BİZDEN DEĞİL MUAMELESİ VE ELEKTRİK SORUNU
Mamoste: Gördüğüm ve izlediğim kadarıyla, sizin STK olarak bağımsız ve sağlam bir çizginiz var. Bu çizginize karşı tavırlar nasıl? Zira geçmişte olduğu gibi günümüzde de, hele özellikle de bu iktidar döneminde, tarafsız kalınca, iktidarın yanında yer almayınca siyasi iktidar size otomatikman karşıtlarının arasındaymış gibi bir muameleye tabi tutuyorlar. Sizin böyle bir muameleyle tabi tutulduğunuz hiç oldu mu?
M. Şerif ÖTER: Ne yazık ki! belirgin olan iki tarafta bizi aynı muameleye tabi tutuyor, tutuyorlar. Sadece bir taraf değil. Çok yakın geçmişten bir örnek vereyim. Malumunuz olduğu gibi Kızıltepe’de yaşadığımız elektrik sorunu bizleri canımızdan bezdirdi. Bu bir toplumsal sorundur.
Aslında bu ve benzeri toplumu doğrudan ilgilendiren sorunlarda, hangi siyasi uç ve noktalarda olursak olalım. Bir araya gelip toplumsal ve demokratik taleplerimiz için, tepkimizi, sesimizi birlikte hareket ederek yükseltmemiz gerekiyor.
Nasıl ki, Milli bir mesele söz konusu olunca birbirleriyle neredeyse sürekli küfürleşen bütün siyasi partilerimiz bu bir Milli meseledir. Diye bir araya gelebiliyorlarsa.
Bizimde ortak sorunlarımızda bir araya gelmemiz gerekiyor.
Kızıltepe’nin elektrik sorunu da Kızıltepe halkı için milli bir meseledir. Bu sorunun ayrısı gayrısı, sağcısı solcusu, milliyetçisi, dinsizi dindarı, tarafı tarafsızı olamaz. Hepimiz buradayız maalesef aynı karanlığa da beraber mahkûmuz ve çözümü de beraber hareket etmemize bağlıdır. Bu birliktelikte yükselteceğimiz ses. Halkın sesi olacağı için kimse bizleri bir tarafa yamamaya çalışmayacaktır. Diye düşündük. Bu milli meselemizde hep beraber hareket ettiğimiz halde. Buna rağmen,
İktidardakiler: “Ya biz sizi iktidardan yana biliyorduk, siz nasıl şunlarla bunlar beraber vekillerimizin huzurunda bizleri eleştirebiliyorsunuz? Sizde eksen kayması olmuş” diye söylendiler.
Öte yandan İktidarın İl ve ilçe teşkilatı kongrelerde yeniden seçilince nezaketten tebrik etmek için çiçeğimizi gönderdik. Biz bir sivil toplum örgütüyüz bütün siyasi parti temsilcilerine yakınlığımız aynı ve eşit mesafededir. Tarafsızlık böyle olur ve bunu da gerektirir. Nezaketten hepsine saygımız vardır ve hiç birisinin arka bahçesinde çalışmadığımız gibi iş alanımızı da hiç kimsenin arka bahçesine de çeviremeyiz.
Ve bunu da hiç kimse bizden beklemesin, beklenti içinde olanlar o beklentilerinden bir zahmet vazgeçsinler. Öte yandan,
Bu gönderdiğimiz hayırlı olsun çiçeği üzerine iktidar karşıtları hemen; “Siz işbirlikçisiniz, siz iktidardan yanasınız, yandaşsınız” demeye eleştirmeye başladılar.
Çelişkiye bakar mısınız?
Elektrik sorunu için yürüdüğümüzde: iktidardakiler “Sizden eksen kayması olmuş”demeye başlıyorlar. İktidarın il/ilçe teşkilatına bir hayırlı olsun çiçeği gönderdiğimiz de ise, bu sefer karşıt taraf bizi “İşbirlikçi ve yandaşlıkla suçlanmaya başlıyor.”
Oysa biz siyasilere, ideolojilere, kurum ve kuruluşlara, aşiret ve dini cemaatler gibi oluşumlara da eşit mesafede ve tarafsız pozisyondayız.
Ama kimden gelirse gelsin ister iktidar, ister muhalefet olsun Halkımıza karşı yapılacak yanlışlıklar, haksızlıklar ve baskılar karşısında taraf olacağız. Hizmet edenlere de destek noktasında katkı sunacağız.
Bu bölgede tarafsızlık pozisyonunu korumak bazen size ve tanıdıklarınıza bile bedel ödetebiliyor. Bu ise çok çirkin ve gayri ahlaki, gayri insani bir davranıştır.
Mamoste: Yanlış anladıysam lütfen düzeltin. Sizin bu taraf olmama yüzünden malum çevreler tanıdıklarınıza da mı tavır alıyorlar, bedel ödetiyorlar?
M. Şerif ÖTER: Maalesef öyle, geçenlerde mühendis kardeşim bir kurumun açmış olduğu eleman alımına müracaat etmiş, puanları tutmuş, mülakatı da kazanmış işe alımı kurum başkanı tarafından imzalanmış. Daha sonra gölge başkanlar bu Öter’in kardeşidir. Ağabeysi bizden değil deyip kararı iptal ettirmişler.
Maalesef böylesine durumlarda yaşıyoruz. Bu zihniyetteki insanlar bir gün Stk. Platformundan ve halkımızda utanacak ve özür dileyeceklerdir...
Gördüğünüz gibi, tarafsız olmak ve bunu korumak büyük bedeller ödemeyi gerektiriyor. Bu bedelleri ödemeyi göze almak her taraftan mahrum olmak anlamına geliyor ki, biz bunu göze almış durumdayız.
Ama olsun, bizim için önemli olan halkımıza karşı siyaset üstü bir bakışımızın olması. Biz halkımızı siyasetin çok üstünde, siyasi ve siyasetçilerden çok daha kıymetli görüyoruz.
