Debebilir ki bu sürecin ilk adımı SOSGED (Sosyal Gelişim Enstitüsü) tarafından Midyat’ta Matiat otelde düzenlenen Barış Sofrası adlı etkinliğin odağına Kürtlerin eşsiz ve ölümsüz lideri Mele Mıstefa Berzani bölge ve dünya barışına ilişkin felsefesi yerleştirilerek atılmış oldu. Bu etkinliğe Federal Kurdistan’dan üst düzey yöneticiler ve Berzani ailesinin üçüncü kuşak bireyleri de davet edildi. Etkinliğin farklı farklı kesimlere seslenebilmesi açısından dini, ulusal ve gayri müslim azınlıklarımızın temsilcileri de davet edilenler arasındaydı. Aynı zamanda sunuşta hazırlanan VTR’nin buna uygun olduğuna da riayet edilmişti. Mardin’in eski ve yeni milletvekilleri çağrılmış, gündeme ilişkin birer konuşma yapmışlardı. Ancak davet edilen BDP’li vekil Erol Dora’nın katılmaması dikkatlerden kaçmadı.
Berzani’nin yaşamının kısaca Türkçe-Kürtçe ve İngilizce dilleriyle yazıldığı bir kitapçık katılımcılara dağıtıldı. Kitapçıkta “Hiçbir Kürt ırk, dil ve din farklılığıyla insana bakmaz, onlara aşılanmış kültür Mevlana kültürüdür. ‘gel kim olursan ol yine gel’ düşüncesiyle yaradılanı yaradandan ötürü kabul gören kimlikleri vardır. Hiçbir Kürt cahil değildir çünkü onlarda Hz: Ali’nin ilim kapısını açan anahtarı vardır ve bu anahtar Molla Mustafa Barzani tarafından gerekliliği yerine getirilerek halkına emanet etmişliği vardır.
Her Kürt Yunus Emre yüreği taşır çünkü bilirler ki liderleri Nemır Molla Mustafa, sabır sembolüydü ve hoşgörü sahibi olduğundan ötürü kimseyi düşman bellemeden herkese el uzatan bir yönü vardı.
Molla Mustafa tüm bu yaşamsal değerlerle bedeni ebediyete gitmiş olmasına rağmen, tüm canlılığıyla yüreklerde yaşamaktadır. Molla Mustafa Barzani’yi tanımadan barışı tanıyamazsınız.” Şeklinde evrensel değerlerle tarif edilebilecek barış felsefesine yer verilmiştir.
Anlamlı konuşmalardan bir tanesi de AK Parti Mardin Milletvekili Sayın Abdurrahim Akdağ tarafından yapıldı, Akdağ konuşmasında barışın yaşadığımız coğrafyada gerekliliğine işaret ederek “Yaşlı dünyamız nice küçük ve iki büyük savaş gördü. Bölgemizde bugün halen süren savaşlar vardır. Birileri bizim alın terimiz, kanımız ve gözyaşlarımız üzerinden hegemonyalarını sürdürmek istemektedirler. Daha ne kadar buna müsaade edeceğiz?
Ey İbrahim’in çocukları! Ötekini kendi gibi kabul ederek, empati yaparak, farklılıklarımızı zenginlik kabul ederek özgür ve huzurlu bir dünya oluşturmak mümkündür. Emaneten yürütülen çatışmaların piyonu olmak kaderimiz olmamalıdır. Güçlü bir iradeyle kaderimize sahip çıkmalıyız.
Ey kadim toprakların sahipleri! Ey Mezopotamya’nın asil insanları! İnsanlık kadar eski bu toprakların “medeniyet yapma” potansiyelini yeniden canlandırmalıyız. Etnisite ve inanç değerlerimizin farklı oluşunu istismar eden yaklaşımları ayaklarımızın altına almalıyız.
