Hiçbir ideolojinin, hiçbir felsefi akımın, hiçbir etnik kimliğin pragmatist/oportünist anlayışlarına entelektüel diyet borcumuz ve entelektüel kuyruk acımız yoktur.
Kendimizi soğuk savaşın her türlü çatışmacı sembollerinden, kavramlarından, değerlerinden ve konseptlerinden arındırır. Bu anlayışlarla kendimiz arasına mesafe koyarız.
Kendimizi siyasi kamplaşma ve toplumsal çatışma dışında tanımlıyoruz.
Bu bağlamda önümüze, soğuk savaşın her türlü entelektüel tahribatlarını, entelektüelce onarmayı hedef olarak koyarız.
Toplumsal tarafsızlığımız ve kurumsal bağımsızlığımız mutlak suretle koruyacağız.
Etkileşimci ve İletişimce sosyolojik metodu her türlü entelektüel çalışmanın temeli sayacağız.
Fikri üretimimizde; çatışma yerine diyalogu, öteki görme yerine empatiyi, önyargı yerine tanımayı, kamplaşma yerine işbirliğini esas alacağız.
Tarihsel olarak var olan aydın-siyaset kavgasını, özgürlükçü/demokratik bir eksene oturtup, 21.YY’da bu sorunsalı iki ayır olgu olarak, aydın ve siyaset düzlemini karşılıklı etkileşimci sorumlulukçu ilkeyi esas alarak bu alanı rahatlatacağız.
Bilimsel, entelektüel faaliyet sürdürürken; Evrensel paradigmaya ve yerel özgünlüklere sadık kalacağız. Yani evrensel olanla yerel olan değerleri çatıştırmayacağız. Bu genel ve özel değerleri; karşılıklı etkileşimci bir metod ve dengeli bir bütünsellik etrafında değerlendireceğiz.
Entelektüel faaliyetlerimiz; bygün en başta modernizm-postmodernizim sorunsalını derinlikli ele alacaktır. Felsefi, kültürel, entelektüel ve siyasi tıkanmanın temelinde aydınlanmacı modernizmin bunalımını tespit etmektir. Dünyada batıda ve doğuda genel olarak milletlerin halkların modernizm ile sorun ve çelişkileri büyüyor. Büyüyecektir. Çünkü 18.YY’dan bu yana, özellikle 20.yy boyunca komünistlerden faşistlere, liberallerden muhafazakarlara, hümanistlerden despotlara kadar bütün siyasi disiplinler (devlet ve iktidarlar) modernistti. Enternasyonalist’i de milliyetçisi de hata muhafazakârı da modernistti. Felsefiaçıdan bakıldığında Fütüristti, nihilisti, romantiği, devrimcisi, liberali ve hata klasisti de dahil herkes modernizmden beslendi.
Burada yüzleştiğimiz sorun; modernizmin bu karmaşık ve hatta karşıt felsefi, ideolojik, politik doku ve yapısıyla 21.YY’da insanlığın yükünü taşıyamaması, taşımayacak olmasıdır.
Taşımadığından dolayı, başlangıçta Avrupa genelinde her alanda geçmişten bir kopuşu temsil eden modernizm şimdi yeniden geleneğe, geçmişe sarılıyor. Ulusçuluğu aşma hamleleriyle ulusçuluğa geri dönüş kıskacında modernizm nefesiz kalıyor.
Entelektüel faaliyetin önünde duran diğer bir önemli mücadele alanı, Doğu-Batı sentezinin yeni bir içerikle geliştirilmesidir. Bu yüzden batı felsefesinin determinist, pozitivist acımasızlığı ile Doğu felsefesinin düalist/Taasupçuluğu tuzaklarına karşı uyanık olacağız.
Doğu-Batı sentezini ele alırken Mezopotamya Özelde de (bizim coğrafya) Huri medeniyeti ile Urartu medeniyetini derinlikle ele alacağız.
Küresel çapta Ekonominin ağırlık merkezi yeniden Batıdan büyük doğuya/asyaya kaymaya başladığı, ardından yeni gelişmelere yol açacağı gerçeği de dikkate alındığında daha da önem kazanır.
Entelektüel Faaliyet ve halk, dahası doğrudan sokağın sesi soluğu ile ilişki içerisinde var olacaktır. Çünkü bu alan entelektüel yaşam alanıdır. Entelektüeller halkın “kiri pası” içerisinde var olacaklardır. Hayatı bunun içerisinde kurgulayacağız.
Entelektüel ve eleştiri silahı; sorumlu ve derinlikli kullanılması gerekir. Kime karşı? En başta Zalimlere karşı derken her dem sağın-solun zalimlerine karşı kullanılacaktır.
Entelektüel faaliyetin en önemli yoğunlaşma alanı kapitalist tüketim kültürünün insan ve küremiz üzerindeki yıkıcı derin, dönüşü olmayan sonuçlarına odaklanmış felsefi kültürel üretim olacaktır. Burada incelenecek ana mesele aklın, kapitalizm altında iktisadi akla ve giderek akıldışılığa vardırılmasıdır.
Entelektüel faaliyet, toplumların değişim ve dönüşümünde sanat ve edebiyat işlevi üzerinde derinlikli yoğunlaşma sorunlama üzerinde duracaktır.” Dedi
Ayrıca
Derinleşmeden yükselemeyiz belirlenmesinin,
Karşılıklı değil, karşılıksız sorumluluğun,
Hakim değil aydınlatan-kavratan kültürün,
Benzersizlikle değil, eşitsizlikte eşitlik savunusunun,
Lider değil, “biz” ortaklaşmasının aranmasının,
Misyonuzmuz ise; Toplumsal kanaat önderliğine katkı yapmak suretiyle, felsefik, düşünsel, entelektüel ve kültürel üretimde bulunmaktır.” Dedi