Evet, siyasetçilere nezaketten saygı duyacağız, temsilcilerimizdirler, hürmetimizi göstereceğiz. Ama halkımıza hizmet yaptıkları sürece, hizmet yapmazlarsa da yerine göre onlara karşıda tepkimizi de ortaya koyacağız.
Ama şimdi bizim siyasetçiler birilerinin yanında yer almadığımız için bizlere karşı eleştirilerini yapacaklarsa yapsınlar. Bizim için önemli olan halkımızın bize bakış açısıdır.
Biz halkımızla beraber bu STK hareketini başlatmışız bulunuyoruz. Daha işin başındayız. Biz STK olarak, ilerde halkımızın insani, sosyal ve yaşamsal alanlarında uğrayabileceği haksızlıklar karşısında, halktan aldığımız güçle de, sesimiz ve tepkimiz haksızlıklar karşısında çok daha sert olacaktır.
Ve halkımıza hizmet edenlere gelince de, hangi görüşte olurlarsa olsunlar onlara da başımızın üstünde yer vereceğiz. Onlarında haklarını teslim edeceğiz. Baş tacı edeceğiz.
Biz tarafsızlığımızı koruma ve gösterme açısından iki yıl boyunca hangi partimizin il veya ilçe kongrelerinde yöneticileri yeniden seçildiklerinde aynı çiçeğimizi, aynı çelengimizi göndermişiz. Aynı şekilde “hayırlı olsun” demişiz ve öylece gidip makamlarını ziyaret etmişiz, oturmuşuz. Daha ordayken birileri birbirlerine kaş göz ederek “ya bunlar daha önce şu partinin de ziyaretine gitmişler.” Diye bizleri bir taraflara yamamaya çalışmaları siyasi acemilikten ve cahillikten başka bir şey değildir.
Bu bencilliktir, siyasi dayatmacılıktır.
Yani bakıyorsun birileri “halkın hakkını arama noktasında yola çıktım” diyor. Öbür taraftan da “ya niye benim gibi düşünmüyorsunuz?” diye düşüncesini halka dayatmaya çalışıyor. Bunu hem iktidardaki yerel siyasetçilerimiz hem de bunlara muhalif olan kesimlerden de bize karşı bu tür hareket ve eleştirilerini görmek mümkündür.
Ama bizim için önemli olan ve dikkate alacağımız halkımızın bize yapacağı eleştirilerdir. Biz her türlü eleştiriye açığız. Halkımızın önerilerine ihtiyacımız vardır. Kapımız, halkımıza ve eleştirilerine de her zaman sonuna kadar açıktır.
Biz siyasetçilere biat etmediğimiz ve borazanlıklarını yapmadığımız için bizi eleştirenler varsa, varsın gece gündüz bizi eleştirsinler. Biz siyasetçi değiliz ki, biz burada halkız halk. Halkın temelde ki temsilcisi ve bundan sonra da umut ediyoruz ki platformumuz git gide halkıyla daha da bir bütünleşecek ve onunla da güçlenecektir. Çünkü STK Platformumuz halktandır ve bundan sonra da bu halka karşı yanlışlık yapanlar, yanlışlık içinde olanlar, halkın gücü olan STK platformunu karşılarında bulacaklardır.
Hele hele ülkemizin kanayan yarasına çözüm bulmak için bölgemize gelen kimi sol partiler STK’lar yerine, STK’lar bunlardır diye devletin atadığı ağalara gitmiş olmaları çözüm değil çözümsüzlüğe talip oldukları aşikardır.
Bir sıkıntı olunca STK olarak bunları muhatap alıyorlar, devlet bunları STK olarak kabul etmiş, Milletvekilleri de onları STK olarak kabul ediyor.
Ee bir sorun çıkınca da gelin beraber hak aramaya çıkalım, denince de çıkmıyorlar. Çıkmaya tenezzül bile etmiyorlar.
Niye? Çünkü, devlet zaten vatandaşlarını onlara esir etmiştir. "Mecbursun, gidip onlara para vereceksin" diyor. Onlarda o paranın gücü ile kendini halktan çok üstün bir tabakada görüyorlar.
Biz kimseye yalakalık yapmadığımız gibi, kimseden de çekinmiyor, korkmuyoruz da. Yanlış yapanın karşısında, doğru olanın yanında ve destekçisi olacağız. Önemli olan halkımızdır. Halkımızın üstünde başka bir güç tanımıyor ve itibar da etmiyoruz.
Tarafsızlık ilkemizden dolayı bize saygı duyana, bizde saygı duyacağız. Ama bizim duruşumuzda ortadır. Bugüne kadar ki icraatlarımız için tek bir Allah’ın kulu çıksın ve desin ki “siz filan ideolojiye daha yakın durdunuz” işte bunu hiç kimse diyemez.
Ama bu tarafsızlığımıza rağmen, şuanda her iki uç tarafın eleştiri okları üzerimize yağmakta ve toplarının ağzında da sadece STK olarak biz varız.
Bu durum umurumuzda olmadığı gibi, bu durum bize güç veriyor, bizi iyicene de bir biliyor da. Halkımız bize teveccüh göstersin, yanımızda olsun.
Varsın ağalar teveccüh göstermesin,
Varsın sahte salavatçılar göstermesin,
Varsın siyasi güçler göstermesin,
Bu o kadar da önemli değildir ve biz onlara yaranmak için de yolla çıkmış değiliz. Çıkmayız da. Eğer onlara yaranmak için yolla çıksaydık STK platformunu kurmak yerine her birimiz gidip bir siyasi partinin ya da uzantılarının üyesi olurduk.
Mamoste: Sanırım 1 Mayıs’ı iş yerinizde kutlamanızdan da rahatsız olan kesimler oldu. Niye bu uygulama rahatsız etti? 1 Mayıs’ı alanlarda değil de iş yerinde kutlama fikri nasıl gelişti?
M. Şerif ÖTER: Bu fikir 1 Mayıs Bayram’ından bir kaç gün önce Hububat Ticaret Merkezinde çalışan 265 işçi vardı. Bir kaç tanesiyle konuştum; “Bayramınız yaklaşıyor hangi etkinlikler yapacaksınız, hangi meydanlarda olacaksınız.“ diye.
