AHMET ALTAN

 
Ahmet Altan’ın Taraf gazetesinden istifa et(tiril)mesi artık Türkiye’de demokrasi diye bir niyetin kalmadığını göstermektedir. Ahmet Altan’la bazı zamanlar farklı düşündüm, onun AKP’yi övdüğü zamanlar ben onun gibi düşünmüyordum. Zaman zaman ayrı düşünmeme rağmen açık ve üst düzey düşüncelerini önemsemiş ve dikkate aldım. Daha sonraları ikimizin düşünceleri aynılaştı. Aynı noktalardan feyiz alıyorduk ve dolayısıyla makalelerimizde benzer mantığı kullanmaya başlamıştık.
Benim yazdığım ve gönderdiğim makalelerle onun benle aynı gün yazdıkları neredeyse tıpa tıp benzemeye başlamıştı. Ben de, o da dualist (ikircikli) mukayeseler yapıyorduk. Zıt düşünceleri mukayese ederek ikimiz de aydınlatıcı düşünceler üretiyorduk. Bundan dolayıdır ki Taraf’ta onunla beraber yazmayı çok istedim ama bu fırsat bana verilmedi. İkimizin yazılarıyla okura daha güçlü mesajlar verilebilecekti. Bunu defalarca önermeme rağmen başaramadım.
AKP hükümetinin aydınlara, entelektüellere ve yazarlara karşı olan baskıcı ve operasyonel tutumu ülkenin demokrasiyle alakasının kalmadığının göstergesidir. Beni de dokuz yılı aşkın yazdığım GIRGIR’dan 23 Kasım 2011 itibari ile ayırdılar. Bir mizah gazetesinde dahi yazdıklarımızın iktidara yansıyan tarafınca beğenilmediğini anladık. Biz de o günden beri ulusal düzeyde bir gazetede yazacak bir yer bulamadık. Yazabileceğim bir yer olarak gördüğüm Taraf’ta dahi kendime bir yer bulamadım.
Sadece Ahmet Altan da değil ana akım (merkezi medya) gazetelerde birazcık da olsa muhalif yayın yapan genel yayın yönetmenlerinin, yazarların görevden alınması için patronlara baskı yapıldığını bu dünyada duymayan kalmamıştır. Hepimizin bildiği bu durum gizli bir sır değil artık. Artık iş sadece gazetelerden, televizyonlardan tek tek yazar, programcı atmaya değil, gazetelerin, televizyonların nerede ise toptan dağıtılması, kapatılma noktasına kadar geldi, iş ta oralara kadar dayandı.
İfade özgürlüğüne bu kadar açık ve net bir müdahale krallıklarda, meşruti yönetimlerde, şeyhliklerde dahi açıktan açığa görülemez. Globalleşen dünyada en kralından hükümdar bile buna açıktan cesaret edemez. Mısır’ın, Suriye’nin, Tunus’un başına gelenler ortadadır. Üstelik ülkemizde başbakanın isteği üzerine işine son verilen bir yerde iş bulamaz, isterse bulsun: Hodri meydan! Başbakana rağmen kimse bunu yapamaz. Bu, o yazarın, gazetecinin tüm medya dünyasından soyutlanması anlamına gelir.
Bu yazıyı yazmak için Ahmet Altan’ın veda yazısını (Son Yazı) bekledim. Farklı bir yazı olmayacağını tahmin ettiğim halde bekledim ve o yazıyı okuduktan sonra yazımı yazdım. Olayla ilgili kanaat ve düşüncelerim değişmedi, keşke değişebilseydi. Son olarak şunları söylemek isterim: Ahmet Altan’ın istifa etmesini ya da ettirilmesini kınıyorum. Düşünce özgürlüğüne vurulan önemli bir darbedir. Ahmet Altan’ın istifasını, AKP hükümetinin yazarlara ve muhalif düşüncelere karşı yaptığı son başarılı operasyon olarak görüyorum. Kınıyorum. Bu oto sansür, otokontrol, oto denetim de olsa gizli ve başarılı bir uzaklaştırmadır. Demokratik Kürt hareketi veya BDP misyonuna sempati duyan bir kısım yazarların Ahmet Altan’a şunu bunu yakıştırmalarını da kınıyorum. Cemaat ya da ajanvari bir işbirliği hareketi içinde olmadı. Kendisine göre bir dünya görüşü ve düşünceleri vardı. O, inandığı o yolda hareket etti. Ahmet Altan’ın gizli saklı bir görevi olmamıştır. Kendine özgü düşünceleri ve özgür iradesiyle davranışları olmuştur sadece, bunu başka türlü değerlendiremiyorum. O demokrat ve özgür bir yazardır. Kendisine ancak saygı duyabilirim. Ve ülkenin bir gün onun kalemine yeniden ihtiyacı olacağına inanıyorum.
                                        Hayranı: Bülent Tekin (gazeteci-yazar)

YORUM EKLE