Demokrasilerde “%1’ in de” Hakkı Var mıdır?

      Elbette vardır.

     Bu sorunun cevabını, yazının sonunda vermem gerektiğini düşünenler olabilir ve bu düşünce doğrultusunda yazının girizgâhına bakarak “Ben alacağım cevabı, başta aldım. Yazının tamamına göz atmanın ve okuyarak zaman kaybetmenin gereği yoktur” Deyip; yazıyı okuma gerekliliğinden uzaklaşacaklarını da biliyorum.

     Dobra dobra ve harbi olarak yine söylüyorum. İster yazının tamamını okuyun, ister aldığınız birinci cümledeki “El cevapta” durup; “okumayı kesebilme” özgürlüğünün tadına da bakabilirsiniz. Bu hür alanınıza, tepkisel bir duyguda karşılık vermeyeceğimi peşinen söyleyeyim.

     Evet, demokrasilerde % 99‘a karşı; %1’in de hakkı, hukuku vardır. Talepleri değerli ve kıymetlidir. Hem beşeri, hem de şerri-î sistemlerde; bu hakkın verilmesi ve muhafaza edilme ölçütleri açık bir şekilde yer almaktadır.

***

    Demokrasi, batı uygarlığında gelişmiştir. Üç yüzden fazla tanımı vardır. Bu güne kadar insanoğlunun ulaşabildiği ve geliştirdiği en iyi rejim olma kanaati; bütün dünya insanlarının yaygın inanışıdır. Benim en sevdiğim tanımı ise Abrahama Lincoln’un tanımıdır.“Halkın, halk tarafından ve halk için yönetimi” şeklinde ki bu terimsel açıklaması, demokratik ülkelerin çoğunda uygulanma imkânına tamamen sahip olamamıştır.

     Amarikalı L. Lipson, %51 için şunu söylemektedir. “Eğer bir hükümetin İktidarını haklılaştıran şey; %51 çoğunluk ve bu çoğunluğun rızası ise bundan çıkarılacak sonuç, %49‘un yani rızası olmayanlar için bu iktidarın haklı olmadığıdır. Çoğunluk bir niceliktir, ahlak ve genel doğrular ise nitelikten oluşur. Bir nicelik, bir niteliğe yol açmaz” Demektedir ve san Francisco’da ilginç bir vakayı misal gösterir. Beyazların oturduğu bir semte; iyi eğitim görmüş, eşi, işi ve çocuğu olan aile babası bir Çinli ev almak isteyince, semt halkı buna karşı çıkar ve mahalle ortasında bunu tartışıp oylamaya sunarlar. Çoğunluk ret oyu verir ve Çinli bu semte ev alamadığı gibi semte girişi de yasaklanır. Bu olayda gözlenen vaka, ırk ayrımcılığı ve haklı taleplerin ret edilme sistematiğini demokratik mekanizma ile “sağlama alma” yönteminin sürdürülme gerçeğidir.”Bu, yöntem itibari ile demokratiktir. Lakin tutum olarak anti-demokratiktir.

%99 düşen; Yüzde biri ikna ve razı etmektir 

     Demokrasilerde bırakın %49’u, Yüzde birin bile protesto hakkı vardır. Bu haklar, şiddete ve silaha başvurulmadan yapıldığı zaman değerlendirilmeye alınır. Bazen bu eylemsel protestolar yeterli olmayabilir. Bunu kendileri bile biliyorlardır. İkna ve razı olmaya; rıza göstermeyenlerin bundan sonraki işi ise “Mazlum Kaderlerine” razı olmak ve hayatlarını böyle sürdürmeyi kabul etmek zorunda kalmalarıdır.

     Azınlıklar, çoğunluklara göre bazı haklardan mahrum olabilirler ama zulme uğramaz, sürgün ve talan edilmezler.

***

    Şerri-î sisteme, yani bize göre İslam kamu hukukunda ise “Çoğunluk -%51’e” göre değil; “çoğulculuk” yani %49’un de dâhil olduğu bir karar verme ve yönetme mekanizması vardır.

    Ali Bulaç, bu konu için şöyle diyor. “Halk, çoğunluk kararı ile herhangi bir görüşü totaliter olarak herkesi kapsayacak şekilde alamaz. Her bir din, kültürel veya etnik bir grup, sosyal blok ve hatta marjinal topluluklar bile düşünsel, dinsel ve hukuksal olarak bir özerkliğe sahiptir. Seçtiği görüş onun için total ve bağlayıcıdır.”Demektedir. Bu sebep ile aynı toplum içinde çok sayıda hukuk ve düşünsel fikirlerin geçerliliği mevcuttur. Burada %51’in yani devletin görevi; her bloğun düşünsel boyutunun özgürlüklerini güvence altına almak ve uzlaşı kültürünü yaygınlaştırmaktır.

    Talep ve istekler, inanç-görüş ve toplumsal tabakalardan ayrı düşünülemez. Bundan dolayı çok görüşlü ve değişik fikirli grupların özerkliğine müdahale etmeden, kaygıları uzlaşı kültürün eleklerinden geçirtilerek değerlendirmeye almalıyız.

   “Uzlaşmadan kökünü kazımaya devam” niteliğindeki yönetme tarzı; toplumlarda kargaşaya yol açar, kaosa meydan verir. Buda devlet otoritesini zamanla zayıflatır ve uzlaşmaya varılamayan grupların popülerliğini yükseltir

Peki, yapabilecek şey nedir ?

   Demokratik rejimlerin, olmazsa olmazların en başında  “secim ve sandık” gelmektedir. Beğenmediğiniz bir görüşün iktidarına son verebilmenizin tek şartı da budur. Sağa sola dalaşıp çeşitli hile ve cambazlıklara başvurarak, sandık ile gelen iktidarları alaşağı edemezsiniz. Bu demokrasilerin ruhuna ters bir tutum ve aynı zamanda demokrasi dışı bir uygulamadır. Yapmak istediğinizin en kolay ve en rahat yolu secimler esnasında görüş ve düşüncelerinizi sandıklardan çıkartmak ve onlara hayat ve canlılık kazandırmaktır. İktidara geldiğinizde ise %1‘de olsa demokrasiye inanan ve bu istikamette tutum sergileyenleri dinlemeli, doğrularına değer vermelisiniz.

    Elbette hiç kimse  % 1‘in talep ve isteklerini, %99 ‘un haklarına, telep ve isteklerine eş gösteremez, bunda kimsenin itirazı da olamaz. Olayı hem demokratik, hem de şerri-î sistemlerin ahlaksal boyutuna indirgediğimizde, karşımıza her bireyin fikirsel taleplerini dinleme ve doğru olanları kabul etmek gibi zorunlu bir hissiyattan geçme mecburiyetliğine şahit oluyoruz. Sonuçta sistemleri bire bir yöneten ve kaptan olma durumunda olanlar; birey ve insandır. Dolayısıyla sistemlerin, sürdürebilirliklerini sağlamak için; bireylerin, genel bir ahlaki bakış ve insani hissiyatlardan da geçmek zorunda olduğunu hepimiz biliyoruz.

     Bu vesile ile eski bir siyasetçinin “Karşı tarafı anlama” manifestosunu sizinle paylaşmak istiyorum. Şöyle diyor:

    -Savaş değil BARIŞ.

    -Çatışma değil DİYALOG.

    -Çifte standart değil ADELET.

    -Sömürü değil SAMİMİ İŞBİRLİĞİ.

    -Üstün görme değil EŞİTLİK.

    -Baskı ve tahakküm değil İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ

     Vesselam Herkese diyorum.

YORUM EKLE