Onlardan enteresan cevaplar aldım. “Bizim Bayramımız iş olduğu gündür ekmeğimizi kazandığımız gün o gün bizim bayramımızdır, etkinliklerimizin alanı da işimizin olduğu çalıştığımız alandır” bu cevap karşısında inanın çok etkilendim. Ve dedik ki: “madem çalışanın bayram alanı iş alanıdır, bizde iş alanını onlar için bayram alanına çevirelim” diyerek 1 Mayıs’ı emekçilerle beraber iş alanımızda işçilerimize hediyeler alarak davul zurna eşliğinde ve hep birlikte halaylar çekerek kutlama yaptık.
Hepsi de bu uygulamadan çok memnun kaldılar. Özellikle de kendilerine sordum; “Neden sizde kutlama alanlarına gidip bayramı oralarda kutlamadınız?” deyince onların verdikleri cevap cidden çok ilginçti; “Meydanlarda ki kutlamalarına iyice bakın kaç tane gerçek çalışan var? Çoğunlukla siyasetçiler ve işçinin sırtından geçinenlerdir”dediler.
O gün iş alanında kendi kendime bir söz verdim. ALLAH bana ömür, fırsat, imkân verdiği sürece, imkânlarım ölçüsünde daha fazla emekçiyi istihdamını sağlamak için çalışacağım.
Mamoste: 2012 yılında Kızıltepe halkı olarak hiç alışık olmadığımız çok yoğun intihar vakaları ile karşı karşıya kaldık. Ve bu intiharların aylık ortalaması neredeyse 2’nın altına hiç inmedi, intiharlar sıradanlaştı da diyebiliriz. STK olarak bu intihar vakalarında ki artış için neler söyleyeceksiniz?
M. Şerif ÖTER: Şimdi bu intiharlar gerçekten toplumun büyük bir yarasıdır ve bizim duyarsızlığımızdandır. Hani derler ya bana dokunmayan yılan bin yaşasın. Yarın öbür gün bizim ailemizden de birileri intihar edebilir bunu çok ciddi olarak araştırmamız gerekiyor. Biz STK platformu olarak onunla ilgili bir çalışma programımız var. Geçenlerde intihar eden bir kız çocuğunun ailesine bir müracaatımız oldu. STK platformu olarak ziyaret etme isteğimizi ilettik ama ne yazık ki bize o kapıyı açmadılar.
Bu konuda maalesef hala bizim ufkumuz kapalı, hala geleneksel ve ilkel yaklaşımlarımız var. Yani intiharların çoğuna bakıyoruz büyük bir kısmı aile baskısındandır. Bir kısmı ekonomik sıkıntıdandır. Bir kısmı da çevre baskısı ve gönül ilişkisinden olanlarda netice de gelip aile baskısına dayanıyor.
Yani toplum olarak özellikle eğitimcilerin buna daha fazla eğilmeleri gerekiyor. Çünkü bu birazda eğitim işidir. Yani genelde intihar edenlerin büyük bir çoğunluğu okumayan, eğitimin ulaşmadığı kesimdendir. İki yıldan bu yana 20 taneden fazla intihar vakası oldu. Araştırmamızda bunların içinde okuyanların sayısına baktığımızda sadece iki kişiye rastlayabildik. Sebeplerine gelince bir tanesi gönül ilişkisi bir diğeri de ekonomik nedenlerdendi.
Gerisi ve büyük bir ekseriyeti az okumuş ya da hiç okumamış, eğitimin ulaşmadığı kesimlerdendi. Bunu sadece STK Platformu olarak değil toplumun bütün bir kesimi olarak bu soruna eğilmemiz gerekiyor. El atmamız gerekiyor bununla ilgili olarak gerekirse komisyonlar kurmalıyız.
Bilmem biliyor musunuz? Stadyumun yanında bir rehabilitasyon merkezi inşaa edildi. Madde bağımlısı olan çocuk ve gençlerin ıslahı için, içi gerekli bütün araç ve gereçlerle donatıldı. Ne yazık ki faaliyette geçmedi. Geçenlerde bir duyduk ki orayı okuma salonuna çevireceklermiş. Umut ediyoruz ki bu bir dedi kodu olsun. Böyle bir şey olur mu? Akıl mantık var, siz kalkıp ta bu merkezi nasıl okuma salonuna çevirmeyi düşünebiliyorsunuz?
Artık ilçemizde ne yazık ki, ballicilik diye tabir edilen madde ve uyuşturucu bağımlısı gençlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Zaten intiharların bir kısmı da bunlar oluşturmaktadır. Alkole uyuşturucuya alışanların çoğunun üretim tarafı yok. Çünkü eğitim almamış. Ya da bir mesleği de yok. Ama birde uyuşturucu alması için ona para lazım, bulamayınca bunalıma sürükleniyor. Ya gelir benden sizden alıyor ya da bulamadığı zaman gidip intihar ediyor.
Bu madde bağımlısı gençleri ıslah etmek, topluma yeniden kazandırmak ve tedavi etmek için böyle bir merkez kurulmuştu. Her nedense bu merkez devre dışı bırakıldı. Oysa bu merkez için defalarca kaymakamımıza gittik. Taleplerimiz oldu. Ve kendilerine: “İlgili bakanlığın değiştiğini bu birimin hangi bakanlığa geçeceği henüz beli olmadığını ancak biz yine de bununla ilgili çalışmalarımızı yapıyoruz.” Dedik.
Okuma salonu şehrin her tarafında, mahalle aralarında ve çarşı merkezinde de kurulabilir. Okuma salonu için çarşıda veya başka herhangi bir noktada yer temin etmek hiçte zor değil. Her yerde yer temin edilebilir ve bu çok kolaydır da. Bir yer tutarsınız içine sıra masa ve kitap koyarsınız okuma salonunu açmış olursunuz.