Ret, inkâr ve asimilasyon tarihin çöplüğüne atılacak utanç verici yaklaşımlardır. Birlikte tarih yapma iradesini ortaya koyanlar bu gün de barışı, güveni ve istikrarı beraber oluşturma potansiyeline sahiptirler.
Mevlana, Yunus Emre, Melaye Cezeri, Şeh Ahmede Xani, Feqiye Teyra, Bediüzzaman Said Nursi gibi aşkın kahramanları yetiştiren bu mümbit toprakların varisleri! En değerli şeyimiz olan İnsan kaynağımızı, insanlığın ve medeniyetin hizmetine sunmak gibi bir misyonumuzun olduğunu biliyorsunuz.
İyiliği yerleştirmek ve kötülüğü iyilikle savmak asil insanların şiarındandır. Bu özellikleri geçmişte gerçekleştirmiş olmanın avantajını bugünde kullanabilmeliyiz.
Farklılıkları ile bir şehirde beraber yaşama kurallarını içeren Medine Vesikası; zulme uğrayanın inancına ve kavmiyetine bakılmaksızın himaye edileceği öngörmektedir. Burada en çok geçen kavram “makul” yani akla uygun olan. Bugün de ortak akıl adil davranmayı ve her insanı bir değer olarak önemsemeyi gerektirmektedir.
Dünyada yapmak istediğimiz değişikliği, kendimizde yaparak işe başlayabiliriz. Barışı kendi içimizde örerek yola koyulabiliriz. Evrensel insani değerlerin oluşturduğu bir dünyanın şiddetten arınabileceğine inanıyorum!
Ey Türkler, Kürtler, Araplar, Müslümanlar, Hıristiyanlar! Kadim toprakların bahçesindeki çiçekler! Dillerimizin, renklerimizin inançlarımızın farklı olması Allah’ın kudretinin alametidir. Herhangi bir renge ve dile karşı kökten bir saldırı Allah’ın bir ayetine saldırıyla eş anlamlıdır.” diye değerlendirmede bulundu.
Berzani İle Tanışmak
1970’lerde Berzani önderliğinde Irak’ta Kürt Özgürlük Mücadelesi veriliyordu. Türkiye, Suriye ve İran Kürtleri arasında bu eşsiz ve benzersiz önderin karizması giderek yükseliyordu. O yıllarda aile olarak biz de Kürt Özgürlük Mücadelesini olanaklar ölçüsünde takip ediyorduk. İlkokul öğretmenim rahmetli Müslüm Yıldırım (Bir dönem Nusaybin Belediye Başkanı olarak görev yaptı.) köyde iken gençlerle temaslara geçerek bir Kürt aydını olarak gidişat hakkında bilgi veriyordu. O yıllarda KDP’nın resmi yayın organı olan Xebat dergisiyle tanışıldı. Denilebilir ki Müslüm Hoca sayesinde yurtseverlikle tanıştık. Doğal olarak ben de bundan nasibimi aldım. Hatta Müslüm Hocam sorardı: Kalikê te kî ye? Min digot Berzanî ye. Deden kim? Dedem Berzani’dir diye yanıtlardım. Bu şekilde küçük yaşta Berzani ile yurtseverlikle tanışmış olduk. Bu, o yıllarda ve o yaşlarda çok az sayıda Kürt çocuklarına ancak nasip olabiliyordu. 12 Eylül 1980’lerden sonra ise yurtseverliğin PKK Versiyonu ile tanıştık, şartlar değişince. Bu yurtseverlik versiyonu daha çok örgüt retoriğinde ‘Önderlik’ dedikleri kült etrafında biraz da örgüt odaklı olarak şekillenirken ki bu, Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesinden sonra daha da belirginleşti. Berzani önderliğinde gelişen Kürt yurtseverliği versiyonu ise daha çok Kürdi ve Kürdistani renklerle bezendi, öyle gelişti. KDP retoriği hatırlanacağı üzere ‘Bijî Kurd û Kurdistan’ şiarının temeli üzerinde önce Irak Kürtleri arasında kabul gördü, ardından Türkiye, İran ve Suriye’de yaşayan Kürtler nezdinde söylemin iz düşümleri sosyal zeminde somutluk kazandı. Hatırladığım kadarıyla KDP öncülüğünde çıkarılan dergi ve gazetelerde ‘Bijî Serok Berzanî’ tarzında sloganlar atılmadı, halka attırılmadı. Bu niye böyle oldu? Belki başka bir yazıda irdelenebilir.