SAYIN BAŞBAKAN, BARIŞIN MEŞALESİ KARANLIĞI MUTLAKA YENECEKTİR
İnsanlığın yaratılışından günümüze kadar savaş ve barış, kan ve gözyaşı, bedel ve riskler verilerek zorlu, yokuşlu ve inişlerle günümüze kadar gelmiştir.
İnsanlığın babası Âdem’in oğulları Habil’in kabili öldürmesiyle insanlar arasında düşmanlık startı verilmiştir. Evrenin sahibi yüce Allah Kuran-i Kerim’de Adem ve Havva’yı taahhütlerinde durmadıkları ve şeytana uydukları için Allah tarafından dünyaya birbirlerine nesilleri düşman olmak üzere gönderilmiştir.
O günden bu güne kadar toplumsal kriterlerin bir gereği olarak bilimsel diyalektiğin basamaklarını adım adım aşarak savaş ve barış birbirilerinin karşıtı olarak günümüze kadar gelmiştir.
Bu süreçler zarfında insanlık tarihi, nice savaş yanlısı, imparatorlar ve barış kahramanlarını görmüştür. İnsanlığın düşmanları olan Krallar ve İmparatorlukların sona ermesi ve Kralları ölümleriyle beraber tarihin çöplüğüne girmişlerdir.
Barıştan yana olan cesur insanlarda savaşları kaybetmelerine rağmen tarihe isimlerini altın harflerle yazarak silinmez eserlerle beraber günümüze kadar getirmişlerdir.
Tarihte barışın kahramanları dönemlere göre birinci sırada Peygamberler olmuştur.
Tufanın kahramanı Nuh Peygamber, Sümer İmparatoru Krallar Kralı Nemruda karşı Allahın varlığını ispat etmeye çalışan putperest ve despot diktatörlüğüne karşı tüm işkenceler ve ateşe karşı “Allah ve İnsanlık” inancını hiç kaybetmeyen tarihin ilk devrimci direniş Peygamberi olarak dünyaya gelen tüm kitap sahipleri peygamberlerin babası olarak insanlık ve dinler tarihine geçen efsanevi Peygamber Hz. İbrahim olmuştur.
Daha sonra Mısır Firavunlarının baskıcı sistemlerine karşı Hz. Musa’nın Yahudi halkını kurtarmak amacıyla Allah tarafından gönderilen TEVRAT rehberliğiyle dünyada eşi az görülebilen bir kahramanlık örneğiyle Allah’tan aldığı mucizelerle beraber Mısırda Firavun sisteminin yıkılmasını getirmiş ve Yahudi halkının Kızıldeniz’den geçmesini sağlayarak özgürlüklerini kazanmıştır.
Kral Peygamberler döneminde Hz. Davut ve Hz. Süleyman’ın mucizevi dünya imparatorluk dönemleri gelip geçmiştir.
Roma imparatorluğu ve Yahudi iş birlikçilerine karşı İsa Mesih’in dönemi başladı. Havarileriyle Orta Doğu halklarına İNCİL’in adalet, barış ve kardeşlik taleplerini hayata geçirmeye çalıştı. Bunu da Roma imparatorluğu bünyesinde çalışan Yahudi işbirlikçilerin iftiralarıyla ölümüne neden olmuşlardır. Bu mücadele Hz. İsa’yı tarihe silinmez harflerle tarihe kazınmasına sebep olmuştur. Karşıtlarını da kara sayfaların içine gömmüştür.
Son Peygamber ve Ahir zaman Peygamberi insanların ve cinlerin resulü Hz. Muhammed dönemi başladı.