Ama rehabilitasyon merkezi için durum bu kadar kolay değildir. Yer bulmak ayrı bir dert açmak bambaşka bir dert. Bu yerin şehrin dışında temiz ve açık bir alanda olması gerekir. İçine gerekli ekipmanları koymak ve almak okuma salonunu açmaya benzemez.
Şimdi burada adı üstünde rehabilitasyon merkezi, madde bağımlıların tedavi göreceği bir merkez ve toplumun göz baskısından uzak şehrin dışında uygun bir yerde kurulmuş ve ayrıca içine gerekli bütün donanımlar yerleştirilmiş durumda.
Şimdi siz kalkıp burayı okuma salonuna çevirerek tamamen kapatırsanız peki bu madde bağımlılarını nerede tedavi ve ıslah edeceksiniz.
Cezaevlerinde mi?
Zaten cezaevleri dolmuş. Oraya ıslah için girenler çıktıkları zaman işledikleri suçtan kat be kat daha gaddar birileri olarak dışarı çıkıyorlar. Kimseler zaten bunlara iş vermiyor ortada kalınca da sizlere ya da bizlere saldırmak zorunda kalıyorlar.
Mamoste: Konuşmanızdan anladığım kadarıyla o merkezi birilerine peşkeş mi çekecekler? Öyle bir şeyler mi var?
M. Şerif ÖTER: Bilemiyorum, baştan da ifade ettiğim gibi inşallah dedikodudur, ama orayı amacı dışında okuma salonuna dönüştürmek için kime verirlerse versinler biz STK Platformu olarak tepkimizi ortaya koyacağız. İlgili kurumlara gideceğiz ve “bu merkez bu amaçla kurulmuştur amacı doğrultusunda kullanılsın” diye isteğimizi bildireceğiz. Gerekirse biz halk düzeyinde de kitlesel tepkimizi de ortaya koyacağız.
Mamoste: Kitlesel tepki demişken buna imza kampanyaları da dâhil mi?
M. Şerif ÖTER: Bu işler artık imza toplama işiyle olmuyor. İmza toplama işini çok yumuşak tepki olarak algılanıyorlar. Takmıyorlar. Bazı şeylerin değişmesi için yumuşak tepkiler yetersiz ve çözümsüz kalıyor. Biraz sesinizin gür ve sert çıkması gerekiyor.
Mamoste: Sanırım son zamanlarda Kızıltepe’de bu sokak çocukları ve madde bağımlıları ile ilgili bir dernekte kuruldu. Bundan haberiniz var mı?
M. Şerif ÖTER: Evet, kuruldu bizde içinde yerimizi aldık. Zaten bütün amacımız insanlarımızı böylesine sivil bir örgütleşmeye gidilmesine ön ayak olmaktır. Birlik beraberlik diyorlar ya, hani bir Hadisi Şerif vardır: “birlik ve beraberliğinizi sağladığınız sürece, o birlik ve beraberlikte başarı ve bereket vardır.” Cenabı Allah’ta samimi olarak bir araya gelen “iki kişinin üçüncüsü benim” diyor.
O zaman bizim örgütlenmemiz gerekiyor. Avrupa Avrupa Avrupa diyoruz Avrupa’nın dinsizlik tarafı ve dini ile uğraşıyoruz. Ama Avrupa’nın hayat standartı, medenileşmesi, kültür seviyesi nasıl bu seviyeye ulaşmış onunla ilgilenmiyoruz.
Çünkü toplumsal dayanışmasını örgütlenmesini tamamlamamış, insanların önce bir örgütlenmesi gerekir. Örgütlenen toplum bir araya gelen ve konuşabilen toplumdur. Paylaşma sergileyen toplumdur.
Biz hala birbirimizle konuşmasını bilmiyoruz. Konuşamıyoruz...
İsviçre’de her bir vatandaşın ortalama altı tane STK’da üyeliği vardır. Yani %600. Amerika’da ise her üç vatandaştan biri, bir STK’da üyeliği vardır. Yani %33, bizde ise bu oran binde yedidir. Yani %0,7’ dir. Bakar mısınız? Yani ancak bin kişiden 7 kişi örgütlü dernek, sendika veya toplumsal faaliyeti ortaya koyan bir birlikteliğin içindedir. Öncelikle bu toplumsal birlikteliği yaygınlaştırmamız gerekiyor.
Mamoste: Bu sivil örgütlenmenin az olması, örgütlenme korkusu 12 Eylül askeri diktasının sivil derneklere karşı uyguladığı baskı ve saldığı korkunun hala devam ettiğinin bir işareti değil midir?
M. Şerif ÖTER: Tabi ki o da var ama bizde de her nedense korkutmak ve ona bağlı korkular kronikleşiyor. Yani bir türlü bu korkuyu üzerimizden atamıyoruz. İşte diyorlar ki “biri filan yıllarda böyle bir zulme uğradı” diye anlatılıyor. Acaba hala o anlayış yeniden geri döner mi diye! Halkta oluşturduğu tedirginlik bu korkuyu besliyor. Artık korkuyu yenmemiz gerekiyor. Bir kere bu korku handikabından, bu kronikleşmiş korkudan bir de menfaate teslimiyetten, menfaat prestlikten kendimizi arındırmamız gerekiyor.
Biraz onurlu ufku açık bir toplum olmak için insanları örgütlenmeye doğru teşvik etmemiz gerekiyor.
Yoksa biz böyle herkesin bencil bir şekilde, sosyal alanda olsun, ekonomik alandan olsun, benim param bana yeter, benim ihtiyacım olmaz! Öbürü de benim aşiretim, akrabam bana yeter!
Biz ne olacağız?
Biz böyle birçok hakkımızdan mahrum kalacağız.
Bir toplumun, bir başkasının hak arama mücadelesini, eleştirdiklerini sanki bizimmiş gibi bizde alıp onun borazanlığını yapmaya başlıyoruz. İşte bize yıllarca böyle anlatıldığı için ufkumuz kapatıldı. Yani bunun temelinde 12 Eylül baskısı vardır, faili meçhul dönemlerin baskısı vardır ve şuanda dini istismar edenlerin baskısı, milliyetçiliği militanizmi suistimal edenlerin baskısı vardır.