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki 1970’lerde Kürt yurtseverliği ile tanışan Kürtlerin sanki hoşgörüleri daha fazla, politik olaylara bakışı daha yumuşak. O yıllar bu anlamda süreçle tanışmış insanların bir kısmı hala hayatta. Böylesi insanlarla sohbet edildiğinde sözünü ettiğim gerçeklik hemen fark edilir. Dünya da Berzani ve önderlik ettiği Peşmerge hareketine özüne uygun yaklaşmıştır. Örneğin başta ABD olmak üzere tüm batılı ülkeler hiçbir zaman Berzani hareketini ve kendisini ‘terörist ve terörün elebaşısı…’ olarak nitelememiştir. Bu çok ilginçbir nokta ve üzerinde düşünülmesi gerekir. O, davasına daima haklı olabilecek çerçevede önderlik etmiş, buna sadık kalmıştır. Örneğin, Rusya’ya büyük yürüyüşünü gerçekleştirdiğinde yine haklı bir dava olduğunu Ruslara anlatabilmek için dillerini bile öğrenmeye çalışacak, o yaşta öğrenci olabilecek mütevaziliğini gösterebilmiştir.
Berzani yaşamın her alanında halkına önderlik yapmış ve örnek olabilmesi için gereken her davranışta bulunmuştur. Sadece siyasette değil diplomaside, özgürlük savaşı verirken de dağlarda, günlük yaşamda da topluma örnek bir insan olabilmeyi başarmış bir liderdir. Vefatı da Kürtleri derinden üzmüştür. Hatırlıyorum ABD’de hayata gözlerini yuman haberini radyoda dinlemiştik. Kürt lider Molla Mustafa Berzani ABD’de tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumdu şeklinde haber geçildi. Bu haber, o zaman lokal de olsa bazı Kürt çevrelerinde ‘Acaba ABD kendisini ilaçlarla zehirledi mi?’ diye kuşkular dillendirilmişti. Kaderin bir cilvesi olsa gerek, PKK Lideri Abdullah Öcalan da Türkiye’ye getirilirken uçakta sarf ettiği sözlerine karşılık kendisine çok inanmış Kürtler ‘Ona ilaçlar verilmiş olduğundan öyle konuşuyor’ diye ihtiyatlı yaklaşmışlardı. İlaç tartışması ve zehirlenme ihtimali uzun sure tartışıldı.
Mele Mıstefa Berzani’nin görsel medyanın çok zayıf olduğu yıllarda dünyadaki bütün Kürtler nezdinde tanınmış ve bu anlamda ölümsüzlüğe ulaşmayı başarmış bir lider olması ne kadar anlamlıdır, değimli?
Proje kapsamında Saidi Nursi, Haydar Aliyev, Mele Mıstefa Berzani, Hana Dolabani,Elize Donat ve Rauf Denktaş gibi önemli şahsiyetlerin misyonunu günümüzde yansıtmaya çalışan kişiler ödüllendirildi.
Kitap notu: Esra Dündar ve bir grup arkadaşının kolektif olarak yazdıkları Kadının Ruhsal Arkeolojisi “Hava’nın Tüneli” adlı kitabı okumanızı tavsiye ederim sevgili okurlar. Ben de Esra Hanım ve arkadaşlarına, bu çalışmalarından dolayı kendilerini tebrik eder, bundan sonraki çalışmalarında başarılar dilerim.