Bu dönemler Barış Mücadelesinde İslamiyet’in meşalesiyle karanlığı yırtmaya Barış ve Kardeşliğin insanlar içinde Adil ve Eşit bir şekilde hayata geçirmeye çalıştı ve Allah’ın son kitabı Kuran-i Kerim’le tüm dünya halklarına inanca dayalı devrimci mesajlar vermeyi başardı. Ve dünyada ilk defa kölecilik zincirini kırarak Zulüm sayfasını kendi döneminde kapatmayı başarmıştır. Ve tüm insanlığa barış ve özgürlüğü esas alan beyaz bir sayfanın açılmasını sağlamıştır. Onun dönemi 33 yıllık Asrısaadet süresiyle devam etmiş daha sonra bu çizgiyi takip edenler insanlık tarihine, ranta dayalı çizgiyle yürüyenler ise insanlığın ve İslamiyet’in kalbinden silindiler.
İnsanlık mücadelesinde Hz. İbrahim’in barış çizgisi ilk çağ öncesi ve İlk çağ sonrasında da devam etti. Milattan önce orta doğuda Asur İmparatorluğuna karşı Med ve Babil cephesiyle bir barış cephesi kuruldu. Bu cephenin önderi Med Kralı Kiyaksaresti.
Pers İmparatorluğunun Avrupa’yı işgallerinde bir milyonluk Pers ordusuna karşı 300 Spartalı’nın kendi vatan savunmalarındaki kahramanlık direnişi de silinmez bir eser bırakmıştır. Haçlı saldırılarına karşı orta doğu halklarının efsanevi Kürt Sultanı Selahaddin-e Eyyubi’nin Haçlı saldırılarına karşı Kahramanlık destanı devam etmiştir.
Osmanlı döneminde özgürlükleri uğruna savaş veren 10 bin kişilik halk ordusuyla özgürlükleri uğruna şehadete ulaşan halk önderi Şeyh Bedrettin destanını görmek lazımdır.
Libya Halk kurtuluş önderi Gerilla lideri Ömer Muhtar’ın kurtuluş mücadelesi devam etmiştir.
Hindistan’ı İngiliz sömürgeciliğine karşı soğuk savaşta kurtaran halk önderi Mahat Magandi’nin bağımsızlık bayrağı en yüksek yerlere ulaştı.
Kürdistan Halk önderi ve Gerilla Lideri General Mustafa Berzani’nin mahabattaki Cesur direnişi ve Çilekeş yolculuğu ve halkı uğruna ölümüne kadar mücadelesi arap şairleri tarafından her yere yankı yapan zorlu bir barış ve özgürlük dönemini insanlığa eser olarak bırakmayı başardı.
Afrika Halk Kurtuluş önderi Nelson Mandela, Filistin Halk Kurtuluş lideri Yaser Arafat gibi kendi halklarının siyasi önderleri kendi tarihlerinin onur sayfalarına geçtiler. Karşılarında yer alan Zafer kazanan şiddet ve zulüm güçleri ise insanlık tarihinin yanından bile geçmeyi başaramadılar.
İslam tarihinden bir örnek vermek istiyorum, İslam’ın 4. Halifesi, Teorisyeni ve Kahramanı olan Hz. Ali’ye karşı Muaviye, Hile ve Dalaverelerle direniş göstermeye çalıştı. Ve İslam halifeliğine karşı başkaldırdı. Şam’daki Sittin savaşında Muaviye ordusunu yenen Hz. Ali ordusundaki talepler uğruna Muaviye’nin kolundan tutup ceza evine atamadı.
Bakınız İslam da bu siyasi boşluk neyi getirdi; Hz. Ali’nin Hariciler tarafından öldürülmesini getirdi. Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan’ın Muaviye’nin oğlu olan yezit tarafından kalleşçe ve alçakça bir şekilde öldürülmesini sağladı. Adil olan İslam’ın barış ve özgürlük sistemini emevi imparatorluğuna dönüştürdü. Muaviye önce Ortadoğu’yu ele geçirdi arkasından Anadolu’yu, Hindistan’ı daha sonra İspanya’yı boydan boya Endülüs Emevi devletine dönüştürdü. Pirene dağlarına kadar gitmeyi başardı.
Şu Allah’ın işine bakın tüm İslam coğrafyasında bir tek Muaviye ve Yezidin ismine rastlanmak mümkün değildir.