Her kim eline bir güç geçirdiyse, öncelikle bu halka baskı yapmakla işe başlıyor, sürekli korku salarak bu toplumun ufkunu yıllarca karartmış ve adeta kapatmışlardır.
Şimdi bir bakıyoruz daha önceleri “Dinimize hakaretler yapılıyor, turban yasağı var bu büyük bir zulümdür!” diye bas bas bağıranlar, yetkiyi gücü ellerine geçirince de bu sorunları çözmek için hiç oralı bile olmuyorlar. Sonra bakıyorsun o sorunlardan yıllarca mustarip olanlar senin önünde engel olmaya başlıyorlar, en büyük engeli kendileri oluşturuyorlar.
Öbürü ise “benim dilimi, kimliğimi yasaklıyor işte benim haklarım gaspediliyor” diye bağırıyor. İnsanlar haklı olarak bu zulümlerden bıktıkları için bunlara da bir destek veriyor sonra gün geliyor bakıyorsun ki o yasaklamalara karşı olanlar, engel olmaya başlayanlar kendileri engel, yasakçı ve en büyük baskıcı oluveriyorlar.
Yani artık, bizi yönetenlere bir hesap sormasını bilelim, bunun öğrenmenin zamanı geldi de geçti. Yoksa korkudan sesimizi çıkarmamak veya menfaate teslim olduğumuz sürece daha toplumumuzda intiharlarda çok olacak, daha toplumda çok gerilere düşecek, geri kalacak. Daha çok elektriksiz ve karanlıkta da kalacağız. Eğitimsizde kalacağız. Maneviyatsız da kalacağız.
Böyle işte, neredeyse birileri için modern köle gibi kalıp kalacağız.
Mamoste: Sizin yeni kurduğunuz iş yerinizin adı neydi biran unuttum da?
M. Şerif ÖTER: KızıltepeHububat Ticaret Merkezi halk diliyle buna “Yeni Buğday Pazarı” diyoruz.
Mamoste: Hububat Ticaret Merkezi hayırlısıyla 2-3 aya kadar faaliyete geçecektir.
M. Şerif ÖTER: Evet…
Mamoste: Malumunuz Kızıltepe’nin hızlı gelişen bir inşaat sektörü vardır ve bu sektörün TEDAŞ ile yaşadıkları enerji bağlama sorunlarını da yakından biliyorum.
M. Şerif ÖTER: Peki, bizim sorunumuzu da biliyor musunuz?
Mamoste: Hayır! İşte bunu da merak ediyorum. Zira İnşaatı bitiren müteahhit inşaatın başına beton direğini dikiyor. Nakil hattı için yüksek gerilim kablolarını ve Trafosunu kendi cebinden alıyor, tam takır hazır hale getirdikten sonra, Tedaş’ta gelip enerjisini bağlıyor.
Eski ismi ile elektrik kurumu diyeceğim. Şimdilerde her yerde ismi değiştiği için bizdeki ismini de tam olarak bilmiyorum. Telekom’dan sonra Türkiye’de her şeye rağmen en fazla kar eden, daha doğrusu darphane gibi para basan sayılı kurumlarımızdan biridir bu elektrik dağıtım kurumu. Ya da şirket olmuşsa şirketi diyeceğim?
M. Şerif ÖTER: Evet…
Mamoste: Bu kurum o kadar zengin ki, vatandaşın kendi cebinden aldığı malzemeleri resmi bağış olarak kabul etmemektedir. Çok abes kaçtığı için mi? Bunları bağış olarak kabul etmiyorlar ya da öyle göstermek istemiyorlar. Vatandaşın aldıkları daha sonra kuruma fatura edilip edilmediğini bilmiyorum ama her şeyi vatandaşa yüklediklerini çok iyi biliyorum.
Sizin de bankalar marketler ve diğer iş yerleriyle neredeyse mini bir kent ve 595 aboneye yakın bir abonman potansiyeliniz var. Enerji bağlama sorununuzu hal ettiniz mi? Ya da şöyle sorayım sizden de DEDAŞ'ın benzer talepleri oldu mu?
M. Şerif ÖTER: Evet, maalesef oldu.Herhalde bizi çok duyarsız görmüş olacaklar ki, bizi de aynı tezgâhtan geçirmek istiyorlar. Bu sadece bize değil bu memlekete büyük bir haksızlıktır, bir hakarettir. Çünkü bizim bu yaptığımız Hububat Ticaret Merkezi malumunuz bir ihtiyaçtandır.
Ve Mezopotamya diye tabir edilen bizim bu bölgemiz 5 bin yıl boyunca son yüz yıllı saymazsak dünya medeniyetleri hep bu topraklarda doğmuş ve buradan yayılmıştır. Burası medeniyetlerin beşiğiydi. Daha dünyada lavabonun ne olduğunu kimse bilmezken, lavabonun ilk yapıldığı ve kurulduğu bölge burasıdır.
Mezopotamya havzası dünyanın en bereketli topraklarına sahiptir. Ve bizde bu havzanın merkezindeyiz. Bizimde sektörümüz de tarıma bağlıdır. Mardin’in bütün ilçeleri ve diğer çevre illerin de bir kısım ilçelerinin de bütün hububatları Kızıltepe buğday pazarından dışarıya pazarlanmaktadır. Kızıltepe Buğday Pazarı’da şehrin içinde kaldı. Belediye aldığı bir kararla, bize "şehrin dışına çıkın" dedi. Haklıydı. Bizde belediyenin kararını sayıp, sözünü dinledik, karşı da gelmedik. Gitik şehrin dışında, giriş-çıkış yapacak araçların şehri hiçbir şekilde rahatsız etmeyecekleri bir uzaklıkta bu işimiz için yeni bir yer satın aldık.
