Mustafa Aydoğan: “Kapısını Çalmaya Gideceğin Dil Avluda Seni Karşılamayı Bekler”

KÜLTÜR SANAT

İsveç’te yaşayan yazar, çevirmen ve dilbilimci Mustafa Aydoğan, Kürtçenin yazım dilinde standartlaşması için üç yıldır birçok Kürt dilbilimci akademisyenlerle oluşturdukları çalışma grubunun bu yılki toplantısına katılmak için Diyarbakır’a geldi.

Aralarında Mikail Bülbül, Kadri Yıldırım, Sami Tan, Zana Farqînî, Diham Ebdulfettah, Reşo Zilan, Zülküf Elgün, Mahmut Lewendî, Abdulvahap Musa gibi geniş bir yelpazesi olan bu çalıştay, bölgelere göre değişen sözcük kullanımlarını bir araya getirmek, yapılarını incelemek, kullanım yoğunluğunu araştırmak ve bu çalışmaların ardından kamuoyuna önerecekleri bir standardı hazırlamak için bir araya gelmekteler.

İnsanların gündelik yaşamlarında kendi yörelerinde kullandıkları dilleri her ne kadar ihtiyaçlarını karşılıyor gibi görünse de, yazım dilinde bir ortaklaşma, birbirini doğru ve sağlıklı bir şekilde anlama adına bir standardın mutlaka önerilmesi gerektiğini düşündükleri için bir araya gelen dilbilimcilerden oluşan bu grup, uzun soluklu bir çalışma takvimlerini oluşturmuş durumdalar.

Diyarbakır’daki toplantının ardından Kızıltepe’de Mawa Kitap Kafenin konuğu olan Aydoğan, katıldığı söyleşi programında, 32 yıldır İsveç’te aralarında yazarların, şairlerin ve dilbilimcilerin olduğu “Grûpa Kurmancî-Kurmanci grubu” hakkında da bilgiler verdi.

Grubun 32 yıllık çalışmasının 20 yılını kapsayan ve Avesta yayınlarından çıkan kaynak kitabının içeriği hakkında da konuşan Aydoğan, Kürtçenin konuşulduğu tüm yerlerden dile dair malzemeler topladıklarını, Kurmancinin değişik ağızlarını incelediklerini, kayıt altına aldıklarını, Kürtçede unutulan, haberdar olunmadığı ve kullanılmadığı için yabancı kelimelermiş gibi muamele gören sözcükleri araştırdıklarını, tarımda, insan anatomisinde, mimaride, astronomide, deniz ürünlerinde, bitkilerde-hayvanlarda ve daha nice alanlarda kullanılan birçok terimi bir araya getirdiklerini ve böylece terminolojik bir disiplin içerisinde değerlendirdiklerini belirtti.

Bu çalışmalar kapsamında grup üyeleriyle her altı ayda bir buluştuklarını belirten Aydoğan, günlerce süren bu araştırmaları kurmanci adında bir dergide topladıklarını ve dosya çalışması halinde insanların bilgisine sunduklarını söyledi.

 Aynı zamanda Wate dergisinin başını çektiği bir grubun da Zazakî konusunda çalışmalar yürüttüklerini, Zazakî dilinde yetkin olan yazar ve dilbilimcilerin Kurmancî de olduğu gibi kendi aralarında oluşturdukları platformlarda bir araya geldiklerini ve Kurmancî grubuyla istişarelerin de yapıldığını söyledi.

Orhan Pamuk’un benim adım Kırmızı ve Yaşar Kemal’in Fillerin Sultan adlı kitaplarını Kürtçeye çeviren Aydoğan, “bazen başkalarına değil, kendi kendimize Kürtçenin dünyadaki diğer dillerden aşağı kalır bir yanının olmadığını, istenildiği takdir de o dil ile edebiyatın, sanatın, bilimin, siyasetin rahatlıkla yapılabileceğini ispatlamamız gerekiyor, ben de bu gerekliliği duyduğum zamanlarda Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal gibi özgün ve aynı zamanda zor dilleri olan bu iki yazarı Kürtçeye çevirdim.” Dedi.

Dil mi zayıf, biz mi zayıfız sorusunun doğru bir yanıtını almak için öncelikle dile ihtiyacımız olduğu anda o dilin kapısını çalıp çalmadığımızı, ondan o ihtiyacımıza yönelik bir şey talep edip, etmediğimizi kendi kendimize sormamız gerekiyor diyen Aydoğan, bir şey anlatmak, bir şey yaratmak ve bir şey yapmak için kapısını çaldığın dil, sana gerekli malzemeyi vermiyorsa onu başka bir dilden talep etme hakkın doğar, ancak Kürtçenin bu anlamda kimseyi eli boş göndermeyeceğini hatta kapısını çalmaya gittiğin vakit onun seni avluda karşılayacağını söyledi.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.