Ancak İslam’ın çizgisi karakter ve şahsiyetlerinden hiç taviz vermeyen samimiyetleriyle insanların kalbinde silinmez eserler bırakan Hz. Ali ve oğulları Hasan ve Hüseyin’in isimleriyle her yerde karşılaşmak mümkündür.
Demek ki marifet Para ve İmparatorlukta değildir. Marifet Allah inancında samimi olan vicdani muhasebe yapabilen barış ve kardeşliği esas alan onurlu ve cesur şahsiyetlerdedir.
SAYIN BAŞBAKAN
Sizlere bu tarihi örnekleri verirken Barış ve Savaşın mücadelesinde insanoğlu genelde barışın zaferlerine tanık olmuştur. Doğruluk ve Vicdan muhasebesinde şiddet yanlılarına karşı savaşı kaybedenlerde gene kaybetmemişlerdir. Çünkü insanlık tarihine isimleri silinmez harflerle yazılmıştır. Gelecek nesillere zafer kulvarlarını bırakarak evrenin sahibinde de onurlu bir ahiret yaşamı kazanmışlardır.
Sayın Başbakan,
PKK’yi muhatap göstererek akan kanı durdurarak yarattığınız bu çözüm kararı tarihi bir adımdır. Aynı zamanda siyasal anlamda risk ve bedel isteyen onurlu ve cesur bir davranıştır.
Kürtçe bir söz vardır. ‘‘Korkaklar hayatlarında beyaz göğüs görmezler’’ bu söz bir kadın göğüsünü tesavur etmiyor. Onurlu bir yaşamı tesavur etmektedir.
Çünkü her onurun bir bedeli vardır. Biz de karınca kararınca bu süreçlerinize katkı göstermeye çalıştık. Ekopolitik adına PKK’nin Avrupa temsilcileriyle görüşmelerde bulunduk. Kandil’den alınan görüşme önerilerini devlet yetkililerine iletilmesini de ben sağladım. Desteklerinizle bu Barış amacına ulaşırsa siz bu tarihin kahramanı olursunuz.
Tarih mutlaka benle beraber Ekopolitikin hizmetlerini de yazmış olacaktır. Ancak üzülerek belirtmek istiyorum ki bu barış ve çözüm süreci pekiyi gitmiyor inşallah önümüzdeki süreçte karşılıklı olarak düzeltme yoluna gidilecektir. Hükümet yetkililerinin halen terörist başı ve teröristler cümlelerini kullanmaktadırlar.
Anayasal taleplerde hükümetin çoğunluk sayısı olmadığı için bu konuda çözüm hususunda kimsenin hükümete eleştiri getirme hakkı yoktur.
Barışın Kamuoyunda inandırıcı olabilmesi için Hükumet bazı adımlar atmalıdır
Örneğin ana dilde eğitim, 1958’de bir hükümet kararıyla tarihi ve yerel isimleri değiştirilen tüm köy ve belde isimlerinin iadesinin sağlanması, ırkçı öğrenci antlarının bir an önce kaldırılmalarının hayata geçirilmesi, terörle mücadele yasası değiştirilerek KCK’den içerde olan tutuklularının serbest bırakılması gibi bazı adımlar atılmalıdır.
PKK Önderi Abdullah ÖCALAN’ın sağlık durumuna müdahale edilerek olumlu bir kararın alınması sağlanmalıdır. Bu icraatlar sizin hükümetinizin barış mücadelesinde kamuoyu nezdinde tartışılmaz bir haklılığını ortaya çıkaracaktır. O zaman PKK isterse silahlı güçlerini yurt dışına çıkarmasın her ortamda barışta samimi olmayanlar kamuoyu nezdinde mahkûm olacaktır. Ve Türkiye’de barış ve demokrasiden yana olan tüm kamuoyu sizden yana tavır almış olacaktır. Önümüzdeki seçimlerde Türkiye’de ve bölgede siyasal şartlar sizleri zafere götürecektir.
Ancak bölgedeki bazı istisnalar dışında suni ve dandik örgüt yöneticileriyle bu süreci başarmanız çok zordur.