Çünkü buğday pazarımıza günlük bine yakın ağır tonajlı aracın giriş-çıkışı söz konusudur. Ayrıca, bütün köylerden de gelen araç giriş-çıkışı ile oluşan yoğun araç trafiği sonucunda doğal olarak mahalle sakinleri bundan çok rahatsız oluyorlardı da. Bu rahatsızlıklarını da belediyemize şikâyet babında sık sık iletiyorlardı.
Bizde kalktık ilçemize ve bölgemize layık modern bir Pazar inşaa edelim diye, iki buçuk yıl boyunca bunun ARGE’si ve Projelendirme çalışması için uğraştık.
Şuan yaptığımız proje ile biz Ortadoğu’nun en büyük Hububat Ticaret Merkezini ilçemize kazandırdığımızı düşünüyorduk, ancak gelen yabancılardan öğrendik ki, aslında projemiz dünyanın en büyük Hububat Ticaret Merkezlerinden biriymiş.
Geçen yıl mart ayında Kanada’dan bir heyet geldi, ticaret merkezimizi basından duymuşlar. Biliyorsunuz, Kanada dünyanın ikinci büyük tarım ülkesi, Tarımsal alanları Türkiye’nin altı katı kadardır. Geldiler projemizi incelediler inşaatın geldiği aşamayı görmek için alanı dolaştılar. İncelemeleri neticesinde, tercüman aracılığıyla söyledikleri söz aynen şu: “Bu projeniz sadece bir meslek gurubu sektörüne hitap etmiyor, siz burada hububat alım satım ticareti yapanlar için modern ticari kurallarıyla beraber mükemmel güzellikte fiziki bir yer yapmışsınız. Ayrıca sizlere bağlı olan çiftçilerin buraya şeffaf bir ortamda, gelerek ürünlerini satma ve ticaretlerini yapmalarının ardından onları ağırlanmak için de çok güzel bir alt yapı hazırlamışsınız.” Dediler
Keza nakliyat sektörü de öyle, Irak Habur kapısından yapılan nakliyattan sonra en çok iç piyasa nakliyat sektörünün tümü bizde istihdam ediliyor. Bizimle çalışıyor. Buradan yük alıyorlar onlar için de yer yaptık.
Bunlara paralel olarak finansman sektörü için de bankalar, Posta, Telekom şubeleri, sosyal donatılar yani öyle bir şey düşündük ki, bir çiftçimiz ürününü burada sattıktan sonra ona lazım olan herşeyi, iğneden ipliğe kadar bütün ihtiyacını giderecek şekilde burayı tasarladık.. Burada hiçbir sıkıntı çözümsüz kalmasın ve zahirecilik mesleğini kurumsal bir yapıya ve profesyonel bir meslek haline getirmek istedik. Aynı zamanda biz burada mini bir şehir de kurmuş oluyoruz.
Mamoste: Mini şehir dediniz de bunun içinde neler var?
M. Şerif ÖTER: Her şey var. Berberler, bankalar, alışveriş merkezi, fırınlar, ptt, pastahaneler, lokantalar, garaj, cami otel aklınıza ne gelirse her şey düşünülmüş
Ayrıca her sabah Türkiye’nin ve dünyanın Merkezi konumunda olan yerlerin hububat bülteni, fiyatları esnaf ve çiftçilerimiz için Müzayede salonumuzdaki dev ekrana yansıyacak bir şekilde. Görerek ve kolayca takip edebilecekleri elektronik bir alt yapıyı da kuruyoruz.
Mamoste: Elektronik alt yapı dediniz de aklıma geldi, konu dağılınca unutmuşum. Sizden bir takım talepleri olduğunu söylediniz ama konuyu açmadınız? Elektrik sorunu ne aşamada?
M. Şerif ÖTER: Evet, böyle kapsamlı bir yer olan projemiz mevzi imarlıdır, ruhsatlıdır, ifrazladır. Normal mevzuata göre işyerleri ya da meskenler yani konutlar, mevzi imarı ve ruhsatı olup ta tamamlanan iş yerlerine devlet kurumlarının vermesi gereken hizmetler sıralanırken bu hizmetlerin en başında enerji geliyor.
Şu anda 595 tane tapulu mevzi imarlı iş yerimiz var. İki yıldır elektrik sıkıntısını çözemedik. Kızıltepe DEDAŞ’a müracaat ettik dediler ki, Yeriniz belediye sınırları dışında olduğu için siz Mardin’e bağlısınız.
İl Dedaş müdürüyle defalarca görüştük. Resmi başvurumuzu dilekçemizi verdik. Bize söyledikleri aynen dediğiniz gibi; “Siz gidin kendi elektrik şebekenizi kurun.” Ya kardeşim ben niye kurayım ben vatandaş olarak parayla satın alacağım bir hizmetin şebekesini niye ben, ve ben bunu nasıl kurabilirim ki. Sen para karşılığında o hizmeti bana veriyorsun bedava mı ki veriyorsun şebekesini ben kurayım.
Mamoste: Sizlerden neleri hazırlamanızı istiyorlar bu enerjinin verilmesi için?
M. Şerif ÖTER: 3030 KW’lık 5 tane trafo ve postaları için enerji izni veriyor. 86 adet beton direk, 7000 metre yüksek gerilimden sokaklara enerji aktaran hat kabloları, bunları “Siz alın“ diyor. “Niye! Bütün bunları ben alayım ki?” diyorum. “Eee burada herkes böyle yapıyor.” Diyorlar. Neymiş özel iş yerleriymiş evler meskenler, çarşı, pazarlardaki tüm yerler vatandaşların özel yerleridir. Herkes gidip kendi sokağının elektrik şebekesini kendisi mi çekiyor.
Bu durum hakkaniyet ilkesiyle bağdaşmaz.
Diğer yerleri bilmem ama bugün Mardin ve Kızıltepe’de kim bir bina yaparsa trafosunu kendisi alıyor. Gördüğünüz gibi bir yandan en büyük elektrik hırsızlığıyla suçlanan biz iken öte yandan tesisatta elektriğe en büyük bedeli de ödeyen gene biziz.
