşer gününde kurtulacaktır" şeklindeki cüretkar görüşünü de bir kenara not etmek gerekir.
 
Şunu net ortaya koymalı ki, romandaki şeytan Woland'ın ontolojisini Hıristiyanlık bağlamında çözümlemek gerekir. Burada Şeytan insanları günahkarlığa sevk ediyor. Ama ateizmi de vazetmiyor. Bilmiyorum, bu meseleye  Hıristiyan teoloji nasıl bakıyor ama romanda Woland'ın ideolojisini ben böyle okudum.
 
Burada Sovyet ideolojisi üstüne birkaç söz söylemek gerekiyor. Kaya Genç'in roman hakkında Sabah’a  (4.04.2012) yazdığı  ‘Alevler Arasında Bir Şeytan’başlıklı yazıda çözümlediği Berlioz karakteri, Sovyet aydınların  prototipidir: “Oysa Berlioz'un ve Sovyetlerin resmi ateizminin doktrini, İsa'nın yaşamamış olduğunu, hiçbir ilahi mucizenin de gerçekleşmemiş olduğunu, zor kullanarak kabul ettirmek üzerine kuruludur"
 
Ben yine aynı soruya döneceğim: Şeytan, biz Tanrı'nın kullarını 'günah tarlaları'nda köle gibi çalıştırırken yüzü hiç gülmüş müdür? Son bölümde, Woland ve avanesi Azazello, Kedi Behemot, Fagot, Vampir Hella'yla birlikte, siyah atların üzerinde 'başka bir görev yeri'ne uçarken, onların adına ben oldukça hüzünlendim. Ve Mihail Bulgakov'un satırlarında, Woland da en az benim gibi hüzünlüydü
YORUM EKLE