Bir örgüt ki çok büyük çoğunluğu siyasal ve ekonomik rant peşindedir. Kızıltepe, Nusaybin, Derik, Mazıdağı ve Dargeçit’e kağıt üzerindedir. Şimdiye kadar Kızıltepe’de bizim şahsi çalışmalarımız dışında şimdiye kadar hiçbir esnafın gezme cesareti gösterilmemiştir.
Bir örgüt ki örgütle hiç alakası olmayan örgüte üye bile olmayan bir kişi sadece zengin olduğu için ve teşkilat başkanlarına bazı imkânlar sağladığı için 2011 Milletvekili temayülünde 1. olmuştur.
Bana da dolaylı teklifler yapıldı bu talebi şiddetle reddettim kendi halkına hizmet amacıyla bir insan hakları savunucusu olarak defalarca DGM’lerde yargılanmışsa ceza evinde kalmışsa ve uluslararası insan hakları konferanslarına konuşmacı olarak katılmışsa ve bu ülke adına ödüller alan bir kişi insanları rijit yapan böylesi bir anlayışla asla muhatap olamaz diyerek geri çevirdim.
Bir örgüt ki 2011 seçimlerinde beni ilk 12 üst kurula alıyor genel merkezin anketlerinde belli başlı bazı ilçelerde ismim telaffuz ediliyor siyasal sosyal ve toplumsal yaşamayı hep paylaştığım ve 2009 seçimlerinde Ak Parti belediye başkan adaylığını yaptığım Kızıltepe’de benim ismim telaffuz edilmiyor böylesi anket mi olur?
2009 Kızıltepe Belediye Başkanlığı seçimlerinde herkesin gözü önünde Cereyan eden saat 14:00’e kadar sadece katılımın %30 olduğu sandık başlarında tek bir sandık üyesi olmayan bir partinin adaylığında bu sakat ortama rağmen 2009 seçimlerinde rakamlar ortadadır. Ak Parti’nin Kızıltepe şehri içinde İl genel meclisi sonuçlarının neredeyse iki katını alarak onurumu ve partinin onurunu muhafaza etmeye çalıştım ve saat 14.00’ten sonra sandıklara tamamen hâkim olan malum siyasal parti binlerce seçmenin oylarını kullanarak seçimi gayrimeşru olarak aldıysa ve bazı sandıkların seçmen sayısı 300 ise ve o sandıklara 320 oy atılmışsa ve sandık seçimi sonuçlarında benim başkanlığıma ait 4.000 oyun yasa dışı bir şekilde iptal edilmesi sağlanmışsa ve bazı karşı partililerin utanmadan “Cemil seçimlerde büyük başarı gösterdi ama biz onu sandıkta boğduk” konuşmalarına tanık olunduysa diyeceğim tek bir cümle vardır. Böylesi karanlık bir manzara karşısında herkese Helal Olsun derim.
Sayın Başbakanın bu tablolar karşısında tahmin ediyorum haberi yoktur. Haberi olsa bile olmayan bir örgüt karşısında ne yapabilir ki? Bu örgütsel yapılar Sayın Başbakan için sadece bir yüktür. Bu örgüt yöneticilerinin belki aileleri kendilerine oy verir Kürt halkı içinde oy alacak hiçbir kriterleri mevcut değildir. Alınan bu oylar sadece Recep Tayyip ERDOĞAN’ın şahsiyetine verilmektedir. Bu objektif gerçekliğinde bilinmesi lazımdır.
Sayın Başbakan’a bağlı Basın yayın ve Enformasyonda belli bir sürede danışmanlık yaptım. 16 Kürt kanaat önderlerinden Mardin kanaat önderi olarak Rixos Otelinde Devlet yetkilileriyle beraber çözüm toplantılarına katıldım.
Ve beni tüm örgüt ve milletvekillerine rağmen Kızıltepe’de Belediye başkan adayı yaptı. Sayın Başbakana Teşekkür ediyorum.