İşte öyle çarpık bir durumumuz da var.
Sonra mevzuatı çıkardım yetkililerle paylaştım. “Bakın burada mevzuat böyle diyor?”Dedim. "İyi, tamam, güzel, kabul mevzuat böyle diyor da, o zamanda sizde mevzuata göre talep ederseniz!?"
Mevzuata göre biz bu dilekçenizi bölgeye göndereceğiz. Bölge uygun görürse şayet Genel Müdürlüğe gönderilecek, Genel Müdürlükte şayet uygun görürse bize yazı gönderecek. Şunun bir keşfini, bir projesini hazırlayın ve bununla ihaleye çıkın, bakalım ne kadar maliyet çıkacak diyerek önce provalı bir ihale yapmamızı isteyecekler. İhale neticesinde hesaplanan parayı göndermeleri için tekrardan genel müdürlüğe yazı yazacağız. Genel müdürlükte o parayı verebilecek ve proje uygundur diyeceklerse şayet, bunun için bize tekrardan uygundur diye bir yazı gönderecekler. Biz de bu yazıya dayanarak en erken 2013 yılında bunu ihaleye çıkarırız. İhale süreci tamamlandıktan sonra ihale genel müdürlüğe onay için gönderilecek genel müdürlük onayladıktan sonra bu sefer diyeceğiz ki artık tamamdır onaylandı. Bunun neticesinde de genel Müdürlük bize 2014’ün ilk altı aylarından itibaren para gönderecek işte o zaman inşallah sizin tesisinizi kurmaya başlayacağız.
Mamoste: Bu ne ya! “Ölme Eşeğim Ölme” resmen biz yapmayız diyorlar.
M. Şerif ÖTER: Hani Kemal Sunal’ın bir filmi vardı.
Mamoste: Salı sallanır, Çarşamba çarşafa dolanır, Perşembe perişanlık, Cuma mübarek günü… "E canım cumartesiye şunun şurasında ne kaldı ki?"
M. Şerif ÖTER: Mevzuatı hatırlattığımızda ise, yükü bize yüklemek için işi iyicene ha bire yokuşa sürüyorlar. “Şunun şurasında Cumartesiye ne kaldı” dercesine bizi de Şaban gibi oyalayıp yolmak istiyorlar.
E cumartesiyi beklemeden ne yapabiliriz? Diyoruz. Bu seferde:
Herhangi bir bakanlıkta veya ilgili herhangi bir kurumdan bize ödenek aktarın benim il müdürlüğü olarak bu kadar ödeneğim yok. Adamda oradan haklı prosedürde böyle işleniyor. Biz iktidardaki üç tane milletvekilimize defaten bunları aktardık. Rica ettik yazı yazdık… Boşşş...
Geçenlerde Bimer’e yazdık, bak cevabi yazıları burada. Bimer’in başbakanlığın bize döneceğine, hani Bimer başbakanlığa bağlı vatandaşların sorunlarını alan bir birimdir ya. Baktım ki Mardin Tedaş Müdürlüğü bana cevabi yazı göndermiş, “Bimer’e müracaatınız hakkında diye.” Şaşırıp kaldım…
Mamoste: Başkanım şaşırmayın. Bimer’in çalışma işleyişi böyle, yazını atıyorsun başbakanlık ilgili bakanlığa, bakanlık ilgili genel müdürlüğe, genel müdürlük ilgili il valiliğine, il valiliği söz konusu ilgili müdürlüğe neticede kimi şikâyet etmişsen dilekçen ona gidiyor, sonunda şikâyet ettiğin kişi ya da kurum sana cevap yazıyor.
M. Şerif ÖTER: Bende zaten onu diyecektim, baktım benim şikâyet ettiğim kurum bana cevap veriyor. Daha önce kendisine başvurduğum ve bana verdiği çözümsüzlük cevabını bu sefer bana bir daha bimer için gönderiyor. Bende ikinci bir kere bimer’e yazdım. Şu tarih ve şu sayılı yazıyla daha önceki başvurumu hatırlattıktan sonra bir daha derdimi anlatım,
"Kurumunuzun mevzuat dışı hareket ettiğini size yazıyorum, o kurumdan hesap sormanız gerekmiyor mu? diye
İşte bu mevzu imarı, ruhsatı olan iş yerlerine niye enerji nakil hatlarını, trafoları taşıyıcı direklerini niye onlara yüklüyorsunuz. Neden bunları siz yapmıyorsunuz? Bugün enerji versen yarın 595 tane abonmanın olacak. Bunu soracağına tekrar sorunu onlara yönlendirmiş ya eğer onlar bu işin altından kalksalardı bir çözüm üretselerdi ben niye BİMER’e başvuracaktım ki!.
Bir yerde sanki bizimle dalga geçiyorlar.
Mamoste: Bu enerji bağlama konusunda en son gelip dayandığınız dayandınız nokta?
M. Şerif ÖTER: En son bir vekilimiz şu öneriyi yaptı: “Dicle kalkınma ajansından hibe almaya çalışalım” dedi. Şuanda durum bu verecekler mi vermeyecekler mi onu da bilemiyoruz. Diyorlar ki siz alın!
En son çare olarak başbakanlığa başvurduk. Sayın valimiz enerji bakanlığına yazdı. İlimizin istihdamında büyük katkı sağlayacak bu projenin elektrik sorunu çözün diye.
Düşünebiliyor musunuz?
Günde 3000 vasıfsız insan orada istihdam edilecek. Bu hani kalifiye eleman olmayan hiçbir mesleği olmayan günde 1000-1500 işçi, en az 500 şoför ve bu sosyal donatılarda ki esnafı, ticaret yapanları saymıyorum. Sadece o merkeze günlük olarak bir işi ve iş yeri olmayan insanların gelip oradaki ekmek teknesinden faydalanacakların sayısı 3000 kişiyi geçecektir.İşte böyle 600 işyerinin olduğu bir yerde elektrik enerjisini bize yüklemeye çalışıyorlar.