Ben Hac Farizesini yerine getirmiş İslamcı, Evrensel ve Devrimci bir şahsiyetim bunu herkesin bilmesinde yarar görüyorum Evrenin sahibine karşı şahsi günahlarım vardır ancak şunu iddia edebilirim bilerek siyasal ve toplumsal günahları işlemedim hiçbir zaman kendi şahsi çıkarlarımı toplumsal mücadelenin önünde tutmadım DEHAP’ın 12 gün Türkiye sorumluluğunu yani Genel Başkanlığını sürdürdüm bana verilen sözler tutulmadığı için İstifa ettim.
Bende “Padişahım Çok Yaşa” deseydim 2 ay sonra muhtemelen Büyük Kongrede Genel Başkan olacaktım. Belki de şimdiye kadar milletvekili olabilirdim.
AK Parti’den de dönemin iç işleri bakanı Beşir ATALAY başkanlığında Rixos’ta 29.12.2010 tarihinde yapılan toplantıya bana en son konuşma ve toparlama hakkı verilmişti.
Ben de BDP’nin demokratik özerkliğine karşı İspanya’nın Bask özerk sistemini savundum. Ve tek millet düşüncesine de karşı çıkarak tek ülke olarak değişmesini istedim bu konuda belki hata yapmış olabilirim çok sonraları bu fikrin Hz. İbrahim milleti anlamında söylendiğini duydum çünkü ben de Hz. İbrahim kitabının mitolojik yazarıyım. Kendisini tarihin en büyük devrimcisi ve tüm kitap peygamberlerinin babası olarak görmekteyim tek millet kelimesi bu amaçla kullanılıyorsa Türk ulusu anlamında kullanılmıyorsa tek millet düşüncesini savunanlardan biri de ben olacağım.
O toplantıda tek millet fikrine karşı çıkmasaydım ve Bask özerk sistemini savunmasaydım 2011 seçimlerinde AK Parti’den Mardin de muhtemelen 1. Sıra Milletvekili olabilirdim. Çünkü o dönemlerde Başbakanlığın önemli bazı danışmanlarının sinyalleri bu yöndeydi.
Ancak hiç pişman olmadığımı belirtmek istiyorum toplumsal mücadelede kendi şahsi kariyerim için Kürt halkının kültürüne ve tarihine ihanet etmedim çözüm için hep doğruları söylemeye çalıştım.
Devletin bu gizli toplantısında kanımca bir süresi vardır. Açıklandığı zaman kimin ne konuştuğu ortaya çıkacaktır. Ve en önemlisi Allah’ın günahkar kullarından bir kişi olarak vicdan muhasebesi yaparak toplumsal mücadelede evrenin sahibine karşı yine onurla mahcup olmadığımı beyan etmek istiyorum.
Sayın Başbakana şunu da söylemek istiyorum;
Eğer bende İnsan Hakları Şahsiyetimi çıkar için bir tarafa bıraksaydım ve BDP’den ayrılarak tüm haklı değerlerden vazgeçseydim bu gün kandilin kendilerine karşı belediye seçimlerinde aday olmama rağmen barış girişimimde bana bu kadar değer vermeleri mümkün olmazdı. Barışla ilgili Kandil’den aldığım öneriler ve devlet yetkililerine gönderdiğim rapor mutlaka Sayın Başbakana ulaşmıştır.
Çünkü bu yazdıklarım yazılar baskıya vereceğim BARIŞIN MEŞALESİ KARANLIĞI YENECEKTİR kitabında yer alacaktır.
Kandil’de başkanlık konseyi adına Sabri OK’un bana acil önerilerde bulunarak 01 - 03 Aralık 2012 tarihinde kandilde şifayı olarak 3. önerisi oldu.
1-BDP merkez yöneticilerinin İmralı’da kalan PKK önderi Sayın Abdullah ÖCALAN ile görüşmelerinin sağlanması
2-Bu sıkıntı yaratıyorsa Abdullah ÖCALAN’ın avukatlarından kandilin onay vereceği 5-10 Avukat arasında oluşan bir heyetin oluşması
3-Bununda sıkıntı yaratması durumunda Cemil AYDOĞAN’ın başkanlığında Ekopolitik içinde kendisinin uygun göreceği bir heyeti önerdi ve şunu da söyledi
“Cemil AYDOĞAN AK Partinin Kızıltepe Belediye Başkan Adayı Olduğunu, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyonda Danışmanlık yapmasına rağmen kendilerinin bir insan hakları savunucusu olarak bana güven duyduklarını Sayın Başbakanında bana güven duymasını deklere ettiler”
Şunu da açık söylemekte yarar görüyorum. PKK tarafından bana verilen bu onurlu görev talebi beni epey mahcup ettiğini de belirmek istiyorum ve bana verilen bu onurdan dolayı PKK başkanlık konseyi adına Sayın Sabri OK’a teşekkür ediyorum.
Evet, SAYIN BAŞBAKANIM
İşte benim farkım budur. Bana bölge halkının verilen desteği BDP ve benzeri partilerden ibaret değildir. Bunlar var güçleriyle seçimde alehimde propaganda yaptılar, tutmadı. Bu halk bana benim Kızıl saçlarım ve Yeşil gözlerim için oy vermedi, Bu halk 1989 ve 1993 tarihlerinde Mardin/Midyat’ta Un Fabrikası sahibi ve 2 mütahitlik şirketinin sahibi olarak Mardin’de ilk 10 vergi veren liste arasındayken barış ve demokrasi mücadelesi için DEP (Demokrasi Partisi)’ne kurucu olmuş, Parti meclisine girmiş ve her nevi risk ve bedeli veren bir insan olarak bugünlere gelmiştir. Şu anda maddi olarak da orta bir yaşamı sürdüren bir insan olarak şimdiye kadar siyasi ve toplumsal alanda hiç boşluk bırakmayan ve onuruyla dimdik ayakta durmayı başardığı için bu halk kendisine destek vermiştir.
Bana desteklerinden dolayı başta Mardin ve Bölge halkına, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında yaşayan Kardeş halklara ve Herkesin kendisini diliyle, tarihiyle, uygarlık kültürüyle, inancıyla özgür bir ortamda kendilerini taşıyabilen bir ortak coğrafyada yaşaması dileğiyle ve bu konuda barış ve kardeşlik için çaba gösteren Türk, Kürt demokratlarına ve Duyarlı, Yurtsever Türkiye Cumhuriyeti Devlet yetkililerine Teşekkür ediyorum.
Bugün Fırat nehri Barış ve Demokrasi nehridir. Barışa ve demokrasiye Düşman olan şahsiyetlerin bu nehri durdurmaya asla güçleri yetmeyecektir. Aksine nehir onları alıp yok etmeye götürecektir.
Dünya demokrasi süreci hızla yürümeye devam etmektedir. Biçimsel anlamda bu sürece destek veren özünde karşı olan emperyalist sistemlere de çok dikkat etmek gerekiyor.
Halkların desteğiyle demokrasi kulvarlarında adaletle koşanlar zafere ve aydınlığa gidecek, karşı çıkanlar ise karanlıkla beraber tarihe gömülecektir. Ve bu karanlık güçlerin tüm uğraşları boşa gidecek demokrasi güçleri tepeye çıkmayı başarmıştır ve inişe geçmiştir. Artık Dünya kaçınılmaz bir demokrasi zaferine doğru gitmektedir.
Barışın Meşalesi Karanlığı Mutlaka yenecektir.
mecit merca 11 Yıl Önce
sayın aydoğan sen hayattın her alanında böylesi onurlu çalışmalara layı bir kürt kahramanısın allah her zaman seninle beraber olsun
mehmet karadağ 11 Yıl Önce
senin bütün hizmetlerinden haberdarım sayın başbakan senin gibi hizmetkar cesur insan istemiyor. o asker ve zavalı insanları istiyor bunu bilmeni istiyorum sen kürtlerin kalbinde cemille sor olarak kalmaya devam et