Orada günde en azında 1000 tane ağır, 500-600 tane küçük iş aracı, toplam 1600 araç bu merkezimizden anayola giriş çıkış yapacaklardır. Bir iş gününü 24 saat olarak hesapladığımızda bile dakika başına bir araç, gündüz vakitleri ise dakika başına anayola giriş-çıkış yapacak araç sayısı ikiden çok fazladır.
Bu giriş ve çıkışların anayol üzerinde ki bağlantısını sağlayacak bir kavşak için, yazmadığımız makam kalmadı. Bir kavşak yapacaklar yapacağız diyorlar ama bir gelişme yok. Üç ay sonra faaliyete geçeceğiz. Birkaç kişi tekerleklerin altında kalıp kıyma olduktan sonra mı? Bize acıyıp gelip bir kavşak yapacaksınız!?
Ya bütün bu araçların bandrollerini ödüyoruz, eskiden buna kara taşıt pulu diyorlardı. Kara yollarının araçlara verdiği hizmete karşılık aldığı bir paradır. Vatandaş olarak vergimi de veriyorsam niye kavşak yapımı bana çok görülüyor. Enerjimi bağlamamak için onca takla atıyor attırıyor.
Hani Anayasamızın başlangıç ilkelerinde “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Vatandaşın canı ve malı koruma altındadır. Ama işte canımız tehlikededir diye bas bas bağırıyoruz kimse oralı olmuyor. Araçlar yarın öbür gün beni kavşak olmadığı için kıymaya çevirecekler. Bana bir kavşak yap iki yıldır mevzuatı aşamadık. Diyorlar ki, bekleyin yapılacak “Hele bekleyin bakarız” ya ben üç ay sonra faaliyete geçeceğim sen bana ha bire beklemekten bahsediyorsun.
O da olmazsa artık halk kitlesi olarak yolla çıkacağız.
Mamoste: üç ay sonra ki açılışınızdan bahsediyorsunuz, enerjiniz bağlanmazsa açılışı mum ışığında mı yapacaksınız?
M. Şerif ÖTER: Artık bilemiyorum! Ya bütün halkımız gibi sineye çekip, nasıl binasını yaptıktan sonra kendi cebinden trafosunu alıyorlarsa, bizde kalkıp onu kendi cebimizden karşılayacağız. Ya da sonuna kadar direnip hakkımız olanı alacağız. Çünkü biz sadece hakkımız olanı istiyoruz. Bana orada elektriği para ile kim satacaksa bunun şebekesini de, yapacak olan odur. Devletin enerji kurumudur. Yapmazlarsa ya jenatörler alıp bu haksızlığa boyun eğip, durumu sineye çekeceğiz.
Ya da yasalar çerçevesinde demokratik tepkimizi kitlemizle beraber ortaya koyacağız.
Biz bunu camiamızla, kitlemizle, zahirecilerimizle Kızıltepe halkımızın da desteğiyle beraber oturup değerlendireceğiz. Çünkü Hububat Ticaret Merkezi yalnızca biz zahirecilerin değil tüm halkımızın projesidir. Sonuna kadar hakkımızı arayacağız. Çünkü biz bireysel bir şeyi talep etmiyoruz ki. Burada toplumsal bir yapı, bir hizmet vardır! Ve biz gece kondu da yapmamışız ki. Burada 264 tane müteşebbis bir araya gelmiş beş yıldır buranın vergisini parasını ödüyoruz.
Bugüne kadar devletimizin hiçbir kurumundan tek kuruş bir hibe bile almadık. Ya bize satacağınız enerjiyi verin, niye bize bu kadar eziyet ediyorsunuz.
Geçenlerde bir tane yetkili özel sohbet esnasında “Aslında bunlara elektriği vermek gerekir, memlekete güzel şeyler yapmışlar ama bunlara da verirsek yarın öbür gün başkasına da vermek zorunda kalacağız.” Demiş.
Nelerle uğraştığımızı görüyor musunuz?
Mamoste: Dileğim odur ki bu açıklamalarınızdan sonra, bugüne kadar ses ve çağrınıza karşı sağır olanlar bu feryadınızı duymalarıdır. Özellikle sayın başbakanın bunu duymasını çok isterim.
"E canım şunun şurasında cumartesiye ne kaldı ki!” değil mi?
Bize bu değerli vaktinizi ayırdığınız ve özellikle de ilçemize böylesi güzel bir eseri kazandırdığınız için, www.mamoste.com olarak ve Kızıltepe’nin Üniversitelerde okuyan (bende bir Üniversite öğrencisiyim aynı zamanda) öğrencileri adına, siz ve camianızı yürekten kutluyor çok teşekkürlerimizi sunuyorum.
M. Şerif ÖTER: Biliyorum çok uzun oldu ama çok çok dertliyiz bürokratik engellerden çok mustaribiz. Stk. ve burs çalışmaları konusunda yönetimimizin ve bileşenlerin katkı, uyum ve desteğinden dolayı herkese ayrı ayrı kendilerine ne kadar teşekkür etsek te azdır,
Ayrıca Kızıltepe’de ikamet etmedikleri halde, isimini anmadan geçemeyeceğim, İskender ’undan eğitimci Gönül Gümgüm hocaya, Burs kampanyamız süresince uzaklardan gelip, Kızıltepe'nin dar gelirli üniversite öğrencileri için çalışmalarımıza hem kişisel katkı sağladılar hem de çok emekleri geçtiğinden dolayı kendilerine,
Burs kampanyamızı emek ve katkılarıyla destek olan Kızıltepe’nin gönlü zengin güzel insanlarına teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
Çok çok teşekkürler.
***
Ek açıklama: Haberi yayına hazırladığımız saat 13.30 sularında Akparti Mardin Milletvekili Sayın Abdurrahim Akdağ Hububat Ticaret Merkezi'ne enerji verilmesi konusunu yakinen takip ettiğini gösteren aşağıdaki faxı göndermişlerdir. Ancak, yazının üzerinden 4 ay 10 günlük iddet süresi geçtiği de halde bir netice doğurmamıştır.